Kışbahar
Daralmıyor musunuz? Şubat ayında, İstanbul’da pırıl pırıl güneşli bir güne uyanmak acıtmıyor mu içinizi? Sonbahar geçti, kış geçti, ne yağmur var ne soğuk; bizi nasıl bir yaz bekliyor diye merak edip dertlenmiyor musunuz?
Çiçek açmaya başlayan ağaçlara, tomurcuklara “Daha durun, bu ne acele?” diye kızmak gelmiyor mu içinizden? Sonra da kızdığınıza kızıp termometreye bakıp 16-17 dereceyi gördüğünüzde “Hani iklim değişikliği yoktu, peki bu nasıl kış?” diye bas bas bağırmak istemiyor musunuz?
Gözleriniz beton görmekten, kulaklarınız inşaat takırtısı işitmekten yorulmadı mı? Mahallenizde yeni yapılan her inşaatın 3-4 ağaca daha mal olduğunu görüp önümüzdeki yazlardan, gölgesiz sokaklardan korkmuyor musunuz?
Sizin de içinizde bir ses, “Çık ormana git. Eğer ormana gitmezsen asla bir şey olmaz ve hayatın asla başlamaz” diyor mu; bir yerden bir yere varamayan trafiğin orta yerindeyken? Gidecek bir orman kaldı mı, biliyor musunuz?
Bir otobana, köprüye, havalimanına, AVM’ye kurban edilmeyen bir ağaç bulabilirseniz ona sıkıca tutunmak gelmiyor mu içinizden; sarılmak ve orada kalmak gelmiyor mu?
“Bir çocuğum daha olsa” diye düşünüp sonra aynı hızla, “Bu ülkeye mi, bu dünyaya mı, bir tane daha mı, birini kurtarabilecek miyiz o belli değilken bir çocuk daha mı?” diye düşünüp vazgeçmiyor musunuz hemen? Hangi eğitim, hangi başarı, hangi tatmin edici yaşam verebileceğim ben bu çocuğa, iyilik mi yaptım onu doğurmakla yoksa kötülük mü diye sızlamıyor mu içiniz?
Totalitere döneyazan bir rejim, hayatın her alanına yayılan yasaklar, iktidar savaşları, ne yana dönseniz gözünüze batan devasa posterler, alarm çanları çalan susuzluk, oksijensiz kalacak bir şehir, çoktan ölen fakat gömmeyi unuttuğumuz adalet ve eşitlik kaçırmıyor mu uykularınızı?
Kafanızı ne kadar gömseniz de kumlara; dışarıda kalan taraflarınıza batmıyor mu bu gidişat? Uyuyor musunuz hâlâ? Rahat mısınız uykunuzda?
*****
Karanlık adam düşleri
“Düşler kişinin bilinçaltına, söze dökülemeyenlere açılan kapılardır” denir bazı psikoloji kuramlarında. Clarissa P. Estes, “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında genellikle kadınların düşlerinde ortaya çıkan bir prototip (karanlık adam) üzerinde duruyor “Mavisakal” hikâyesinin çözümlemesinde. Kitabı okumamın ve bahsettiği düşleri görüyor olmamın “zamanlaması manidar”...
Bu düşte birinden kaçarsın; bu tanımadığın bir adamdır. Yardım istemek için telefona sarılırsın, tuşlar çalışmaz; bağırmak istersin, sesin çıkmaz. Adam ensendedir ya uyanırsın ya da çaresizliğinle kalakalırsın rüyanın içinde. Bu adama “Yok edici” diyor Estes...
Estes’e göre karanlık adam düşleri, bilinçaltından gelen tehlike sinyalleri. “Dikkat et, kişisel hayatında ya da ortak kültürde bir şey toptan yanlış gitmekte” diye uyarıyor gören kişiyi... Şöyle diyor Estes, “Bir toplum insanlarını sezgilerine güvenmemeye teşvik ettiğinde her bireydeki yıkıma yönelik unsurlar güç kazanır” ve şu soruları sormaya yönlendiriyor: “Dış dünyada gördüğümüz bu yasakların arkasında ne yatıyor? Burada, bireyin, kültürün, yeryüzünün, insan doğasının hangi güzelliği ya da yararı öldürülmüş veya ölmek üzere?”
Son olarak da ekliyor: “Tarihten de bildiğimiz gibi, kültürlerde öyle çağlar vardır ki tersine inanan insanların sayısı çoğalana kadar yok edici mutlak egemenlikle özdeşleşmiş ve buna izin verilmiştir.“
Siz de rüyalarınıza bir dikkat edin şu aralar; karanlık adamlar genellikle grup halinde geziyorlar.
YORUMLAR