Biraz da oynatalım!
İstanbul'a geldim ya, zamanı verimli kullanmak ve mümkün olduğunca çok arkadaşımı görmek için türlü vesilelerle toplaşmak üzere duyurular paylaşıyorum... Bunlardan birinde sazlı sözlü toplaşalım diye yaptığım duyurunun altına şu yorumu yazmış eski bir arkadaşım: "Sanırım oynatmaya az kaldı... Başlar kuma mı gömülüyor yoksa doğru tavır neşeli olmak mı... kim bilir?"
Hangi birine cevap vereyim?
Oynatmak ne demek? Adı üstünde, bir hareket var işin içinde. Delirmenin başka türlü söylenişi, genelde "kafayı oynatmak" diye kullanırız. Ne güzel tanımlamalarımız var yahu, bayılıyorum. Evet, oynattık biz. Yer yerinden oynadı, durağan olan ne varsa bir hareketin içine girdi, sarsıldık, sarsalıyoruz etrafımızdaki her şeyi de, yeter ki aynı kalmasın hiçbir şey.
Delirmekten korkmaya ne hacet? Delirelim, delirdik belki de. Birbirimizi tanımasak da güvendiğimiz için, aklımıza şüphe namına bir şey gelmediği için, her şeyin en tepesine "para"yı koymadığımız, önce kendimizi düşünmediğimiz, birbirimize yardım edip birbirimizin iyiliğini gözettiğimiz için deliyiz belli ki. Bu zamanda böyle şeyler mi olur?
Hem de ne güzel olur! Güzellikleri çoğaltmak üzere, bildiklerimizi birbirimize öğretmek, Derya arkadaşımızın dediği gibi "birbirimizi parlatmak" üzere bir araya gelişlerimiz, yardımlaşmalarımız, dayanışmalarımız bundan.
Şehir ilginç bir yer. İçinde durması kolay değil. Kentsel dönüşüm canavarının ağına yakalanmış evler, hortumla harabeye dönmüş yapılar gibi darmaduman olmuş. Annemin oturduğu apartmanın iki yanındaki eski apartmanlar yerle yeksan, yerine gelecek olanlar güneşi ne kadar kesecek, annem şimdiye kadar alışkın olduğu ışığın ne kadarından mahrum kalacak soruları bir yana, karşı apartmanla burun buruna yaşamak zorunda kalacağını düşünmek bile içimi daraltıyor. Gürültü patırtı ve toz duman arasında kalan binlerce cana Allah kolaylık versin. Pek çok insanın evinden çıkmayıp yaşadığı mekânı mabedi bellemesi boşuna değil. Dışarısı korkutucu ve güvenilmez geliyor belli ki.
Evet, şehir böyle bir yere dönüşmüş durumda ama şehirde öyle güzel şeyler de oluyor ki!
Hollanda merkezli, dünyada 1150 civarında temsilcisi bulunan Repair Café, gönüllüler aracılığıyla, sorunlu her tür eşyanın onarılarak yeniden kullanılabilmesini amaçlayan bir örgütlenme. Arızanın bulunması ve onarımı "ücretsiz" yapılıyor. Onarım için gereken yedek parça ve özel malzemenin bedeli ise eşya sahibi tarafından karşılanıyor. Yeryüzü Derneği aracılığı ile İstanbul'da da başlayan bu hareketin bu hafta sonu ikincisi gerçekleşecek, ben de elimden geldiğince giysi tamiratı konusunda katkıda bulunacağım.
Yeryüzü Derneği el attığı pek çok konu gibi başka bir güzelliğe daha kalkışmış, temiz gıdaya ulaşmakta görünen tek çarenin gıda toplulukları oluşturmaktan geçtiğini fark edenlerin yaptığı gibi topluluk destekli tarım sisteminin İstanbul'da Kadıköy’de hayata geçmesine önayak olmuş. Bu hareketin de gönüllüleri var ve etik, adil, sağlıklı, doğal üretim yapan “üreticiler” ile tükettiği gıdanın nereden, kimden geldiğini bilen, üretim için harcanan emeğin parçası olmaya gönüllü “türeticiler”* arasında bağ kurmayı hedefliyorlar. Türkiye'nin hemen her bölgesindeki üreticilerden direkt olarak alınan ürünler kargoyla tek bir noktaya geliyor, gönüllüler tarafından listeler oluşturuluyor, türeticiler siparişlerini veriyorlar ve belirlenen günlerde siparişlerini almaya gidiyor, kargo masrafını da paylaşıyorlar. Böylelikle hem karbon ayak izlerini azaltıyor, hem de birbirleriyle tanışıyorlar, üstelik üreticiler de üretebilmeye devam edebilmeleri için gerekli desteği böylece sağlamış oluyorlar.
O sazlı sözlü toplaşmalardan, çemberlerden, buluşmalardan besleniyoruz adeta, güzelliklerden haberdar oluyoruz, enerjimiz çoğalıyor, umutla coşmuş bir biçimde ayrılıyoruz toplantılardan. Zor zamanlar daha çılgın dans etmeyi gerektirirmiş ya, biz de topluca deliriyoruz işte.
Başımı kumdan çıkardım da yazdım bunları. İyisi mi biraz daha gömeyim başımı da başka güzellikler var mı bakayım.
Böyle oynatmaya can kurban.
*Türetici: Slow Food hareketinin kurucusu Carlos Petrini’nin terminolojiye kazandırdığı, yalnızca tüketmeyen, temiz gıda üretimi destekleyen, üretim süreçlerinin farkında olanları tanımlayan, tüketici-üretici birleşimi olan yeni bir kavram.
YORUMLAR