Katil adamla ne işi varmış?

Hemen her kadın cinayetinden sonra şu sorularla karşılaşırız: “katil olduğu belli bir adamla ne işi varmış”, “baksana adamın evinde kalmış gece”, “insanın beraber olacağı adamı da dikkatli seçmesi gerek canım”.


Bütün bunların teknik adı "victim blaming" yani mağdur suçlayıcılık. Bunun politik olarak neden hatalı olduğu, nasıl fail aklamaya hizmet ettiği başka bir yazının konusu olsun. Bu yazıda kadınlar gerçekten neden bu katil adamlarla birlikte biraz onu konuşalım.


Öncelikle bu toplumda makbul görülen erkek tipini konuşmakta fayda var. Aile dizisi olarak sunulan ve senelerce izlenen Çocuklar Duymasın dizisindeki Haluk karakterinin maçoluğu ile övülürken, aynı dizide görece daha sakin yapılı, kavga etmekten hoşlanmayan, sorunları iletişimle çözmeye çalışan ve karısına kibar davranan Selami karakteri “light erkek” sıfatıyla yerden yere vurulurdu. Dizilerde, filmlerde hatta reklamlarda bile makbul görülen erkek modeli sert, gerektiğinde masaya yumruğunu vurabilen, kavgadan korkmayan kaçmayan erkek tipi. Maço erkek bakımından çokça güzellemeye maruz kalıyoruz, bir defa bunu cebe koyalım.



Peki bu kadar kolay mı manipüle olmak? Sadece dizide/filmde bu yapıda erkekler övüldü diye hemen öyle erkeklerden mi hoşlanmaya başlarız? Değil elbette. Ekranlardan gerçek dünyaya dönelim. Bu toplumun bekar kadına yaklaşımı ile evli kadına yaklaşımını düşünelim. “Yenge” sözcüğü üzerine düşünelim biraz mesela, hani şu “kocanı kardeşim gibi gördüğüm için sana cinsel gözle bakmıyorum” tınısı olsan sözcüğü.


Bir adım ötesinde maço ve kavga etmeye müsait bir erkekle, evli bir kadın ile kavgadan çekinen görece sakin bir erkekle evli bir kadını düşünelim. Bu kadınların toplum içinde hissedebilecekleri tehdidi ve bu tehdidi bertaraf konusunda kendilerini yalnız hissetmemek için kiminle beraber olmaya daha yatkın olacaklarına kafa yoralım biraz.


Zannediyoruz ki o şiddet yanlısı erkek bizi toplumun şiddetinden korur. Öyle öğretiliyor çünkü. Kendimizi öyle tehdit altında hissediyoruz ki herkese korku veren biri olsun da bizi korusun istiyoruz. Telefon sapığı dadandığında o açsın da telefonu o sapık bir daha aramasın. Mahallede biri dadanınca o bir göstersin kendini de kurtarsın bizi o taciz tehlikesinden.


Peki şiddete meyyal bir adamın gün gelip bize de şiddet uygulayabileceğini hiç düşünmüyor muyuz? O da başka bir manipülasyon alanı. Deniyor ki bize: herkese karşı öyle ama sen başkasın. “Sen onun öyle etrafa esip gürlediğine bakma, ailesine karşı kuzu gibidir”.


Yine öyle bir prototip çizilir medyada da. Bugün Sedat Peker örneğinde bile kızının bir damla gözyaşına dünyaları yıkmayı kafaya koymuş erkek modelini izliyoruz. Birebir aynı tanımlama aslında. Herkes başka, sen başkasın. Bir de “onlar elinin kiri, esas kıymetlisi sensin” telkini vardır. En çok, aldatılan kadınlara söylenir. Hiç aldatılan erkeğe söylendiğini duymadım. “Sen başkasın” denir yine kadına.


Yanı sıra “onu sen adam edeceksin” tavrına rastlarız. Tamam bu adam böyle öfkesini kontrol edemeyen biri ama sen sevginle, şefkatinle, hoşgörünle ehlileştireceksin bu yaralı insanı denir. Tam da bu yüzden topluma adapte olamamış söz gelimi madde bağımlısı erkekler düzelsin diye evlendirilmez mi? Bir yuva kursun düzelir umuduyla o iyileştirici yuvayı kurma yükümlülüğü kadınların omuzlarına bırakılmaz mı? Kadının hayatını karartma tehdidi hiç yokmuşçasına.


Öyle oturduğumuz yerden işkembeden atıp tutmadan önce biraz düşünelim mi bu kadınların o katil tipli adamlarla ne işi varmış? Kadınların kendilerini koruyacak bir partner arayışında olmasına gerek olmayan güvenli bir gelecek umuduyla…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.