Yanan sadece ormanlar değil
Bu yazıyı Yeşil Bursa’nın orman yangınları devam ederken yazıyorum. Bursa’da doğdum, büyüdüm ve halen burada yaşıyorum.
Çok üzgünüm, çok üzgünüz…
Bizlere insanlardan daha çok yarar sağlayan, huzur veren, nefes olan, çocuklarımız ekrandan uzak dursun diye yuva olan ormanlarımız yanıyor. Ağaçlarımız yanarken, ekosistemin içinde yaşayan hayvanlar ölürken, orman köylerinde yaşayan köylülerimiz yaşadıkları alanları kaybederken kelimeler anlamını kaybediyor, hiçbir teselli sözü fayda etmiyor. Bir uzman ekranlarda şöyle dedi; Eğer ovadaki meyve ağaçlarına gelirse yangın, 30 yaşında olan insanlar hayatları boyunca bu kadar yetişmiş ağacı bir arada göremeyecek.
Memleket olarak yandık, yanıyoruz. İçimizde çok büyük öfke var, öfkenin altında derin bir üzüntü. Elimi kalbime koyup gözlerimi kapatıyorum, içimde ateşler içinde haykıran tarafımı görüyorum. Yanan ormanlara, hayvanlara yakılan bir ağıt bu… İzin veriyorum ağlamasına, haykırmasına. Yine bir yasın içinde buluyoruz kendimizi. Bitmeyen yasların içinde boğulurken geleceğe yürümenin zorluğu var sırtımızda. Evimizin penceresinden köylerin yandığını gören oğlum endişeli gözlerle soruyor. Şimdi yetkililer söndürür, değil mi anne? Gecenin ışığında gökyüzü kor kırmızısı ateşlerde dans ediyor. "Merak etme, söndürürler" diyemiyorum. Küçük bir çocuk güvende olduğunu hissetmek, kışın kar altında yemek götürdüğü hayvanların güvende olacağını öğrenmek, tırmandığı ağaçların kurtarılmasını istiyor. Çok şey mi istiyor?
Yetişkin tarafım içimdeki çocuğu sakinleştirmeye çalışıyor. İçimdeki çocuk çok üzgün, çok kırgın, çok canı yanıyor. Oysa ki ne çok sever kamp ateşinde yıldızlara bakmayı. Oğlumu kamp ateşinde uyuttuğum geceler aklıma geliyor. Yetişkin tarafımda oturup ağlıyor. Çadırda kalışlarımızda sabahın ışıklarında ormanın sessizliğini dinlediğim anlar yüreğime düşüyor. Meğer bu ormanlar ne çok yuva olmuş bize. Acımın sesini duyuyorum, yuvamız yanıyor diyor.
"İnsanın yuvası yanarsa ne olur?" diye yapay zekaya soruyorum. "Travma yaşanır, geleceğe dair kaygı oluşur, yas süreci başlar, kendini yersiz yurtsuz hisseder" diye cevap veriyor. Ormanlarımız, yuvamız yanıyor. Onlar yanarken biz de eksiliyoruz. Yaşadığımız çağa ne kadar uygun. Tükettikçe tükeniyoruz.
Bu yazının kelimeleri yüreğimden dökülürken sessizce can veriyor binlerce canlı. Yalnızca ağaç değil bu, bir çocuğun geleceği, bir insanın nefesi, bir halkın kökü yanıyor. Bu mesele doğa meselesi değil, bu artık yürek meselesi. Görmezden gelen her göz, suskun kalan her ağız, bir kıvılcım daha atıyor ateşe.
Acısını yaşayan yüreğim Cem Adrian’ın sesiyle bir şarkı mırıldıyor:
İçimde bir şey kanıyor, Yüzümde bir şey soluyor. Aynı değil, umudun rengi kayboluyor.
Kalbimde bir yerde bir orman yanıyor, bıraktığın şarkılar sahipsiz susuyor.
Şiirler hep dargın, dualar şifasız; ömrüme mıhlanmış bir cümle.
Kül olur kalbindeki zamanla
Yana yana, yana yana, yana yana, yana yana
Yangın halen devam ediyor, 3 gündür söndürüldü diye duymak istediğimiz haber gelemiyor.
"Yine ve yeniden, çay koy yeniden başlıyoruz" diyen tarafım yok ortalıkta. Elbet çıkacak bir gün meydana.
Kızılderili bir atasözü der ki:
“Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”
İşte o günler çok yakın…
YORUMLAR