Değişmek pek güzel şey!
Eskiden şöyle cümleler kurduğumu hatırlıyorum:
- Hayatta en sevmediğim şey ….dır.
- En sinir olduğum şey….dir.
- En nefret ettiğim şey….maktır/mektir.
Şimdi o “enn” şöyle “enn”böyle diye başlayan cümleleri artık kurmadığım gibi, öyle keskin sınırlamalarım da yok, o yüzden “en”lerim de yok. Üstelik hiçbir şeyden nefret de etmiyorum. Belli ki öğrenilmiş, kalıp cümlelermiş tekrarlayıp durduklarım.
Eskiden yatağa yattığım zaman kafama hücum eden düşüncelerden dön dön uyuyamaz, en sonunda sabahın bir vakti içim geçer de baygın düşerdim uykuya. Şimdi her şeyin olacağına vardığını bilmenin huzuruyla uyuyorum. Eskiden de dua ederdim, şimdi de ediyorum; aradaki fark teslim olmakta imiş.
Eskiden “o nasıl olacak, bu nasıl olacak” diye kaygıların girdabında boğulur, o halimi de neşenin ve kahkahaların maskesiyle saklarmışım. Dertli çal kavalım ahh! Şimdi, hayatın akışına güvenle, olacak olanın en uygun zamanda ve en uygun biçimde olacağını biliyorum.
Eskiden, gerçekleşenler kafamda yaptığım planla uyuşmadığında kızar, bozulur, “niye böyle oldu ki şimdi” diye kendimi yer bitirirdim. Şimdi “vardır bir hikmet bu işte de” diye ferah ferah yaşıyorum geleni.
Eskiden sevdiğim yemekten tabağıma biraz daha almaya bile çekinirdim. Şimdi, eğer o yemek masaya konduysa, herkese yetmiş ve üstelik artmışsa bayıla bayıla biraz daha alabiliyorum. Ahh bizim kuşağın travması! Misafirliğe gidildiğinde yiyecek bir şeyler ikram edildiğinde bizim yerimize annemiz cevap verirdi: “O yemez, içmez, istemez, tok bizim çocuklar” Ahh ki ne ah! Allah bilir hayatın sunduklarına başını çevirmenin de, kendini güzel şeylere –bilmeden- layık görememenin de altında yatan bu. Yıllar boyu rüyamda ziyafet sofraları gibi masalar görür, heyecanlanır, bir lokma bile yiyemeden uyanırdım. Çok şükür uzun zamandır bunlar da geçti.
Eskiden kendimi sevdiğimi zannedip kendime ne eziyetler etmişim, nasıl da bastırmışım içimdeki o “nadide” varlığı. Üstelik kendimi nasıl da kusursuz hissetmişim. Şimdi o varlığı “olduğu gibi” her haliyle kabullendim, içimdeki meleği de şeytanı da tanıdım, bu birbirini tanıma ve varlığını onurlandırma halinden o da memnun oldu sanırım ki, gerçek yüzünü göstermekten çekinmez oldu. Birbirimizi tanıya tanıya, seve seve ilerliyoruz hayatta.
Eskiden aynaya baktığımda gördüğüm Ayşe’yi beğenir, kendimi “iyi insanım ben” diye düşünür, derinlerimi pek bilmez, kendimi sevdiğimi zannedermişim. Şimdiki Ayşe’yi daha çok beğeniyorum. İçimdekini dışıma çıkardıkça daha da güzelleşiyorum. Ve sanırım kendimi asıl şimdi seviyorum.
Daha da değişip dönüşeceğim halim nasıl olacak acaba? Sınır yok ki mübarek!
Düşünmesi bile heyecanlı!
YORUMLAR