Konforsuz duygularını göstermeye cesaret etmekle aran nasıl?

"Üzgünüm, depresifim, kederli hissediyorum, bıkkınım, yaslıyım" demek senin için mümkün mü? Bu kelimeleri günlük hayatın içinde rahatlıkla kimlere karşı kullanıyorsun?


İş arkadaşların senin duygusal hallerinden haberdar oluyor mu?


Annen, baban, kardeşlerin? Sevdiğin, eşin, partnerin, çocuğun?


Yüzüne bakıp "halinde bir tuhaflık var" diye sezenlerden bahsetmiyorum. Yüzüne bakıp halini anlamayanları da dahil ederek geniş bir perspektiften düşünmeni istiyorum. Duygularını kimlere ifade edebiliyorsun? Duygularını paylaşabildiğin kaç kişi var çevrende? Kendine duyguların konusunda ne kadar dürüst oluyorsun? Sık sık kendine; "üzülmenin sırası değil şimdi, boşver" diyor musun?


Belki sen de çok iyi bir duygu saklayıcı olabilirsin. Türkçemizde çok kullanılan bir atasözü var, sanırım bir çoğumuz için kök inanca dönüşmüş bir kolektif hazıfamıza kazınmış bir atasözü: “Kan kustum, kızılcık şerbeti içtim dedim.” İçi kan ağlarken yüzü gülenlerden misin?


Niye duygularını belli etmemeyi seçtiğin hakkında düşünmüşsündür muhtemelen. Bunun değişik sebepleri olabiliyor: duyulmamak, halinle görülmemek, anlaşılmamak, teselli edilmek istenmemek, tavsiye duymamak, zayıf görünmemek. Şu an benim aklıma gelen birkaç sebep. Bu sebepler senin için tanıdık mı? Peki, duygularını saklamayı ne zaman bu seçtiğini hatırlıyor musun? Uzmanlar duygularımızı gizleme seçimlerimizin çocuklukla ergenlik süreci arasında oluşmaya başladığını ve yaşadığımız travmatik deneyimlerle içimizde kalıplaştığını ve ileriki yaşlarda tekrarlanan davranış paternlerine döndüğünü söylüyor. Ehh!! Ağladığımızda "ağlama", düşük not aldığımızda "üzülme", canımız sıkıldığında "sıkı can iyidir çabuk çıkmaz"la, "dertliyim" dediğimizde "aman üç günlük dünya, dert etme" ile büyüdük. Bunu ebeveynlerimizde dahil iletişim kurduğumuz en yakın halkadan en uzak haklaya kadar herkesten duyduk. Duydukça da duyguları göstermemek için bastıran kişi olmayı seçmiş olabiliriz. "Canım, senin için buradayım" diyeni olmayınca insanın, duyguları göstermenin pek işe yaramadığını öğrenmiş olabiliriz. Bununla beraber, diğerlerine göstermemek için kendimize de göstermiyorsak duygularımızı, işte kendimizden kopuşumuz orda başlamış olabilir.. Geçmişte benim öyle olmuştu. Bu durumun kırılganlıkla bağlantılı olduğunu, içsel çalışmalara yöneldiğim dönemlerde fark ettim. Aldığım Şiddetsiz İletişim eğitimlerinde duygularımı ve ihtiyaçlarımı fark ettikçe, ruhsal ve duygusal kırılganlığımı göstermemek için çevreme ördüğüm görünmez cam duvarları bir bir indirmeye başladım.


"Herkes beni güçlü bilsin" demek yerine "herkes insanlığımı görsün" diyebilecek safhaya geçtim sanırım ki; deprem sonrası girdiğim derin yas sürecinde, yasın en dibindeyken halimi göstermeyi seçtim. Güçlü olma imajımın kimin gözünden nasıl göründüğüne aldırış etmeden "canım yanıyor" demek, "nefes alamıyorum" demek, "bunca ölümün karşısında çaresizim" demek, "acı çekiyorum" demek, "ben insanım" demekle eşdeğerdi benim için. Halimi saygıyla duyanlar, alanıma ve sürecime sessizlikle eşlik edenler olduğu gibi, "bu kadar acı çekmene dayanamıyoruz, hadi çık o karanlık köşelerden" diyenler de oldu.


Konforsuz duyguları göstermeye cesaret etmek nasıl kırılganlık barındırıyorsa içinde, acı ve yas içinde olan birinin yanında durmak da bence o kadar kırılgan bir alan. Bir insanın acısına şahitlik etmek demek benim dünyamda, "benzer bir acı benim de başıma gelebilir" demek. "Ben de çaresiz, güçsüz, dermansız, kederli olabilirim" demek. Yani ortak insanlık acısıyla yüzleşmek demek ki bu kırılganlık demek ve kırılganlığı göstermek cesaret istiyor. Öpeyim geçsinler, üfledim bitti ile avutulmuş insanlar olarak, acıdan kaçmaya koşullanmış zihinlerimizle acıya teslim olamadığımız gibi acı çekenin de yanında durmakta zorlanabiliyoruz.


Bununla beraber, bilinçli bir farkındalıkla yası ağırlamaya gönüllü olmak ve acının içinden adım adım geçmek, sonsuza kadar süren bir deneyim değil eğer ki tutunmuyorsam düşüncelerime. Acıyan yerlerime şefkatle yaklaşıp, gönlümü zorlamadan, çekiştirmeden acı çeken halime yoldaş veya ebeveyn olunca ve kırılganlığımı göstermeye cesaret edip acımı gören birkaç kişi ile hemhal olabilince, hayat içeriden yavaş yavaş yeşermeye başlıyor. Yeşeren hayatla beraber kalp genişliyor ve fark ediyorum ki; acı form değiştiriyor. Bir yere gitmese de yaşanan deneyimin hatıraları, az geride kala kala acı, yeni bir beni yaratıyor, izin verdiğim kadar ve izin verdiğim sürece.


Bana özgü değil bunlar biliyorum. Sadece kendi üzerimden ve deneyimlerimden daha rahat aktarabiliyorum. Bu satırları da belki birileriniz için tanıdık gelir umuduyla yazıyorum. Duygularını göstermekten çekinenler fark eder mi bu seçimlerin ardında nasil bir motivasyon var diye umarak, duygularını açık etmenin dünyanın sonu olmadığını fark eden olur mu diye bir umutla yazıyorum.


Yazıma yargıcı düşüncelerinin bir parça yavaşladığı, kendinle kaldığın ve beni kalpten duyduğun bir aralıkta denk gelirsin dilerim. Aynı zamanda dilerim yazdıklarım duygularını göstermeye cesaret ettiğin anlarının artmasına vesile olur.


Dostluk ve şefkatle...


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Güzel bir analiz yazı.. Emeğinize sağlık... Neşet Ertaş da şöyle ifade etmiş: "özü gülmeyenin yüzü güler mi!"
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.