Hisar Intercontinental Hospital Göğüs Hastalıkları Bölümü Prof. Dr. Serhat Fındık, halk arasında verem hastalığı olarak bilinen tüberkülozun tedavisi, belirtilerini ve önlemek için yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi. Prof. Dr. Serhat Fındık, dünyanın yaklaşık 3'te birinin taşıdığı tahmin edilen tüberküloz hastalığının, insanlarla iç içe yaşayıp giden ve varlığını her daim sürdürebilen bir hastalık olmakla birlikte günümüzde hala geçerliliğini yitirmediğini söyleyerek "Toplum sağlığını ileri derecede tehdit eden hastalığın mikrobu, vücut savunmasından saklanıp yıllarca vücutta belirti vermeden kalabiliyor. Büyük ölçüde çaresi bulunmuş, tedavide iyileşme oranı yüzde 90'ları bulmuş olsa da hala ölüme götürebilme riski buluyor" dedi.


"Eşya veya yiyecek yoluyla bulaştırıcı özelliği taşımıyor"


Solunum yollarıyla bulaşan hastalıkta; öksürmek, hapşırmak gibi etkenlerle solunum yollarına yerleşerek, buradaki mikropların havada asılı kalması ve aynı ortamdaki insanların da vücuduna bu mikrobu alması tüberküloz hastalığına yol açabildiğini söyleyen Prof. Dr. Serhat Fındık,"Yiyecek ve özel eşya ile kişiden kişiye bulaşma özelliğine sahip değildir. Vücut bağışıklık sistemi düşük olanlar, 2 yaşın altındaki bebekler, 65 yaş üstü kişiler, kalp hastaları, karaciğer ve akciğer hastaları, sosyo-ekonomik imkanları yeterli olmayan kişiler, kanser tedavisi görmekte olan kişiler, beslenme düzenine dikkat etmeyen, alkol ve sigara kullanan kişilerde tüberküloz görülme sıklığı oldukça fazladır. Tüberküloz mikrobunu taşıyan insanların yüzde 10'unda hastalık meydana gelebiliyor. Tüberküloz mikrobu ilk olarak solunum yoluyla geçtiği için kişinin vücudunda ilk olarak akciğerlere yerleşir. Eğer vücutta bağışıklık sistemi ile ilgili bir problem yoksa vücut bu mikrobunu hapseder. Fakat bağışıklık sistemi zayıflandığında bulunduğu bölgede çoğalarak vücuttaki tüm organlara yayılarak hastalık yapma potansiyeli yükselir. Tüberküloz beyin dahil bütün organlarda görülebilmektedir" şeklinde konuştu.


"Gözde görme, beyinde denge kaybı yaratabilir"


Prof. Dr. Fındık, Tüberküloz mikrobunun çok yavaş çoğalan bir mikrop olduğuna dikkat çekerek "Belirtileri de mikrobu gibi yavaş ve sinsice kendini gösteren hastalıkta; gece aşırı derecede terleme, iştahsızlık, bitkinlik, halsizlik, aşırı kilo kaybı ve akciğerlerde görülüyorsa öksürük, kanlı balgam, ateş, nefes darlığı ve göğüs ağrısı gibi belirtiler hastalığın habercisi olabiliyor. Gözlerde görülüyorsa ağrı ve görme kaybı, beyine yerleştiğindeyse baş ağrısı ve denge kayıpları görülebilmektedir. Hastalık hemen hemen her organda görülebilir. Omurgada, kemiklerde, böbreklerde, karaciğerde ve sindirim sisteminde de oluşabilir.Günümüz şartlarında tüberküloz mikrobundan kesin olarak korunmamız mümkün değildir. Aşı yöntemi ile de tüberküloz mikrobundan kesin olarak korunulamayacağı gibi vücuda girmesi de engellenemez. Aşı yöntemi tüberküloz mikrobuna karşı bağışıklık sistemini hazır hale getirerek vücudu güçlü tutar. Tüberküloz aşısı vücuda giren mikrobun ilerlemesini ve tutulduğu bölgede vereceği hasarın en aza indirgenmesini sağlamaktadır. Özellikle beyin ve sinir sistemi gibi kritik noktalarda oluşan tüberkülozun vereceği kalıcı hasarın önlenebilmesi büyük bir önem taşımaktadır" ifadelerini kullandı.



"Kesin tanı yapılacak olan testlerle konuluyor"


Tüberküloz aşısının kişiyi hastalık oluşturma riskinden koruduğunu vurgulayan Prof. Dr. Fındık, "Ülkemizde tüberküloz aşısı yenidoğan dönemi, çocukluk dönemi bir de askerlik döneminde yapılıyor. Tüberküloz hastalığının tanısında ilk olarak; akciğer grafisi ve kan tahlilleri yapılmaktadır. Hastalığın kesin tanısı balgam incelemesi ile konulur. Doğru tanı için, balgamda verem mikrobunun gösterilmesi önemlidir. Bunun için mikroskobik muayene ve kültür testi yapılmalıdır. Çocuklarda ise bu yöntem değişebilmektedir. Çocuklarda balgam çıkaramadığı teşhis yöntemi için mide suyu örneği alınıyor veya bronkoskopi ile akciğerlere girilip örnek alınarak araştırma yapılabilmektedir. Kişi solunum sistemi yani akciğer tüberkülozu ise genel prensip olarak ilk iki hafta özel ve izole odalarda hastanede yatırılması önem taşımaktadır. Tedaviye başlanıldığı ilk iki hafta boyunca kişi bulaştırıcı özelliği taşımaktadır. Bu yüzden kişinin tedaviye başladığında bulaştırma riskinin ortadan kaldırılması için hastaneye yatırılması tavsiye edilir. Tüberküloz hastalığında tedavi, yüksek oranlarda başarı göstermektedir. Tedavi süresi en az 6 aydır. Hastanede görülen tedavisi sürecinden sonra, verem savaş dispanserleri tarafından da tedaviler çok sıkı ve düzenli bir şekilde takip edilmektedir. Hasta ile yakın temastaki kişilerin de sağlık taramasından geçirilmesi önem taşımaktadır" dedi.

"Şeker hastalığında düşen vücut direnci verem hastalığına zemin hazırlayabiliyor"


Prof. Dr. Serhat Fındık, son olarak şunları kaydetti: "Beslenme her hastalıkta olduğu gibi tüberküloz hastalığında da önem taşımaktadır. Beslenme düzelmeden tüberkülozun tedavi edilmesi mümkün değildir. Özellikle d vitamininden zengin besinlerle beslenilmeye özen gösterilmelidir. Eğer kişide şeker hastalığı varsa mutlaka yeme içme düzenine dikkat edip, insülin seviyesi normale düzeye indirgenmelidir. Alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durulması, tedaviye uyum gösterilmesi, ilaçların düzenli kullanılması, uyku düzenine dikkat edilmesi ve kontrollerin düzenli bir şekilde aksatılmaması tüberküloz tedavisi sonrası dönemi için dikkat edilmesini gerektiren kuralları içermektedir."


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.