Tedavi bilinçaltında mı gizli?

Kişisel gelişimin en önemli unsurlarından biri de farkındalık oluşturmak ve bilinçaltı düzeyinde yeniden yapılanma sağlamaktır.


Modern bilimin ifade ettiği bilincin yüzde 20, bilinçaltının yüzde 80 oranında varlığımızı yönettiği varsayımı üzerinden hareket edersek, büyük oranda bilinçaltının kontrolü altında olduğumuz gerçeğine ulaşabiliriz.


Bilinçaltı varlığımızın gizli ama asıl yöneticisidir. Biz de merak ettiklerimizi Reem Nöropsikiyatri’den Dr. Mehmet Yavuz’dan aldık.


Birçok araştırmacı, çağların en önemli sırrının, ne kara delikler, ne gezegenler arası seyahat olmadığı, en büyük sırrın bilinçaltımız ve bilinçaltımızda farkında olmadan sakladığımız müthiş güç olduğuna inanmaktadır.


Antik çağlarda, eski din adamları hastalarına ilaçlar veriyorlar ve onlar uyurken hipnotik telkinlerde bulunuyorlardı.


Hastaya meleklerin, uyku esnasında onu ziyaret edeceği ve iyileştireceği söyleniyordu. Böyle ikna edici telkinler çoğu zaman işe yarıyor ve hastaların iyileştikleri görülüyordu.


Günümüzde de farklı dini inançların çeşitli ritüel ve törenleri, aynı telkin yöntemlerini kullanmaktadır. Hatta modern psikanalistler ve terapistler, daha bilimsel yöntemlerle ruhsal terapi seanslarında, bilinçaltındaki evrensel gücü kullanmaktadır.


Her şeyden önce bilinçaltı, telkin gücüne karşı çok hassastır. Bu yüzden iyileşmeye inanmak, tedavinin en az yarısıdır.


Bilinçli olarak sürekli hasta olduğuna inanan, sürekli ağrılarını düşünen bir kişide, bilinçaltı da bu düşüncelere uygun davranır. İyileşemeyeceğim, ağrılarım dinmeyecek tarzında düşünceleri olan bir kişi de, bilinçaltı sürekli ağrı oluşturacak iç dinamikleri harekete geçirir. Ağrı ile alakalı hormonal aktiviteyi buna göre düzenler.


Sonuçta kişinin ağrı ile ilgili kabullenici olumsuz telkinleri, bilinçaltını da buna uygun davranmaya zorlar. Bir noktadan sonra hiç hastalıktan ve ağrılardan kurtulmayan karakteristik bir klinik tablo ortaya çıkar. Bilinçaltı hastalığa ve ağrılara şartlanır. Bu durumda kullanılan ilaçların da pek faydası olmaz. Kişi ancak çok inandığı ve güvendiği bir hekimin onun bilinçaltına hitap eden kuvvetli telkinleri ile düzelme sağlayabilir.


Dolayısıyla hastanın, doktoruna inanması tedavi de çok önemli rol oynar.


Evrene olumlu mesajlar iletin!

Bilinçaltınız ne kadar temiz ve kontrollü olursa, düşüncelerinizin ve söylemlerinizin etkisi de o kadar güçlü olur. Aslında düşünce, ışık, madde gibi her şey, atomun bilinen en küçük parçacığı olan “kuant” taneciklerinin belli oranda yoğunlaşmasından başka bir şey değildir. Neticede düşüncede bir enerjidir ve bu enerjinin ne kadar güçlü olup olmadığı da tamamen bilinçaltının gücü ile ilgilidir. Olumlu düşünmek, evrene pozitif enerji vermek, olumsuz düşünmek ise negatif enerji yaymaktır. Diğer insanlardan gelen pozitif ya da negatif enerjileri, bilinçli halimiz algılayamasa da bilinçaltımız hisseder ve bunlardan etkilenir. Dolayısıyla düşüncenin gücü bir nevi bilinçaltının gücüdür.


Dua ve ritüeller de bioenerji yayıyor…

Dua okuyarak üflemenin de bir çeşit bioenerji yöntemi olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar kişilerin kendi inançları ile ilgili konular olmakla birlikte, herkes kendi dinine göre çeşitli ritüellere inanmakta ve bu ritüeller son derece etkili olabilmektedir. İşin dua boyutunda, kişinin psikolojik olarak etkilenmesi ve kendini iyileştirmesi; okuyan kişinin elinin, nefesinin olumlu, şifalı yönlerinin yanı sıra dualardaki seslerin belli sırayla tekrar edilmesinin evrende oluşturduğu mistik ve sıra dışı etki de önemlidir…


Bilinçaltı vücudun sağlığını dengede tutmak için koruma altına alır. Vücudun kendi kendini doğal olarak iyileştirme kabiliyetinin olması bundandır. Alternatif tıbbın da temeli budur. Bu nedenle vücudun kendi kendini tamir etmesi ve hastalıkları önlemesi, bilinçaltınızın iyileştirici ve onarıcı kabiliyetine bağlıdır. Bu kabiliyeti azaltmak ya da mükemmele getirmekte sizin elinizdedir.


Bilinç ve bilinçaltı uyumsuzluğu kaosa yol açıyor…

Her sözü, yaşadığı zamanı aşıp, bugün daha da derinlik kazanan Mevlana, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” derken, sanki bilinç ve bilinçaltı uyumuna dikkat çeker gibidir.


Eğer bilinç ve bilinçaltı uyumlu değilse veya bilinciniz, bilinçaltınızda biriktirdiklerinizle ters bir tarz izliyorsa, o zaman düşünce yapınız netlikten uzaklaşır, kaos ortaya çıkar, çatışmalar yaşarsınız.


Dünya üzerinde, psikolojik problemler yaşayan milyonlarca insan, bilinç ve bilinçaltı uyumsuzluğu yüzünden huzursuz ve mutsuzdur.


Çünkü içinizdeki ben, dışınızdaki benle paralel değildir. Bu ise ne yaptığını bilmeyen, bir gün başka diğer gün bir başka davranış sergileyen, özetle kendisi ile barışık olmayan bir kişilik hali ortaya çıkarır.




Kişinin iç ve dış huzuru için bilinç ve bilinçaltı beraberliği ve dayanışması şarttır. Bu nedenle, psikoterapistlerin ve meditasyon üstatlarının ana hedefleri, bu uyumsuzluğu ortadan kaldırmak ve iki beni, tek ben haline getirmek yani kişinin içini ve dışını bir yapmaktır.


İnsan aradığı huzuru ancak böyle bulabilir. İçinizdeki yaşam enerjisi ancak böyle ritmik ve ahenkli akabilir. Aksi takdirde nevrozlardan, çeşitli fobilerden, ruhsal çatışmalardan ve kişilik bozukluklarından kurtaramayız kendimizi. Dolayısıyla zihnimizin dengeli olması, hayatımızın da dengeli olmasını sağlar.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.