Yas hakkında keşke daha önceden bilseydim dediklerim
Yas eşlikçiliği yaptığım kişilerle ilk görüşmemde yasla ilgili kendi varsayımlarımdan bahsederim. Bunu hem aynı dili konuşabilmemiz hem de ismine yas dediğimiz bu dolambaçlı yolda konumlarını belirlemelerine ve merkezlenmelerine yardımcı olmak için yaparım. Bilmediğimiz bir yere taşındığımızda veya tatile gittiğimizde çevremizde neler olduğunu öğrenmek isteriz değil mi? Esasen aynı basit mantıkla yaklaşırım; yas yolculuğunda etrafımda neler var (olabilir) veya ben neyin içindeyim sorusunun kuş bakışı bir görüntüsünü sunabilmek. Genelde bu kısmın arkasından insanların yüzlerinde bir rahatlama ve buluşmamızın başındaki huzursuz duruşların bir parça dinginleştiği bir hal sezinlerim.
Yas yolculuğumuzda ihtiyaç hissettiğimizde elimizde bir pusulanın olabilmesi açısından “keşke daha önceden bilseydim” dediğimiz şeylerle ilgili yazmak istedim. Eminim burada bahsi geçenlerden çok daha fazlası var veya bazı deneyimler daha geniş bir başlık altında kısaca belirtilmiş olabilir. Eğer listeye eklenmesini istediğiniz noktalar olursa lütfen yorum bırakın. Yas birikimimizi birlikte oluşturalım.
1- Yasın bir süresi yok.
Yasla ilgili kültüre ve ağızlara yerleşmiş ilk söylemlerden biri sanırım yasın ideal süresiyle ilgili. Toplumda yerleşmiş kalıplarda genelde 6 ay veya 1 sene gibi bir süre telaffuz edilirken aslında söylenenlerin aksine yasın bir süresi yok. Kimi için 6 ay, kimi içinse çok daha uzun sürmesi mümkün. Yas artık süresiyle değil, onun içindeyken sürdürebildiğimiz fonksiyonelliğimizle değerlendiriliyor. Yas yolculuğumuzda hala kendimizi çok üzgün hissettiğimiz bir yerde olabiliriz ancak bu kederli halimizle birlikte günlük fonksiyonlarımızı yüzde yüz olmasa da yerine getirebiliyorsak, yemek yiyebilmek, işe gidebilmek, çocuklarımızla ilgilenebilmek gibi, bilin ki bunda endişelenecek bir durum yok.
2- Yas aşılacak, iyileştirilecek, üstesinden gelinecek bir şey değil.
Yasla ilgili yapılan araştırmalar, bildiğimiz terapi yöntemlerinin yaslı kişiler üzerinde ancak 10%’luk bir kesimde sonuç verdiğini gösteriyor biliyor musunuz? Neden? Çünkü terapiye bir sorununuzu çözmek için gidersiniz. Ortada belirli bir problem vardır. Ancak yas için aynısını söylemek mümkün değil. Yas, çözülüp devam edilecek, aşılması gereken bir problem değil. Yas, zaman içerisinde birlikte yaşamayı öğrendiğimiz /öğreneceğimiz, hayatımıza entegre olan bir yoldaş. Yas, bir entegrasyon süreci. Bir yere gitmiyor, biz onunla yaşamayı & onun yoldaşlığını veya onu en iyi haliyle ağırlamayı öğreniyoruz.
Yasın hayatımıza entegre olmasını en iyi anlatan modellerden bir tanesi Lois Tonkin’e ait. Bu modele göre kavanozlar bizi temsil ediyor, siyah top ise yasımızı. Eskiden yas süreci ile ilgili inanışlarda yasın zaman içerisinde küçüldüğü düşünülüyordu yani ilk sıradaki kavanozlar gibi. Kavanozların boyutu değişmiyor sadece yas azalıyordu. Ancak ilerleyen yıllarda yasın bu şekilde çalışmadığı anlaşıldı. Daha önceleri iddia edilenin aksine yas zamanla azalmıyor, biz onu daha iyi ağırlayacak şekilde genişliyoruz. Kabımız genişledikçe yasımızla birlikte yaşamayı öğreniyoruz. Yani yası hayatımıza entegre etmiş oluyoruz.
