Halil İbrahim sofrası…
Bayramı inşaat ve bol müzikle kutladık, gün içinde herkes birbirinin ihtiyacını gözetti. Masada tabaklar, inşaat alanında tahtalar, çiviler elden ele dolaştı. Birbirimize yardım ettiğimiz her yer cennet, “bayram için hazırladığım tatlıyı kaşıklarla birbirimize yedirelim bari” diye geçirdim içimden, bayramlaşma sonrası törenimizi yaptık ve bolca gülüştük yine. Ankara’dan, İstanbul’dan ve Antalya’dan pek çok kişinin, emeği, neşesi değdi Sümeyra ve Kemal’in yuvasına, onların vesilesiyle de flora’ya. Ömrüme ömür katıyor kalabalık yaşamak, ömrünüze bereket olsun.
Kalabalık sayesinde ne zamandır yazmak istediğimiz “flora gönüllüleri için notlar”ı yazmaya başladım, birlikte zenginleştirip detaylandıracağımız bir metin bu. Kalem kâğıt koydum, aklına bir şeyler düşen eklesin diye. Sizlere de yazıcam yakında, slogan gibi eğlencelikler bulalım birbirimizi daha iyi anlamak, hissetmek için.
Yoğun günlerin ardından sakin günlerimize döndük; 5-6 kişi, sakin sayılan bir sayı burada. Örgülerime de daha bir hız verdim, renkleri örüyorum, hayatın muhteşem motifine bir ilmek daha ekliyorum.
Gecikmiş bir doğum günü kutlaması, canım Seçil’e şarkı armağanlarımızı yağdırıyoruz. Durur mu, o da bizi seçtiği müziklerle şenlendiriyor, yarım ayın ve ulu Jüpiter’in eşliğinde dans ediyoruz, gökler dönüyor, biz dönüyoruz.
Çiçi’nin ön ilacına başladık, görünür bir iyileşme oldu, asıl ilaca başlamadan bile daha canlı şimdi ve hoplamalar, pati vermeler yeniden başladı. Eğlenceye ara verip çocukların yemeklerini hazırlıyorum, Çiçi’nin zerdecallı, sebzeli, soğanlı bulgur yemeğine sarımsak sıkıp soğutuyorum, “seni çok seviyorum Çiiçiiii, canımın iiçiii” diye şarkı söylüyorum, kapıya kadar geliyor, beni izliyor dili dışarıda cicikom. Ona ekmek vermiyoruz uzun zamandır. Bir parça ekmeği Siyah ve Coffee’ye paylaştırıyorum, bir parça ekmek daha kalıyor, onu da paylaştırsam mı? “Belki Bıdık ziyarete gelir bugün” diye içimden geçirince o parçayı ayırıyorum, bakalım ben onu düşününce o da beni düşünür mü? Gelirse yine geç kalmış olacak komik şey.
Tam bizimkilerin yemeğini verip dansa geri dönüyorum, “heh heh heh heh” diye sevinç sesleri geliyor solumdan. Heh! Bıdık gelmiiiş!
Gel çocuğum gel, kaç gündür yoktun, sana da ayırmıştım yemek, aklımı mı okudun, yoksa sen yoldayken mi kalbime düşüverdin? İşte cevaplanamayan eşzamanlılık sorusu. Tesadüf mü şimdi bu yani?
Gel Bıdıkcığım, şu pancarlı çorbadan da biraz karıştıralım mamana, Halil İbrahim sofrası burası, bolluk bereket ormanı, herkes nasibini yermiş, sana da nasipmiş, gel. Kafamda hemen Barış Manço’nun o şahane şarkısı çalmaya başlıyor.
Mutfaktan dans pistine dönünce şarkıyı Özge’nin kulağına fısıldıyorum, DJ’imiz hamaktan kumanda ediyor bu sefer, gözleri ışıldıyor, “tam oturdu şimdi” diyor, heyecanla dinliyor, şarkıya eşlik ediyoruz, şarkı bitiminde de soruyor: “Bu şarkının sizin için özel bir anlamı var mı? Neden bu şarkıyı çalmak istedin?”
Bıdık’la olan hikâyemizi anlatıyorum, ben de aynı soruyu ona soruyorum, “senin için anlamı ne peki bu şarkının?”
