Keşke ben de senin gibi...


Kahve için buluşmuşuz, oturuyoruz. Bulutları biraz dağıtmaya ihtiyacımız var, laflıyoruz.


Okuduğum kitaptaki çiftten bahsediyorum, ilişkilerinin bana düşündürdüklerinden. Biraz dinliyor, sonra diyor ki: “Ay ben hiç okuyamıyorum şu ara. Sen ne güzel hep okuyorsun.”


Kısa bir sessizlik oluyor.


Söz, stresi azaltmaktan açılıyor. Sabah uyandıktan hemen sonra ılık duşa girdiğimi söylüyorum. “Su rahatlatıyor.” Aldığım karşılık: “Ay ben sabah yıkanınca üşüyorum.” Basit esneme, gerinme hareketleri öneriyorum. “Çok iyi geliyor. İstersen bir sabah beraber yaparız.” “Ay ben spor yapınca yoruluyorum, sen ne güzel hep yapıyorsun.”


Susuyorum. O da susuyor. Bir genç kız, spor kıyafetleri içinde koşarak önümüzden geçiyor. Hafif yemeli, biraz hareket etmeli derken, ağzımdan “Akşamları yemekten sonra biraz yürüyorum” lafı çıkıyor. “Ay bana bir ağırlık çöküyor çıkamıyorum, keşke ben de senin gibi yürüyebilsem.”


Kendimi hafif suçlu hissediyorum. Acaba kendi yaptıklarımdan bahsetmem ona iyi gelmiyor diye. Kahvenin telvesi görünene kadar içinde“ben” geçen cümle kurmamaya söz veriyorum kendime.


Oturduğumuz yer parka yakın, ağaçlar tomurcuklanmış, çuha çiçeklerinin yerine dikilen laleler tek tük açmaya başlamış. “Bahar geldi, ne güzel” demem hiçbir şeyi değiştirmiyor. “Ne güzel sen hep yaşama sevinciyle dolusun, keşke ben de öyle olabilsem.”


Zorunlu bir ara. Gelene geçene bakıyoruz.


İşle ilgili bir endişesinden bahsederek bu kez sessizliği o bozuyor. İnandığım en iyi teselli sözlerini bir araya getiriyorum. “İyi düşün iyi olsun.” “Ay sen hep pozitifsin ne güzel, ben hiç senin gibi olamıyorum.”


Ona ne diyeceğimi bilemiyorum.


Bugün kendini iyi hissetmiyor desem değil, genel olarak kendini iyi hissetmiyor. Sebebi ben değilim, karşısına kim otursa aynı şeyleri söyleyecek. Kendiyle onu kıyaslayacak. Yapamadığını, beceremediğini tekrar edip duracak. Kendine acıyacak.


Böyle söyleyerek, böyle davranarak tam ne beklediğini bilmiyorum. Belki ilgi, sevgi, şefkat. Yüreklendirilmeye ihtiyacı var belki, “Sen de yapabilirsin” lafını duymaya.


Ama ona ilgi gösteremiyorum. Onu daha fazla sevemem. Ona bundan şefkatli davranamam. Baharın gelmesinden memnun olamayan birini yüreklendiremem. Yapabileceğine inanmamakta ısrarlı birine güç veremem.


Kendini bu kadar azımsamasının, kendine bunca acımasının sebepleri vardır. Fakat bu sebepler üzerine düşünüp ona yardım edemem. Kendi istemediği sürece, kimsenin ona yardım edebileceğini sanmıyorum.


Doğa uyanır, hayat canlanırken ne olursa olsun iyi hissediyorum. İyi olduğum için suçlu hissetmek istemiyorum. Herkes gibi benim de kendi hayatımı güzelleştirmeye hakkım var. Biraz kitap okuyarak, sabah suyun altına girerek, biraz esneyip gerinerek, akşam yemeğinden sonra belediyenin umuma açık yollarında yürüyerek ve bahar geldi diye sevinerek biraz mutlu olmaya hakkım var. Bunlar herkese serbest, insan kendi kendine yaptığı sırada veya sonrasında kimseye zararı olmayan eylemler. Güzel şeyler, iyi şeyler.


Telve görünüyor. “Kalkalım mı?” diyorum. “Biraz daha oturalım” diyor. Biraz daha oturuyoruz. Konuşmadan. Bahar kokusunu duyuyorum, içimden “Ne güzel” diyorum. Kalkıyoruz.


Galiba bu son beraber kahve içişimiz.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Boyleleri insanin icini karartir.ornek almayide bilmezlerr
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.