3- Yas düz bir çizgi olarak yaşanmaz.
Yas, düz bir çizgi üzerinde ilerliyormuşçasına yürünen bir yol değil. Daha ziyade, çoğunlukla neresinde olduğumuzu bilemediğimiz karmaşık bir ip yumağının içerisinde yol almakla benzer bir durum. Kocaman, uçları birbirine geçmiş bir yumağın içinde hissedin kendinizi. İşte etrafınızı saran, ucu belli olmayan, etrafınızı saran karmaşanın ismi yas.
4- Yas sadece ölümle gelmez
Yas konusunda çok severek takip ettiğim Francis Weller yasın 5 kapısından bahseder. Birincisi içerisinde ölümün de olduğu kişisel kayıplardır (iş, eş, arkadaş, hayvanlarımız ve her türlü ilişki kaybı, tamamlanmayan projeler, taşınma, göç gibi). İkincisi içimizde sevgiyi tanımamış yerler, özellikle çocukken kabul görmek adına bilmeden kendimizden feda ettiğimiz parçalardır. Üçüncü olarak dünyanın acıları diyebileceğimiz savaşlar, afetler, iklim değişikliği, ekolojik yıkımlar gelir. Dördüncüsü topluluğun kaybına işaret eden, aslında bu çağda yaşıyor olmanın, armağanlarımızı keşfedebileceğimiz, desteklendiğimiz bir topluluğa doğmamış olmanın yasıdır. Beşinci kapı ise zamanında tutulmadığı için sonraki nesillere aktarılan atalarımızın yaslarıdır. Bu anlamda hayatınıza bir bakın. İçinizde yer etmiş ve hala sizinle olan hangi kayıplarınız var. Yaslarınızı görür müsünüz?
5- Yasın aşamaları yoktur
Sıkça duyulan diğer söylemlerden birisi yasın aşamaları. Elisabeth Kübler Ross’un 1960’ların sonunda ölüme yakın kişilerde gözlemlediği bir paternin genelleştirilerek maalesef yasın aşamaları şekline dönüştürülmüş hali. Bu modelin bir geçerliliği yok, zaten yaslı kişilerle yapılan bir araştırma sonucu ortaya çıkmış değil. O anlamda doğruluğu da yok. Eğer hala bu teoriden bahsederek yas konusunda açıklama yapmaya çalışanlara rastlarsanız lütfen bilgilerini güncellemesini önerin.
6- Yas duygu durumunda değişiklikler yaratır
Yası en iyi anlatan metaforlardan bir tanesi okyanus dalgasıdır. Çünkü yasın hareketini en iyi tanımlayan hareket kocaman bir dalgadır; Ne zaman hangi büyüklükte geleceği belli olmayan, aniden beliriveren, sizi içinde döndürüp kıyıya fırlatan bir dalga. Kendinizi bir an için iyi hissederken sonraki anda nereden çıktığı belli olmayan bir dalga. İngilizce de bu duruma STUG diyorlar, yani yasın ani – geçici- içinizde hızla büyüyen hali. Sonra geçmesi, sonra gene gelmesi…
7- Yas bir nevi bir ergenlenme (inisiyasyon) sürecidir ve bu süreç üç alanla tanımlanır.
