Kadınlık hormonlarından biri olarak bilinen progesteron hormonu, adet döngülerinde ve doğurganlıkta olduğu kadar hamilelikte de önemli roller üstlenmesiyle meşhur. Hatta progesteron kelimesi bile "gebeliği desteklemek" (promoting gestation) kavramından türetilmiş.
Progesteron, öncelikle her ay devam eden adet döngüsünde işlev görür. Döngünün ortasında yumurtlama evresi başladığında, yumurtalıklardan bir yumurta bırakılır. Bu yumurta eğer döllenirse, rahim içerisine doğru ilerleyerek rahim duvarına tutunacaktır. İşte progesteron hormonu bu noktada devreye girerek rahim duvarını, döllenmiş yumurtanın, yani embriyonun rahatlıkla tutunup beslenebileceği bir hale getirmek için çalışır. Progesteron hormonu sayesinde kalınlaşan rahim içi duvarları ve dokuları, embriyoyu besleyebilecek kadar gelişir.
Eğer döllenmiş bir yumurta rahim duvarına tutunmazsa, yani hamilelik oluşmazsa, vücutta salgılanan progesteron oranı azalmaya başlar ve rahim içerisinde hamilelik için yapılan hazırlık dışarı atılır; yaklaşık 2 hafta içinde de adet kanaması görülür. Eğer yumurta döllenir ve rahim duvarına doğru ilerleyip tutunursa, yumurtalıklarda yaklaşık sekiz hafta boyunca progesteron üretilmeye devam eder ve bu sayede rahim, embriyonun burada rahatlıkla büyüyebileceği şekilde gelişerek cenine yer hazırlar. Hamileliğin ilk sekiz haftası tamamlandığında, bebekle birlikte oluşan plasenta sayesinde progesteron salgılanması devam eder.
Progesteron hormonu, hamileliğin oluşmasında olduğu kadar, hamileliğin devam etmesinde de önemli bir rol oynar. Kadınlarda doğurganlığın azalmaya başladığı ileri yaşlarda (perimenopoz evresinde) yumurtalıklarda salgılanan progesteron oranı azalmaya başlar. Menopoz sürecinde ise vücuttaki progesteron miktarı, erkek bedeninde görüldüğü kadar azalmıştır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, progesteronun yalnızca doğurganlık ve gebelikle değil, vücuttaki birçok önemli işlevle de bağlantısı olduğunu ortaya koydu. Özellikle progesteronun meme sağlığını, kalp-damar sağlığını ve sinir sistemi ile birlikte beyin fonksiyonlarını etkiliyor olması dikkate değer.
Bir nörosteroid olarak progesteron
Sinir sistemindeki kritik fonksiyonları nedeniyle progesteron hormonu, "nörosteroidler" arasında kabul edilmiştir. Beyindeki, omurilikteki ve periferik sinir sistemindeki hücrelerin tümü, progesteron hormonunu kolesterolden sentezler. Kan dolaşımında bulunan progesteronun da beyin ve sinirlere doğrudan erişimi vardır. Sinir sisteminde normal beyin fonksiyonlarının çalışabilmesi için progesteron gereklidir ve bu hormonun önemli rollerinden biri de, beyni hasarlardan koruyarak yaralanma sonrası onarımı da teşvik etmesidir. Sinir liflerini koruyan miyelin kılıfının büyümesini ve onarımını teşvik eden progesteron, beynin kendi kendini yenileme ve iyileştirme özelliğini mükemmel bir şekilde destekler ve travmatik yaralanmalar sonrasındaki beyin hasarından bile koruyabilir.
Progesteron beyni koruyor
20 yıl kadar önce yapılan araştırmalarda bilim insanları, beyin hasarı alan fareleri incelediler. Döngülerinde progesteron seviyelerinin en yüksek olduğu dönemde bulunan dişi sıçanlar, erkek sıçanlara ve progesteron seviyesi daha düşük olan diğer dişi sıçanlara göre önemli ölçüde daha az beyin hasarına sahipti. Bu ve benzeri araştırmalar, yüksek dozlarda salgılanan doğal progesteronun travmatik beyin hasarına karşı koruduğunu gösteren klinik çalışmaların da önünü açmış oldu.
"ProTECT" adı verilen bir başka çalışmada, akut travmatik beyin hasarı olan yoğun bakım hastalarına 3 gün boyunca yüksek dozda progesteron uygulandı. Plasebo uygulanan hastalarda ölüm oranı %30 iken, progesteron ile tedavi edilen hastalarda ölüm oranının %13’e gerilediği ortaya çıktı. Başka bir inceleme, progesteronun yalnızca travmatik beyin hasarını tedavi etmek için değil, aynı zamanda beyin dokusu üzerindeki güçlü koruyucu etkileri nedeniyle felç tedavisinde de önemli bir rol oynayabileceğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar, doğal progesteronun uzun vadeli yan etkileri bulunmayan güvenlik bir alternatif olduğunu kabul ediyor.
Progesteron ve bebeklerde beyin gelişimi
Hamilelik sırasında progesteron takviyesi ile tedavi edilen kadınların bebeklerinin daha iyi beyin gelişimi gösterdiği, 9-10 yaşlarında daha iyi akademik sonuçlar elde ettiği ve üniversite eğitimi olasılıklarının önemli ölçüde daha fazla olduğuna dair kanıtlar var. Gebelikte progesteron seviyelerinin normalin altında olmasının ise bebeğin beyin gelişimini olumsuz etkileyeceği düşünülüyor.
Progesteron anksiyeteyi de azaltıyor
Progesteron hormonunun beyin dokularındaki olumlu etkisinin doğal bir sakinleştirici etkisi yarattığı da biliniyor. Anksiyete belirtilerini azaltmada ve hafızayı kuvvetlendirmede de etkili olan progesteron, yaşla birlikte azalmaya başladığında bilişsel işlevlerde düşüşe neden olabiliyor. Progesteron takviyesi kullanan kadınlarda yatıştırıcı etkiler fark edilebilir, hatta ağızdan alınan formunun genellikle yatmadan önce alınmasının tavsiye edilmesinin nedeni, progesteronun uyku halini destekleyerek özellikle menopoz öncesi süreçte uykusuzluk sıkıntısı çeken kadınları rahatlatması.
Progestinler ve progesteron aynı şey değil
Sentetik olarak üretilen ve progesteron takviyesi olarak önerilebilen progestinler, moleküler olarak doğal progesteron hormonundan farklıdır ve bu yüzden metabolizmada aynı şekilde işlev görmeyebilir ve aynı bileşiklere bağlanmayabilir. Bu nedenle progestinler, nöroprotektif (koruyucu-nörolojik) etkilerin hiçbirini göstermez. Dahası, sentetik hormon replasman tedavisinde kullanılan MPA’nın (medroksiprogesteron asetat), sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere sahip olduğu ve östrojen hormonunun da yararlı etkilerini azalttığı bulunmuştur.
Referans: Margaret N. Groves. "Progesterone and the Nervous System/Brain". Şuradan alındı: https://womeninbalance.org/resources-research/progesterone-and-the-nervous-systembrain/.
YORUMLAR