“Babamın adı Halil ibrahim ve bugün onun ölüm yıldönümü, ona bu adı da zaten aynı bu hikâyenin ve bu şarkının anlattıklarına istinaden vermişler.” Babaannesi babasına hamileyken kapıya gelen bir tanrı misafiri aç olduğunu söyleyince sofra kurulmuş, masa donatılmış, misafir de yemek sonrası hamile kadıncağıza bakıp, “oğlun olursa Halil İbrahim koy adını, hep böyle bereketli sofraları olsun onun da” diye dua etmiş, evleri hep insanlarla dolar taşarmış Özge’nin de, bereket sofralarıyla, yaşanmış Hızır hikâyeleriyle büyüyenlerimiz gibi.
“Ahh yaaa, bayramda ölmüşlerimizin canına değsin diye niyetlenip yapamadığım helvayı dün kavururken söylemiştin de, ben de ‘dedemin de abimin de adı Halil’ demiştim, unutuvermişim.” Halil ne demek yeniden hatırlamalıyım. Sadık, samimi dost, Allah dostu, yakın arkadaş gibi anlamları varmış.
Hayat!
Bayılıyorum sana!
Kendi geldi şarkı, hoş gelmiş!
Sonra da Barış Abi’ye sardırıyoruz tabii, onun da ruhu şad olsun, acayip adammış!
Biz bu şarkılarla coşaduralım, içimde uzun zamandır bekleyen, sevdiklerime anlatıp durduğum “DJ’im olur musun?” hayalî programım sonunda hayata gelmek istemiş, anonsumu yapıp kağıtlar hazırlıyorum, Özge, Seçil, Kerem’e dağıtıyorum, etkinlik yazısı yazsınlar, tarih belirlesinler diye. Kendilerine çok matrak DJ isimleri de buluyorlar, Jüpiter senin işlerin mi bunlar yoksa? Yaratıcılıkla kahkahalar birbirine sarılıyor, biz birbirimize sarılıyoruz. Hayal kur, kur nereye kadar? Yarın artık bugündür diye bi dizi vardı bi zamanlar. Sahi, DJ’imiz olur musun? Öyleyse zamanlarımızı uyduralım, sen çal, biz ateş başında dinleyelim, dans edelim.
O zaman bizden haber bekleyin, Temmuz-Ağustos-Eylül‘ün uygun gecelerinde müzik yayını var a dostlar, siz de listelerinizi hazırlayın, bir de güç bankanız olursa şahane olur hatta. Selocan doğaçlama çalacakmış, izleyicilerin enerjisi çaldıracakmış ona, öyle diyor.
Aynı gün kardeşimin eşi, canımız Aydın’ın da doğum günü, onun da nice yaşları olsun sağlıcakla, neşeyle. Doğumlar, ölümler, döngüler, devirler kutlu olsun.
Sabahı sabah ediyoruz, Can’ın yolladığı şarkıyı dinleyip yatayım bari. Aaa, Birsen’le çalışmıştık bu şarkıyı geçen hafta, “Gönül aşk diline sır olmuş susuyor.”
Mırıldanıyorum birlikte:
“Bu yolu melekler açıyor,
Yürümez misin, yürü ey can”
Ohhh! Şarkıyı söyleye söyleye uyuyorum, azıcık uykuyla da uyanıyorum.
Sabah ormanın kalbini ziyaret edip dün gece aldığım notları okuyorum. Son birkaç gündür yağan sıkı yağmurlar göksel sulamayı yaptı, her yer mis kokuyor. Derenin sesi hâlâ güçlü geliyor, kuşlar cıvıldaşıyor. Haziran gününde hırkayla oturuyorum sevgili ağacımın dibinde, hava serin, kafamda yazıyı toparlarken cik cik! Annem video göndermiş, kahvaltıdan sonraya saklıyorum açmayı, Selahattin kahvaltıyı hazırlamış, bitirince şarkıyı güzelim dünyanın seçme görüntüleri eşliğinde dinliyorum: “What a wonderful world.”
Bence de öyle, cennetteyiz!
Bayram tatlısı töreni
YORUMLAR