Ev tipi barış
Geçtiğimiz Cuma günü, iş çıkışı saati, metroya doğru yürürken yolumu değiştirip Kabataş’a yürüme kararı aldım. İçim sızladı. Biraz da utandım açıkçası. Çünkü korkuyordum. Taksim’in en kalabalık saatlerinden birinde, bir felakete kurban gitme ihtimalimiz gün geçtikçe artıyor. İster istemez düşündüm, savaş kapımızı çalmayı bırakmış ve artık bütün pisliğiyle kapıdan içeri dalmış bile, gerçekten de bir saldırı olsa bugün, Allah korusun, o metroda bir sürü insan bu saldırıya kurban gitse, “oh iyi ki yürümüşüm, bana bir şey olmadı” diyebilecek miydim?
Kadıköy’e geçince de tedirginliğim geçmedi. Barış için yürüyen gençlere polis saldırıyordu çünkü. Arkadaşım dükkanında yalnızdı, yanına gideceğim, bir iki çay içeceğiz. On dakika önce sokağını gaza boğmuşlar. Ben kendi semtimde öylece yürürken kafama bir gaz fişeği saplanmayacağının, öfkeli bir poisin kafası karıştı diye apar topar gözaltına alınmayacağımın, gözaltında durduk yere taciz edilip dayak yemeyeceğimin de garantisi yok. Gezi’de başkaları yaralanırken, ölürken “oh, bize bir şey olmadı ya” diyebildik mi?
Güvensizlik hissi, dünyanın en beter hissiymiş. Ne yapacağız şimdi?
Kendi ev tipi barış yöntemlerimizi icat edip uygulamaktan başka yol yok.
Modern zamanın agoralarında, sosyal medyada çıkıp nefret saçmayacağım mesela. Allah kimi kahredeceğini gayet iyi biliyor, benim kimseye lanet okumaya ihtiyacım yok. Bizim daha çok sevgiye ihtiyacımız var.
Sakin olmaya ihtiyacım var. Başka kim sakin olmak istiyorsa onlarla bir araya geleceğim. Sevgi, barış üretmeye devam edeceğiz. Dans da edeceğiz, şarkı da söyleyeceğiz. Kendi çevremdeki enerjiyi bir nebze olsun temiz tutabilirsem, ne mutlu bana.
Kendi yasımı kendime göre tutacağım artık. Kimsenin resmi mercilerce onaylanmış yasına ihtiyacım yok. Çocukların öldürüldüğüne üzülmeyen, istediği gibi üzülmeyebilir. Benim acımı ona katlayıp pis bir öfkeye dönüştürmeye niyetim yok.
Bir kişinin bile daha sakin olmasına faydam dokunursa da ne mutlu bana. Dün taksici bağıra bağıra “asacaksın bunları” diye söylenirken, “abi asarlar belki, sen uyma onlara, herkesin aklı başında olması lazım, sen çevreni yatıştır kimse saçmalamasın” dediğimde öfkesini tutamayıp hoşlanmadığı, bu savaşı körüklediğini düşündüğü insanlara saldıracak en az on kişi tanıdığını anlattı bana. “Abi gözünü seveyim, git o on kişiyi bul, bolca çay içip kavganın kavgayı çözemeyeceğini konuşun bi’ akşam” dedim. “Ulan hiç öyle düşünmemiştim ki, yapıcam bunu anasını satayım. Onlar kavga edelim istiyorlar çünkü!”
Savaş kavgadan besleniyor. Ben savaşı beslemeyeceğim. Ben kimseyle kavga etmeyeceğim. Derme çatma da olsa barış lazım bize. Uymayacağım onlara.
YORUMLAR