Birincisi, aldığın bir haber veya yaşadığın bir deneyimle mevcut düzeninden kopuş ve ayrılmadır. Bu haber bir ölüm haberi, işten çıkarılma veya hastalık tanısı olabilir. İkincisi ise, yabancılaşma yani kopuşun sonrasında bilmediğin, eski düzeninden farklı, kendini rahat hissetmediğin ve hatta kendini tanıyamadığın bir alana geçiş yapmandır. Bu alanda kalmak oldukça sıkıntılıdır. Esasen, hepimizin yas olarak adlandırdığı dönem de burasıdır. Ancak öncesindeki ve sonrasındaki alanlardan bahsedilmediği zaman yasın ne olduğu tam olarak anlaşılamamış olur. Üçüncü alan ise, zaman içerisinde normale geri dönüş olarak tanımlanabilir. Fakat bu geri dönüş hiçbir zaman kopuştan önceki düzene geri dönüş değildir. Bahsedilen, bu sürecin ekledikleriyle ve artık sana hizmet etmeyenlerin temizlenmesiyle birlikte yeni bir ben olarak doğuştur. Yani, yukarıda bahsettiğim, kavanozunuzun genişlemiş hali olmaktır.
8- Bazen bir yasa eklenmiş ikincil yaslar da olabilir.
Sadece bir yas demeyin, eteklerine de bakın. Mesela anne veya babamızın ölümünde yasımız sadece ailemizi kaybetmek olmayabilir. Onunla birlikte köklerimizin kaybı, hayata güven kaybı, inanç kaybı veya yakınlık kaybı gibi diğer kayıplar da ölen kişiye karşı duyduğumuz derin özleme eşlik edebilir. Bir yasın altında, birkaç yas daha barınıyor olabilir.
9- Herkes yasını farklı şekilde ifade eder
Herkes yasını ağlayarak ifade etmek zorunda değil. Bazı kişiler yasını duygular aracılığı ile ifade ederken diğer bazı kişiler duygularını göstermekten kaçınabilir. Bazı kişiler yasa daha bilişsel bir yerden yaklaşıp yasın dinamiğini anlamaya yönelerek okuma araştırma yapabilir. Veya bunların karışımı olabilir. Hepsi ok. Yasın tek bir yolla ifadesi diye bir şey yok. Yası yaşamanın tek bir doğrusu yok.
10- Yasın içinden yalnız başına geçilir.
Yas, insanlık tarihinin hiçbir aşamasında kişilerin kendi başına taşımak zorunda olduğu bir yük olarak görülmemiş. İçinde yaşanan topluluk tarafından paylaşılmış, o topluluğun pratikleri ve ritüelleri ile ifade edilmiş. Maalesef yaşadığımız çağın sloganı olan ‘’ben her şeye yeterim, her şeyi kendi başıma yapabilirim, ben güçlüyüm’’ söylemleri bizi burada da yalnızlığa itiyor. Yalnız değiliz, yasımızı kendi başımıza taşımak zorunda değiliz.
11- Yasa gösterdiğimiz tepkiler ve yas aynı şey değildir.
Yaslıyken fiziksel, duygusal, davranışsal ve zihinsel tepkiler veririz. (Mesela bedenimizi yorgun hissedebiliriz, öfkeli ve/veya kederli olabiliriz, yemek yemek istemiyoruzdur ve zihnimiz bulanıktır) Ama verdiğimiz bu tepkilerin hiç birisi kendi başına yas değildir. Nasıl ki oruçluyken karnımızın guruldamasını orucun kendisi olarak tanımlayamazsak, yaslıyken verdiğimiz tepkilerin hiç birisini kendi başına yas olarak tanımlayamayız. Yas genelde üzüntülü olmakla tanımlanır. Ama yas sadece üzüntülü olmanın çok ötesindedir.
Yası anlayamamakta ki zorlukta buradan kaynaklanır aslında. İnsan zihni her şeyi kıyaslayarak bazen zıttını düşünerek sınıflar. Mutluluğun zıttı mutsuzluk, neşeli olmanın zıttı neşesizliktir. Peki yasın zıttı nedir? Yasın ne kendisini ne zıttını tek kelimeyle tanımlayamayız. Yas bir anlamda yolculukta deneyimlediğimiz her şey ve ötesidir.
Yaslıyken bedenimize ne olduğu ile ilgili yazımı buradan okuyabilirsiniz.
12- Yasın içinde travma elementi olabilir.
