Demlenen boşluk…
Ne yazacağım ben bugün acaba?
En iyisi size şimdiki halimi anlatayım.
Kozmostan kaosa, kaostan kozmosa… Ve arada geçiş süreçleri… Demlenme zamanı gibi, kuluçka evresi, gebelik süresi gibi…Ve sonra yuvasını terk eden şeyin yerine dolan koca bir boşluk…
***
Begüm’le Seda’nın kolaylaştırdığı Çandır’daki bir haftalık çalışma* geçen haftanın konusuydu, bu hafta şu an neler hissettiğimi anlatayım biraz.
Çandır’daki bir haftayı unutmam mümkün değil. O süre içinde hocamız eşliğinde öyle yolculuklara çıktım, kendi üzerimde çalışmalar yaptım, içime döndüm ki, kazanlarda kaynadım, etim, kemiklerim eridi, yeniden bedenlendim, gelecekteki kendimle el ele tutuşup bir bilinmezliğe, ötesinde bir şeyin olmadığı yere balıklama atladım. Ölmeden önce öldüm. Öyle bir mutluluktu ki, herkes Mona Lisa gibi gülümsüyor, zaman yavaşlamış ve ben uzayda salınıyorum o koca boşlukta.
Boşluk…
Şimdi boşluktayım, salınıyorum. İçim öyle bir aşkla dolu döndüm ki evime, yüreğim kabarık. Tüm hücrelerimin yenilendiğini hissediyorum, kanım daha bir kaynıyor, yemek yemeyi, uyumayı unutturacak kadar. Yapmak isteyip de vazgeçtiklerimi hatırlıyorum, hepsini deneyecek cesaretim var, her şeyi yapabilirim. İçim titriyor.
Aşk gibi değil mi?
İçimde çıkmayı bekleyen “yeni bir Ayşe” nasıl biri olacak acaba, merakla bekliyorum. Elimde birkaç ipucu var, şimdi onları takip ediyorum. İpuçlarından biri hayallerim ve ben onları kocaman bir sahnede kalabalık bir seyirci önünde anlatıyorum, şahit oluyorlar ve hayallerimi bir kristal gibi koruyup güçlendiriyorlar. Kendimde gerekmeyenleri bulup çıkardıkça ferahlıyorum, kendimi affettikçe gücümü geri alıyorum, o kaybettiğimi sandığım gücümü. Kendi öykümü kendim yazmıştım çok şükür, şimdi kendi “Yeni Öykü”mü yazma gücümü topluyorum bıraktığım yerlerden. Hazine gibi parlıyorlar.
Affedip özgürleştikçe bilinmeyene yolculuk yapmaya daha bir istekli oluyorum. Yalnız değilim, yanımda rehberlerim, yol arkadaşlarım, “ışık taşıyıcılarım” var. Ben de kendi ışığımı, ruhumu katıyorum yaptığım, söylediğim, düşündüğüm her şeye. Artık yeni olana hazırım. Hayallerimin ötesinde güzel olacağına güvenim tam!
Yüreğim genişliyor, genişleyen yüreğime tüm olasılıklar sığıyor. Daha önce pek çok kez oldu, yine öyle olacak, Bu kez başka türlü bir dönüşüm “biz”in gücüyle gerçekleşecek. Öncesini yakarak, kalıpları yıkarak, sınırları ve sınırlamaları iptal ederek, arınarak, yan yana ve can cana eğlenerek, yardımlaşarak, paylaşarak, güzel niyetlerle dualar ederek. Bu yeni öykü “bizim öykümüz.”
Sanki yönümü kaybediyorum ki yeniden bulayım. O kaybetme anımı yaşamam gerek. Başka türlü nasıl öğrenirim?
Kayboldum, boşluktayım. Hayallerimi, her şeyi zamanın ellerine teslim ediyorum.
“Al beni hayat, ne yaparsan yap!”
Bu bizi birleştiren, aramızdaki farklılıkları bir mücevherin parıldayan yüzleri gibi özenle koruyup yaşatan şeye teslim oluyorum bir kez daha, bu sefer yüksüz.
Boşluktayım.
Aklım ve kalbim, hayalimdeki sallanan koltuğu yapmakta şimdi. Sonra sıra ayakkabı, sepet yapmaya gelecek.
İpuçlarını yakaladım ya artık, gerisi çorap söküğü.
Ev halkı ben yazarken “çık çık devreden çık, kanal açık!” diye şarkı doğaçlamaya başlamaz mı?
Haydi hayırlısı.
Şimdi içimdeki boşluğu yeniden doldurma zamanı.
*Andrew Davies ile “Öncü’nün Yolculuğu” çalışması
YORUMLAR