Dur bakalım
Bir yere, birine, bir şeylere ait ve sahip olma duygun olmadan, öylece olduğun gibi durabilmek cesaret istiyor. Bir meydanda çırılçıplak kalmak gibi hissetireceğe benziyor. Bir anda hiç bilmediğin bir yerde uyanmak gibi.
Güvenli kavramının zıttı olan ne varsa doluşuveriyor aklına hemen. Seni bu dünyaya, şu işe, şu eve, bu aileye veya o kişiye bağlan ne varsa, bir an için hepsini bıraktığını düşün. Çölün ortasında kalakalmak gibi. Aslında en güvensiz an gibi geliyor ya, hiçbir şeyi bilemiyorsun ya ne olacak, ne bitecek... Müdahale edebileceklerinin sınırları hakkında hiçbir fikrin yok. Kontrol edebildiği kadar güvende hissediyor insan. Veya kontrol edebileceğine inandığı insanlar oldukça.
Doğa bize her fırsatta bu kontrol çılgınlığını dizginlememiz için işaretler gönderip duruyor. Zaman geçiyor, insanlar çağ atlıyor, daha akıllı olduklarını düşündükçe daha fazla kontrol edebileceklerine inanıyor ve doğa bunun hala mümkün olamayacağını her hatırlattığında da ürküp hastalanıyor insan.
Aslında en güvenli alan; kendine, doğaya ve özüne de dürüst olabildiğin bir alan. Evet korkuyorum diyebildiğin, korkuya rağmen ilerleyebildiğin bir yol. Sahip olduğun her şeyin çevresini çitlerle çevirme saplantından vaz geçtiğinde daha çok yaklaşıyorsun özüne. Sahiplenmeyi, mülk edinmeyi bıraktığında zenginleşebildiğini anlayabilmen için en azından bir kere, cesurca her şeyi bırakabileceğini deneyimlemen, hiç değilse hayal edebilmen gerekiyor. İster malını mülkünü düşün ister sahip olduğun -olduğunu sandığın- insanları düşün. onlarsız yapamayacağını düşündüğün duyguların, huyların, 'benim' diyebildiğin her şeyi düşün. Bunları bırakabilir miydin?
Kısa bir an bir birey olarak kendini yetiştirmeye başladığından beri üzerine giydiğin kıyafetleri, maskeleri, boyaları, inançları çıkardığını hayal et mesela. Tüm güvensizliğinle, şapşallığınla çırılçıplak kaldığını.
Ne kaybedeceksin? Ne kazanacaksın?
Bazen daha geniş, daha yeni, daha kullanışlı bir bakış açısı edinebilmek için, bildiklerine/sahip olduklarına yenilerini eklemek yerine, onların hiç değilse bazılarından kurtulman gerektiğin de oluyor.
Seni sen yapan şeyleri düşün.
Seni sen yaptığını sandığın şeyleri bir dakikalığına bırakmayı dene.
Ah ömrümüz ruhumuz ne çok çer çöple dolu, ne lüzumsuz, uyduruk yaratılarla kaplı kimbilir. Gerçekle, özümüzle karşılaştığımızda ne kadar şaşıracağız, ya da hiç şaşırmayıp "ah! Tabii ya!" diyeceğiz kimbilir.
YORUMLAR