Sinir sistemimizin zorlandığı durumlarda yasımızın içine travma elementi dahil olmuş olabilir. Travmatik yaslarda geçilen süreç diğer yaslara göre farklılıklar gösterebilir. Fazlasıyla zorlandığınızı hissediyorsanız yasınıza bir de bu gözle bakmanızı önerebilirim.
Yas ve travma ile ilgili yazımı buradan okuyabilirsiniz.
13- Yas sürecimizde ilerlerken maalesef duymakta zorlandıklarımız var /olacak.
Çünkü ne yas tutmayı ne de yas tutanı nasıl ağırlayacağımızı öğreten bir toplulukta büyümüyoruz. Çoğunluğumuz yas cahiliyiz. Yas konusundaki becerilerimiz son derece kısıtlı. Yas sürecinde ilerleyen kişilere sarf ettiğimiz klişe laflar (Hayat devam ediyor!), verdiğimiz gereksiz tavsiyeler (Topla kendini!) ve pozitif afirmasyonlar (Sen güçlüsün üstesinden gelirsin!) o kişi için süreci zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bir şey söylemektense sessiz kalmanın iyileştirici gücünü idrak edebilmiş değiliz.
Bu konuda daha detaylı bir okuma yapmak isterseniz daha önceki bir yazımı buradan okuyabilirsiniz.
14- Yas yası tetikler.
Eğer zamanında yeterince ifade edilmemiş yaslarımız varsa saklandığı yerden çıkarak yeni yasımızla birlikte kendini görünür kılmak isteyebilir. Şaşırmayalım. Beni de artık gör ve ağırla diyor. Herkes gibi dinlenilmek istiyor.
15- Toplumda maalesef bir yas hiyerarşisi var.
Bu hiyerarşiye göre en çok ve en az yas tutmayı hak eden deneyimlerin bir listesi mevcut. Bu liste kimin ne kadar yas tutabileceği ve destek alabileceği konusunda hayatlarımızı düzenliyor. Mesela bu hiyerarşiye göre canımızdan çok sevdiğimiz bir evcil hayvanımız ölürse yasımızın belirli sınırlar içerisinde ve çok kısa bir sürede yaşanması gerekebiliyor. Yas süreci zaten kendi başına kompleks bir yapıya sahipken mahrum bırakılan/bıraktırılan yas, yas sürecini oldukça zorlayan bir hale getirebiliyor.
Bu konuda daha detaylı bir okuma yapmak isterseniz daha önceki bir yazıma buradan ulaşabilirsiniz.
16- Yasınıza sahip çıkmak denen bir şey var.
Eğer yasınızdan mahrum bırakıldığınızı düşünüyorsanız, lütfen önce kendi yasınızı kendiniz onaylayın. Hislerinize bakın. Yargılamadan onlarla birlikte olun. Yavaşlayın. Kendinize zaman verin. Kederinizi basit ritüellerle veya pratiklerle görünür kılın. Sizin için anlamı olan küçük bir tören yapmak, hissettiklerinizi yazmak veya çizmek onları görünür kılmanıza yardımcı olabilir. Sizinle aynı durumda olan insanları bulmaya çalışın. Konuşun. Kendi destek gruplarınızı yaratın. Kim ne derse desin kendinize hatırlatın, yasınız gerçek. Ve mahrum bırakıldığınız yaslarınıza sahip çıkmak hakikaten devrimci bir eylem, unutmayın.
17- Yaslıyken de iyi hissedebilirsiniz.
Yaslı olmak demek başımızın üzerinde sürekli kara bir bulutla dolaşmak demek değil. Yasımızın entegrasyonu, kavanozun genişlemesi, hem o kayıpla ilgili olan özlemimizi & kederimizi taşıyabilmemizi hem de üzüntü dışında diğer duygu durumlarında bulunmamızı, mesela gülebilmemizi veya hayatın diğer kısımlarına şükran duyabilmemizi olanaklı kılar. Yas sürecinde kendimizi iyi hissettiğimiz anlar için suçluluk duymayalım.
Yazının İngilizce versiyonu: The things I wish I had known earlier about grief
YORUMLAR