İnsan olarak hepimiz, şu sonu olan dünyada mutlu olmak, mutlu yaşayabilmek için çabalarız. Hayat içinde yaptığımız her şeyin temelinde mutlu olmamız hedefi yatar.


Çok çalışırız, önce iyi bir mevkiye gelebilmek için. Sonra iyi bir iş isteriz, daha büyük paralar kazanabilmek adına. Daha iyi evler, daha iyi arabalar, daha yüksek bir yaşam standardına sahip olabilmek için tüm gücümüzü sarf ederiz. Çünkü sanırız ki tüm bunlar bizi mutluluğa götürecek kazançlardır. Bu yollardan geçerken mutlu olmayı hep erteleriz! Önce sahip olmak istediklerimize kilitleniriz çünkü. Hedefimiz bellidir... Gözümüz başka bir şeyi görmez. Amaçlarımıza ulaştıktan sonra mutlu olmak hakkımız olabilecektir ancak.


Gideceğimiz restoranların daha kalburüstü olması, giyeceğimiz kıyafetlerin marka fiyatının artması mutluluğun anahtarıdır. Oysa yılları, açılan ne çok kapıları, mutlu olunabilecek ne çok anları kaçırırız... Mutluluğun tanımını bilmediğimiz için “koşullandırılmış mutlulukları” hedef koyarız, gözümüz kapalı. Bunun sebebi de ruhumuzu maneviyatla değil maddiyatla beslememizdir.


Bir şekilde hayat ve şans da yardım etmişse birçoğumuz dünya zenginliğine; dolayısıyla mutluluk anahtarına(!) ulaştığımızı zannederiz. Sonrası, gelsin depresyonlar, intiharlar, yalnızlıklar... E, hani mutlu olacaktık her şeye sahip olunca?


İşte, bu noktadan sonra yine yine mutlu olmanın peşine düşeriz maalesef. Bu sefer de geriye dönüp bu uğurda harcadığımız yılları, kaçırdığımız fırsatları ve belki de giden sağlığımızı aramaya başlarız. Ve böylelikle koca bir ömrü mutluluğu arayarak, mutluluk peşinde fakat hiç mutlu olmayı başaramadan harcarız. Ne hazin! Hırslarımızdan, egolarımızdan arınmayı gerçekten bir başarabilsek, gönül gözümüzle bakmayı bir bilebilsek mutluluğu tadacağız oysa ki. Mutluluk aranmaz, “mutluluk hissedilir”.


“Mutlu olmalıyım” diyerek, bir koşula bağlanıp bir şarta tutunarak mutlu olamayız. Mutlu hissederiz. Bazen bir müzik dinlerken mutlu hissederiz kendimizi, bazen gökyüzüne bakarken, kimi zaman bir kitabın sayfalarında gezinirken, bir arkadaşımıza hediye verirken, kimi gün güneşli bir sabaha uyandığımızda, bazen çok acıktığımız bir günün sonunda sevdiğimiz bir yemeği yerken çok mutlu olabilir, sonuna kadar mutlu hissedebiliriz. Bir sokak köpeğini beslerken büyük bir huzur duyabilir, bol köpüklü bir kahve içerken çok mutlu olabiliriz. Aslında, işte bu kadar basittir mutlu olmanın formülü.


İnsanlarda bir mutlu olabilme telaşı, mutsuz olma kaygısı almış başını gidiyor bir takıntı gibi. Akışa bırakın. Mutluluk ne geçmişte ne de gelecektedir. “An”da mevcuttur. Şu an yaşadığımız her neyse, içinde bulunduğumuz durum bize kendimizi iyi hissettiriyorsa mutluyuzdur. Daha fazla sorgulamaya gerek var mı? Ayrıca insan her daim de kendini mutlu hissetmek zorunda mıdır? Mutluluk anlardan ibarettir. Hayat sadece süregelen bir mutluluk hali değildir ki... Kim kendini her dakika mutlu hissedebilir? Bu bence normal bir ruh hali de olmaz. Yaşantımız boyunca mutlu olduğumuz anlar, günler vardır sadece. Bir ömür mutlu olunabilseydi o zaman anlamı mı kalırdı? Gelin, mutsuzluklarımızı da benimseyelim. Büyük büyük hedefler peşinde koşmak yerine gözümüzü kapatalım; kendimizi, dış dünyayı dinleyelim. Belki “mutluluk” gözümüzü kapattığımız o birkaç saniyede saklıdır...


Ferah Uzundurukan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.