Bazen içimde kocaman bir boşluk hissediyorum hayata dair. Bu kocaman, kaos yüklü şehri terketmek istiyorum. Koşmaya başlayıp hiç durmamak. Arkaya dönüp bakmadan. Oysa ki ben koşmaktan nefret ederim... Gereksiz bir efordur gözümde. Anlayacağın, yürümek uzun vadede hedefe varmak için en ideal yoldur benim için.


Sorun zaten burada. İdealler ve hedeflerin yıllar geçtikçe anlamsızlaşmasında. Kendini o tüm gücünle adadığın işin, bir süre sonra sadece karın tokluğuna çalıştığın, kafese kapatılmışlık hissi veren, düşündükçe kalbinin sıkıştığı bir hal alıyor. Bakıyorsun ki hala bir dikili ağacın bile yok, olacağı da yok. Önce evlilik, sonra çocuk dayatması geliyor. "Evlendim, oh, gol attım sonunda, gooool!" diye sevinirken etkisi kısa sürüyor çevrende çünkü "Şükür bugüne!" diyen hiç kimse yok. Tamam, kabul; çocuk dünyanın en güzel şeyi ama baksana, ben daha kendim yaşayamadım ki bir başkasına hayat vereyim...


Arkadaş dediğin, münasebetiniz 10 senelikten az ise seni ütmek için var. Aile bir büyük karmaşa, her gün yeni bir bilinmezlik. Malum, kimse gençleşmiyor... Geriye hayat arkadaşım kalıyor; çok şanslıyım ki içimdeki boşluğu dolduruyor. Spor, hobi, geziler, kitaplar, belgeseller yetmiyor. Koşup kaçamadığın zaman boşluğu her kim, her ne dolduruyorsa onunla geçirdiğin o sınırlı vakit sana yetmiyor. İnsanoğlu bu, hep daha fazlasını istiyor.


2punk2funk

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.