Duygusunu yönetemeyen parasını da yönetemez
Bir ayakkabı satıcısı, ayakkabı satmak için bir adaya gider. Adadaki insanları görünce gözleri fal taşı gibi açılır. Hemen şirketine telefon açar: “Ben hemen geri dönüyorum. Burada kimse ayakkabı giymiyor.”
İki ay sonra aynı şirkette çalışan başka bir ayakkabı satıcısı rastlantı sonucu aynı adaya gider. Onun da gözleri, adadakileri gördükten sonra fal taşı gibi açılır. Hemen şirketine telefon açar ve şunları söyler: “Bana derhal 10 bin çift ayakkabı gönderin. Bu adada kimse ayakkabı giymiyor.”
Aynı ada, aynı insanlar, farklı satıcılar ve farklı bakış açıları….
Bizler de bu satıcılar gibiyiz. Her birimizin parayla olan ilişkisi, bakış açısı farklı. Kimine fırsat görünen bir olay kimi için tehdit olarak görünmektedir. Peki; neden böyle, hiç düşündünüz mü?
Araştırmalar; çocukların para ile ilgili temel kavramları 3 yaş gibi erken bir sürede anlayabildiğini ve 7 yaşına kadar para etrafındaki değerlerinin belirlendiğini söylemektedir. Yine döndük dolaştık ve çocukluğumuza geldi iş.
Parayla ilgili çocuk halimiz o evde neleri deneyimlemişse bugünümüzdeki parayla olan ilişkimizle ne kadar benzer olduğunu fark edeceksiniz. Anneniz ve babanızın parayla olan ilişkisini o evde yetişen çocuk haliniz gözlemledi. O çocuk birçok davranışı ve söylemi doğru kabul etti ve kodlamalarımız bugünkü yetişkin halimizle yaşamaya devam ediyor.
*Para elin kiridir.
*O kadar paramız yok.
*Neye yatırım yapsam kaybediyorum.
*Paraya güven olmaz.
*Para bütün kötülüklerin anasıdır.
*Borç yiğidin kamçısıdır.
*Paran mı var, derdin var.
*Herşeyin başı para.
*Parayla mutluluk olmaz.
*Hayat zordur.
*Parayla saadet olmaz.
*Para herşeydir.
Bu cümlelerden bazıları tanıdık gelmiştir. Aynı neslin çocukları olarak evlerimizde bu cümleler kuruldu.
Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filminde Nuray karakteri “Bana öyle geliyor ki dünyada güzel olan herşey daha insana ulaşamadan, insanın kendi ördüğü ağlara takılıp kalıyor.” diye bir cümle kurmuştu. İşte yetişkin halimizle o ağları farketmek ve ortadan kaldırmak bizlere düşüyor.
Paraya yüklediğimiz anlamların altında kalırken, duygularını yönetemeyenlerin parasını da yönetemediği ortaya çıkıyor. Çünkü sistem bizim duygularımızı yönetip kendisine hizmet etmemizi sağlıyor. Zaaflarımızı kullanan dolandırıcılara hemen güvenirken, işin uzmanlarının söyledikleri bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıkıyor. Çünkü acelemiz var, çabucak kazanmak istiyoruz.
Keşke elimde bir sihirli değnek olan para perisi olsam; ilk yapacağım iş insanların parayla olan olumsuz algılarını "puf" diye olumluya çevirmek olurdu. Çünkü yola çıkıldığında bu engeller her zaman karşımıza çıkıyor. "Ne değişirdi?" derseniz, gelen bir fırsat o ağa takılmazdı. Cesaret edip hayal ettiği bir şey için yola çıkardı. "Param yok" yerine "Nasıl bu parayı kazanabilirim?" diye düşünürdü. Tutumluluk adı altında cimrilik seviyesinde olanlar hayatı kendine zehir etmez, keyif aldığı şeylere para harcayabilirdi. Her şeyden önemlisi, paranın bir amaç değil araç olduğu anlaşılırdı. Paranın aslında hayatımızı idam ettirmek gibi bir görevi varken, yüklenilen anlamlar nedeniyle çok zor ve kaotik bir anlayışa sürüklenebiliyoruz. Önce bu engelleri farketmek için yavaşlayacağız. Olaylar karşısındaki duygu durumlarımızı gözlemleyeceğiz.
Örnek vermek gerekirse, bu aralar yine bitcoinin fazlaca değer kazanması nedeniyle sohbet ortamlarında "şu coin bu kadar yükseldi" gibi muhabbetler artmaya başladı. Kendi iç dünyanıza bir bakın, arkadaşınız kazanıyor, siz hala bu piyasada yerinizi almamışsınız. Ne hissediyorsunuz? Birileri kazanırken o tren vagonunda siz de olmalısınız, olmazsanız fırsatlar kaçıyor gibi iç sesler harekete geçecektir. Hiç bilmediğiniz, çok yüksek kazançların ve çok yüksek kayıpların olduğu bu dünyada yerinizi diğer insanlara göre şekillendirirseniz üzgünüm, eninde sonunda üzüleceksiniz. Çünkü değerinin neye göre belirlendiği oturmuş bir yapı olmadığı ve devletler nezdinde yasalarla düzenlenip kabul edilen bir para piyasası olmadığı için teksiniz, yalnızsınız, muhatabınız yok. Pandemi döneminden hatırlıyorum, devlet firmaların çeklerini 3 ay ötelediğinde bazı firma sahipleri, o ayların çek ödemelerini kripto para piyasasına yatırmıştı. Kendilerince "3 ay sonra daha fazla kazanıp hem çeklerimi öderim hem de elimde param olur" diye düşünmüşlerdi. Çünkü kripto yükselişleri vardı ancak o aylarda çok büyük düşüşler yaşanmıştı. Çek paralarını bu piyasada değerlendirmek isteyenler çok büyük hayal kırıklığına uğramıştı ve yine haberlerde intihar haberlerini okumuştuk.
Oysa ki her ay düzenli birikiminin bir kısmıyla "indi mi, çıktı mı?" diye bakmadan yüksek risk beklentisi olan bir kişi bu piyasada olsaydı şimdi yatırdığı paranın değer kazandığının keyfini sürebilirdi.
Araştırmalar kısa zamanda çok fazla para kazanma olasılığının çok düşük olduğunu söylüyor. Bir arkadaşım 100 bin TL’nin 400 bin TL’ye ulaştığını ancak daha fazla kazanmak için beklerken gece yarısı büyük bir düşüş olduğunu ve parasının 20 bin TL’ye düştüğünü söyledi. "Neden paranı alıp çıkmadın?" diye sorunca "Daha fazla kazanmak istedim" dedi.
Kendi duygu yönetiminin farkında olmayan insan inişler ve çıkışlarda fırtına karşısındaymış gibi tepki verir. Çıkışlarda daha fazla daha fazla diye beklerken, düşüşlerde panikler, kaybettiği parayı kurtarmak için daha fazla borçlanır. Sonra "nereye elimi atsam kaybediyorum" inancı tetiklenir. "Kim kaybetmiş de parayı ben bulayım?" şeklinde örülmüş ağlara takılır.
Çünkü insanız…
Paramızı yönetmek için önce duygu farkındalığımızı artırmalıyız. Çünkü yatırımın yüzde 80’i psikolojidir. Kendi ördüğünüz ağları farketmeden yola çıkmayın.
Hayat kayıpları telafi etmek için o kadar da uzun değil.
Not: Burada anlatılanlar yatırım tavsiyesi olmayıp, finansal okuryazarlık farkındalığının önemine dikkat çekmektedir.
YORUMLAR