Gerekçeleriyle sezaryen...
Türkiye OECD üyesi 34 ülke arasında en yüksek sezaryen oranına sahip ülke. 2002’de yapılan doğumların%21’i sezaryenle gerçekleşirken bu oran 2011’de%47’ye kadar çıktı. Sadece büyük şehirlerde ise oranlar %80’ler civarında. Bu rakamların acayip olduğunu biliyoruz neden çocuklarımızı sezaryenle doğuruyoruz?
Sezaryen için fizyolojik, psikolojik ve kültürel gerekçeler var. Fizyolojik gerekçelerden bazıları şunlar: Bebeğin büyüklüğü. (Ultrason bebeğin kilosunu yüzde yüz doğru veremeyebilir; hata payı artı eksi 500 gr’dır)
Bebeğin pozisyonu; yan durma ya da baş yukarıda durma gibi. (Eskiden ebeler ve doktorlar bebekleri doğum esnasında düzelten manevralar yapmayı bilirken bu bilgi artık tarihe karışıyor.)
Çoklu gebelik. Doğumun gecikmesi. ( 38-42 hafta arasında doğumun başlaması normaldir.) İlk doğumun sezaryen oluşu. (Bunun yerini “SSVD mümkündür” görüşü alıyor artık.) Bebeği bakteriyel ya da viral enfeksiyondan korumak.
Kadınların bedenlerine olan güvenlerini kaybetmesi; normal doğuma yapılan müdahalelerden korkma, acıyı ne olursa olsun engellenmesi gereken bir his olarak algılama; kontrolü eline almak yerine doktora vermeyi kabul etme.
Bir de bizden önceki nesillerin doğum travması hikâyelerine fazlasıyla maruz kalmanın getirdiği korku psikolojik sebeplerden sayılabilir.
Kültürel açıdan bakınca medyada doğumun sadece travmatik yanlarının afişe edilmesi ayrıca sezaryenin ciddi bir ameliyat olarak değil de bir
YORUMLAR