Yetmez ama Sezen Aksu!
Yıllardır Türk basınına röportaj vermedi. Gitti, Japon gazetesi Yomiuri Shimbun, İsveç gazetesi Svenska Dagbladet’a konuştu.
Onlar sorunca da Türk basınına karşı neden ölçülü davrandığını, her türlü iletişim ilişkisini düello gibi gördüğünü onlara anlattı.
Kapısını çalmayan gazeteci yoktur ama bizlere konuşmadı.
Çok önemli bir başarıdır, Saba Tümer ikna etti, Sezen Aksu’nun bahçesinden içeri sadece kendisi ve kameraları değil, Türkiye de girdi.
Bir bahçeden çok bir hayat ya da sanki Sezen Aksu holdingi. Yanındakiler yıllardır onunla, çoğu hayatın getirdiği tesadüflerle orada.
Sezen Aksu hayatı başka türlü kucakladığını her kelimesiyle belli ediyor.
Oğlunu, evinde çalışan yardımcısını, arkadaşlarını, kırgınlıklarını güzel kelimelerle anlatıyor.
Verdiği onca kayba karşılık elinde kelimeleri kalmış.
Hayatını paylaştığı insanları toprakla nasıl paylaştığını, kendisinin de bir gün oraya gideceğini ama artık anladığını söylüyor, mezarıma "Anlamaktan öldü" yazın diyor.
Soluksuz seyrediyorum. Sezen Aksu hayranı olduğum söylenemez.
İtalya’dayım. Hava nefis. Yapacak tonla işim var. Neden otel odasında oturmuş Sezen Aksu’yu seyrettiğimi biliyorum, bir kelime bir cümle bekliyorum.
Saba Tümer bir soru sorsun, Sezen Aksu da derin nefes alıp sille tokat girsin istiyorum.
Mesela açlık grevleri hakkında konuşsun, mesela Uludere hakkında bir cümle sarfetsin diye bekliyorum. Uludere’ye gidecekti hani, neden gitmedi onu anlatsın istiyorum.
Mesela idam hakkında hakikaten ne düşünüyor, güya geri gelsin istiyormuş ya Türk halkı, o da mı istiyor, merak ediyorum.
Ama yok.
O toplara girmiyor Sezen Aksu. “Siyaset çok karışık bir konu sanırım.” diyor.
“30 yıldır ülkenin ciğeri sökülüyor. Türkiye’nin bütün anaları birleşip çocuklarımız neden ölüyor diye sormalı” diyor. Daha ötesi yok.
Kürt açılımını desteklemişti, “Annemle babamla konuştum. Son açılımınızı destekliyoruz” diyerek Başbakan’ı aramıştı, açılım kapan oldu, fare gibi sıkıştık, destek verdiği açılımın samimiyetini sorguladı mı?
Yetmez ama evet’çiydi, yetti mi? Şimdi pişman mı? "Sen de benim hatalarımdan birisin" der mi acaba? Biraz anlatsa ya, biraz şaşırtsa ya keşke.
Ama belki de hala şaşırmayı beklediğim için hata bendedir.
Belki de bu ülkenin önemli insanlarından bir çıkışı da taksicilerden para üstünü beklediğim gibi bekliyor olabilirim…
Baksanıza, herkes ufak ufak arazi oluyor. Giden geri dönmüyor. Gidenlerden biri Orhan Pamuk. “Sessiz Ev” adlı kitabı Türkçe’den İngilizce’ye çevrilmiş.
Kendisine İngiltere’de açlık grevleri soruluyor, kitabının adı gibi kalıyor, Sessiz Pamuk.
Bu insanlar: Neden konuşamıyor? Neden konuşmuyor? Bıktılar mı? Korktular mı? Yorgunlar mı? Yoksa ilgilerini dahi çekmiyor mu? Sanmam.
Bu ülkeden beslenen insanlar, ilgileniyorlar ama içlerinden konuşuyorlar, duyamıyoruz.
Çünkü ülkede gürültü var, sadece bir kişinin yarattığı bir uğultunun altında birbirimizi duyamıyoruz.
Kendine "Usta" diyor, hepimizi sonunda ortaya ne çıkacağını bilemediğimiz bir inşaatın içinde tutuyor ve en çok gürültüyü usta yapıyor. Yerlere saçılmış çiviler, çekiçler, kimin hangi tuğlayı nereye koyduğu belli değil.
İnşaat başımız yıkıldı yıkılacak, bir tek usta hayatta kalacak, belki usta da inşaatın altında kalacak. Bu işler belli olmaz usta, baksana hayat kısa, kuşlar uçuyor.
YORUMLAR