İsmini söylemeye devam et
Sevdiklerinin ölümü arkasından gözyaşı dökenlerin bir çığlığı var. Bu çığlığa o kadar çok şahitlik ediyorum ki duyurayım istedim. ÇIĞLIK şu: "Bizimle ölülerimizi konuşun. İsimlerini anmaya devam edin."
Ölümle gelen yasla ilgili en büyük yanlış anlaşılmalardan biri bu galiba; eğer ölmüş kişinin hakkında konuşursak ölmüş olduklarını tekrar hatırlatırız, arkada kalan sevdiklerini üzeriz, aman isimlerini ağzımızdan kaçırmayalım.
Yapmayın. Yaslı kişiler sevdiklerinin ölmüş olduğunu zaten biliyorlar, hatta bu gerçek akıllarından hiç çıkmıyor. Üzüntüleri onları konuşmaktan dolayı artmıyor, tam tersi isimlerinin anılmamasından dolayı içlerindeki boşluk büyüyor. Üzüntü değil, paylaşılmayan anılardan dolayı özlem artıyor.
Cenaze kalktığından itibaren yazılı olmayan toplumsal bir anlaşmayı takip edercesine ölmüşlerimize yok gibi davranmak. Bahsettiğim bu. "Hiç değilse cenaze sonrası eve geldiğimizde hakkında birkaç kelam etseydik" diye ağlayan o kadar çok yaslı kişi tanıyorum ki. Veya ölmüşlerinden bahsetmeye başladıklarında yanlarındaki kişilerin aceleyle ve beceriksiz bir şekilde konuyu değiştirmeye çalıştıklarını anlatanlar. Arkada kalanlar için, sevdiklerinin ölümü fiziksel olarak yanlarındaki varlıklarına son vermiş olsa da kalplerindeki varlıklarına son vermiyor ki. Onlar hala varlar. Onlar hala buradalar değil, "varlar". Burayı anlamakta zorlandığımızı düşünüyorum. Ölmüş sevdiklerine akıtamadıkları sevgi dışarı çıkamayacak şekilde içlerinde sıkışıp kaldığında, ki olan aynen bu, yaslı kişiler için ayrı bir yas kapısı daha açılıyor.
Çocukları ölen anne babalar, hayat arkadaşları ölenler, anne babaları veya diğer aile büyükleri bilinmeyen diyarlara göçenler, her daim sevgiyle yanlarında olmuş hayvanları ölenler, arkadaşları ölenler… Onlar için geçirdikleri her an sevdiklerinin artık yanlarında olmadığının zalim bir hatırlatıcısı zaten. İçlerinde taşıdıkları kocaman boşluk ve bu boşluğun içinde kaybolmuşluk hissinde biraz olsun ellerinden tutmak istemez misiniz?
Basit bir ipucu:
"Aaaa, …..’de bundan hoşlanırdı değil mi?" veya
"Biraz …..’den bahsetmek ister misin?"
Eğer konuyu açmakta endişeliyseniz: "İstediğin zaman ……’den konuşabiliriz". "Senin için ne zaman uygunsa konuşabiliriz. Ben buradayım."
Merak ediyorum, ölmüş kişilerin ismini ağzımıza alamıyor olmamızın ne kadarı karşımızdakiyle ne kadarı kendimizle ilgili? Kendi endişelerimiz mesela, konu açıldığında o alanda kalamayacağımızın korkusu veya kendi yaslarımızın tetiklenecek olması kaygısı.
Aklıma Yalan Dünya türküsü geliyor. Dünya gönlümüzce olmuyor her zaman. Felek bir gün bulut olup üstümüze yağıyor. Ölülerimiz hakkında konuşmak bize kendi ölümümüzü ne kadar çağrıştırıyor acaba? Ölümün kendisiyle değil de sadece korkusuyla bir ilişkimiz varken, kapımızı ne zaman çalacağı belli olmayan ölümün varlığıyla ilişkilenmek… Ölümün adını bile ağzımıza almaktan çekinirken onun hatırlatıcısı olan ölülerden uzaklaşmamız şaşırtıcı bir sonuç değil. Olması gerekeni değil bekleneni yapıyoruz diyorum.
Bu yazıyı yazmanın ilhamının bu hafta gelmesi de tesadüf değil elbet. Bu hafta sonu 31 Ekim, bildiğimiz ismiyle Cadılar Bayramı ve bu bayramın eski Kelt dilindeki ismi Samhain. Kışın geldiğinin işareti yani yılın en karanlık döneminin başlangıcı. Aynı zamanda bu dünya ile görünmez dünya arasındaki gizemli perdenin en inceldiği gün. Derler ki 31 Ekim, spritüel yeni yılın başlangıcıdır, aynı zamanda torakla uğraşanlar için hasatın bitişi. Bir sene boyunca bizleri ruhsal olarak taşıyan, topraktan beslenmemize vesile olan Ata’larımızın (ölmüşlerimizin) ziyaret günü. Toprak, hasat ve ölmüşlerimiz arasındaki bağlantıyı görüyor musunuz? Ölünce bedenleri ile toprağı besleyen sevdiklerimiz, biz burada kalanları beslemeye devam eden toprak. İşte bizi fiziksel olarak besleyen toprağa şükranımızı sunmanın en kıymetli yolarından biri, bizim de ölülerimizi beslememizden geçiyor. Onları anarak.
Görünmez olan bağların hissedilme gününe yaklaşıyoruz. Şükranımızı gösterme gününe.
Yazıma, sevdiklerinin ölümü arkasından gözyaşı dökenlerin bir çığlığı var diye başlamıştım. Bitirirken, adını anmadığımız veya anılmasına izin vermediğimiz ölülerimizin de bir çığlığı var diye sonlandırmak istiyorum.
Çığlıkları duyabilen kulaklarımız olsun. Amin.
YORUMLAR