Mutlu bir çocuk?
Çocuğunuz büyüdüğünde nasıl bir insan olsun sorusuna ailelerin çoğu: "Mutlu bir çocuk" diye cevap veriyorlar. Peki mutlu insan nasıl olunur? Ya da sadece mutlu olsun demek onu bütün üzüntülerden, bütün hatalardan, bütün korkulardan yani başına gelebilecek bütün negatif duygular ve deneyimlerden korumak demek mi? Üzüntüsünü yaşamayan insan mutlu olabilir mi? Duyguların pozitif olanları yaşantılarken negatif olanlarını devre dışı bırakabilecek bir düğme var mı? Mutlu çocuk biraz yanlış anlaşılmış bir kavram kanımca. İstediği her şeyi hemen elde eden, arkadaşıyla kavga ettiğinde annesi tarafından kurtarılan, "sıkıldım" dediğinde hemen oyuncak alınan, kuralsız bir çevrede büyüyen çocuklar mutlu mu olurlar? Aklıma Çarli'nin Çikolata Fabrikası'ndaki şımarık kız geliyor. Her şeyi hemen şimdi, şu anda isteyen, bu istekleri anne ve babası tarafından hemen karşılanan kız çocuğu filmdeki en sinir bozucu, en öfke nöbetlerine yatkın ve hatta en mutsuz karakter belki de... Uzay doğduğundan beri bir insanın hayattaki duygu durumunun temellerini nasıl atıldığına dair ciddi bir merakım var. Bu merakla onlarca çocuk yetiştirme kitabı okuyor, uzmanlarla konuşuyor, bu konulara meraklı diğer annelerle konuşup duruyorum. Bu merakla 3 yıldır psikoterapi alıyorum. Bu kadar zamanda öğrendiğim bir kaç şey var... Bunlardan biri duyguların bütüncül bir paket olduğu. Öfkeyi, hayal kırıklığını, üzüntüyü, korkuyu devre dışı bırakmaya çalıştığında bunların karşıt kavramları da çalışmamaya başlıyor. Yani üzüntüsünü reddeden insan mutlu olamıyor ya da hayal kırıklığını yaşamayan insan coşku duyamıyor... Bir diğeri anne babanın söylediklerinin değil davranışlarının çocuğa model olduğu hakikati. Yani mutsuz, tedirgin, endişeli, duygularıyla başa çıkamayan, kendi ihtiyaçlarını gözetmeyen anne babalar çocuğuna hayatı nasıl yaşayacağını kendi yaşantısıyla örnekliyor. Anne baba kendi duygularını tanımıyor, onları regüle edemiyor ise çocuğunun duygularını da taşıyamıyor. Çocuk öfkelendiğinde ya da hayal kırıklığına uğradığında hemen bu hislerden kurtulmaya çalışılıyor. Kimi zaman dikkatini başka yere çekerek, kimi zaman rüşvet ile, kimi zaman bu duyguların küçümsenmesi yoluyla. Böylece çocuk bazı duyguların kabul edilemez, onaylanmaz, derhal def edilmesi gereken kavramlar olduğu bilgisiyle büyüyor. Ağladığı zaman hemen susturuluyor, üzüldüğü zaman çikolata şeker veriliyorsa eğer bu çocuk hayattaki durumlarla başa çıkmayı nasıl öğrenecek? Muhtemelen hayatı boyunca her üzüldüğünde kendini buzdolabının önünde bulan bir yetişkin olacak. Bir diğer sıkıntılı kavram ise kurallar. Biz bir şekilde kuralların, ailenin otoritesinin çocuğa zarar bir şey olduğuna inanmışız. Kural deyince ödümüz kopuyor. Oysa ki kurallar çocuğun kendini güvende hissetmesinin, çevrenin ve insanların ve hatta kendinin sınırlarını algılamasının yegane yolu. Belli bir ortamda kuralları net koyulmayan çocuklar genelde davranış problemleri gösteriyorlar. Lakin anne baba çerçeveyi belirgin bir şekilde çizdiğinde ve bunu çocuğa açıkladığında hem çocuğun hem de anne babanın işleri kolaylaşıyor. "Şuradan sonra seni göremiyorum. O yüzden daha uzağa gitme.", "Başkasının evinde izin almadan dolapları açamazsın", "Oyuncaklarınla yalnızca odanda oynayabilirsin. Evin ortak alanlarında değil." Her ailenin kendi önceliklerine göre düzenlenmiş kural ve kaideler hayatı kolaylaştırıyor. Çocuk böylece toplumsal hayattaki kurallara uymakta da zorlanmıyor. Kurallar çocukları sindirmek için değil ortak hayatı düzenlemek için koyuluyor. Onları olabilecek bütün zararlardan korumak, yollarındaki tüm taşları temizlemek gibi aşırı kontrol içeren "Helikopter ebeveynlik" ise başka bir sıkıntı. Çocuk hata yapılmasına, düşmesine kalkmasına, sorununun çözümünü kendi bulmasına müsaade etmeyen aşırı korumacı ebeveynlik tutumu içinde "yetersizlik, becerememezlik" hissiyle büyüyor. "Babam beni bu kadar çok koruduğuna göre demek ki ben kendimi koruyamam. Annem bana bu konuda güvenmediğine göre demek ki bunu yapabilecek beceride değilim." Onları koruyup kollamaya çalışırken duygusal olarak güdük bırakabiliyoruz... Bu konu çok uzun, daha bir çok örnek var verilebilecek ama şimdilik bu kadar. Diyeceğim o ki ebeveynlik hedefimiz ne pahasına olursa olsun "mutlu çocuklar yetiştirmek" mi yoksa "hayatını duygularını regüle ederek yaşayabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen" çocuklar yetiştirmek mi? Bir düşünün.
YORUMLAR