Yalnızım dostlar, yalnızım yalnız…


Ne zaman gençlerin olduğu bir ortama girsem kendimi daha enerjik, daha genç hissederim. Gençlerin olduğu ortamlarda hareket, neşe, dostluk vardır. Yalnızlık yoktur. Yalnızlık emekliye ayrılmış yaşlılara has gibi gelir bizlere.


Oysa son araştırmalar bunun tam tersini gösteriyor.(1) Bu araştırma sonuçlarına göre gençler zamanlarını yaşlılara göre 3 kat daha fazla yalnız geçiriyor. Bu ne demek? Vakit geçirebilecekleri ya da vakit geçirmek istedikleri arkadaşları yok. Çünkü arkadaş edinmek, yeni arkadaşlıklar kurmak ergenler için daha zor. Ergenler sosyal medyada daha çok vakit geçirip gerçek sosyalleşmenin ne demek olduğunu unutuyorlar ya da öğrenemiyorlar. Sonuç olarak sosyal medya üzerinden kurdukları arkadaşlıklar, yani resimlere ve mesajlara dayalı arkadaşlıklar, zamanla yüz yüze gerçek arkadaşlıkların yerini alıyor. Her 10 ergenden 1’i gerçek hayatta hiç arkadaşı olmadığını belirtiyor. 10 ergenden 1’i… Her 8 ergenden 1’i de hiç yakın arkadaşı olmadığını söylüyor. Yani her şeyini paylaşacağı, dertleşeceği, kendini yanında iyi ve rahat hissedeceği bir arkadaşı olmayan gençler. 8 ergenden 1’i…


Yine araştırmalar hangi yaşta olursa olsun %18 oranında kendini çoğu zaman ya da her zaman yalnız hisseden bir kesimin olduğunu ortaya koymuş. Ama asıl üzücü olan 16-24 yaş arasındaki gençlerde, kendini yalnız hissedenlerin oranı %32. O cıvıl cıvıl, enerjik olmamız beklenen dönemde kendini yalnız hisseden gençler var. Her 3 gençten 1’i… Oysa 65 yaş üstünde kendini yalnız hissettiğini söyleyenlerin oranı sadece %11.


Aslında kişiyi yaralayan “yalnızlık” değil, “yalnız hissetmek”! Andrey Tarkovsky’nin dediği gibi kendimizle vakit geçirmekten keyif almayı öğrenebilsek, hatta çocuklarımızı da bu anlayışla yetiştirsek belki sorun kökünden çözülecek. Yine de madem “yalnız hissetmek” diye bir durum var, bu durumu masaya yatıralım. Yalnız hissetmek aslında her yaşta karşılaşabileceğimiz bir sorun ama gelin birlikte neden gençler arasında bu kadar yaygın olduğuna bir göz atalım...


Hayatımızda yaşadığımız değişiklikler yalnız hissetmememize sebep olabilir. Gençler açısından baktığımızda ise hayat ne çok değişiklikle dolu, öyle değil mi? Çocukluktan ergenliğe geçiş, ergenlikte yetişkinliğe geçiş, sınavlar, yeni okullar, yeni arkadaşlar, yeni öğretmenler… Bunlar sadece hayatın doğal akışı içinde karşılaşılan değişiklikler. Bir de gencin kendine özel yaşadığı değişiklikler olabilir; şehir ya da ülke değişikliği, aileden birinin kaybı, yeni bir kardeş, arkadaşından uzaklaşma gibi. Kendini tanımaya, kabul etmeye çalıştığı bir dönem ve elbette onun bakış açısıyla başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiş misali bir hayat. Tam da kendini ait hissetme duygusuna en çok ihtiyaç duyduğu bir dönemde.


Hayatın bir döneminden diğer dönemine geçiş aslında kimliğinizde bir değişim demek. İşte bu büyük değişimler benlik algımızı da zorlayabiliyor. Genç bir değişimin içindeyken, kendisi gibi değişim içinde olan akranlarıyla ilişki kurmak, paylaşmak, kendini tanıtmak gibi bir sürecin içinde buluyor kendini. Gel de bağlan! Gençler gibi konuştum, değil mi? Ama onların da hissettiği tam da bu aslında.


Hatta bazı uzmanlar erkek ergenler için yalnızlık çanlarının daha çok çaldığını düşünüyorlar.(2) Neden mi? Çünkü erkekler, kızlara oranla daha az konuşur, daha az paylaşır. Aslında daha kırılgan bir hal içinde olmalarına rağmen bunu görmezler, görmezden gelirler ve bir de bakmışsınız akademik olarak başarılı, etrafı arkadaşlarla çevrili diye düşündüğünüz 14-15 yaşındaki oğlunuzun aslında hiç gerçek ya da yakın arkadaşı yok.


Peki ama kendisi gibi hissedenlerle çevriliyken bir ergen nasıl olacak da bu yalnızlık hissinden kurtulabilecek? İşte burada biz yetişkinlere çok iş düşüyor. Her ne kadar nesiller arası farkları sorun olarak görsek de, nesiller arası sağlam ilişkiler burada asıl anahtarımız. Yaşlı ve genç nesil arası ilişki her iki tarafın da yalnızlık duygusunun üstesinden gelmesi için doğru bir çözüm. Her ne kadar gençler biz yetişkinlere burun kıvırıyor gibi görünseler de, aslında özellikle annelerinin yönlendirmelerine ihtiyaç duyuyorlar. Sizi yanından uzaklaştırıyor gibi görünse de siz uzaklaşmayın. Hep oracıkta, yanı başında olduğunuzu hissettirin. İhtiyacı olduğunda kapınızı çalacaktır. Bir de bırakın internete de bağlı kalsın zaman zaman. Yoksa su kaynatabilir. Evet, sosyal medya arkadaşlıkları gerçek dostlukların önüne geçti dedik. Ama internet, ergenlerin yalnız kalmalarına neden oluyor demek, altmışlı yıllarda televizyon için bunu söylemekle aynı şey olur. Her şey dozunda demem yeterli olur sanırım.


Burada ergenlere de iş düşüyor. Onlar da ilgi alanlarını keşfetmeli. Sadece anne-babaları istediği için ya da moda olduğu için seçimler yapmamalı. Başkalarına yardım etmek de en iyi ilaç aslında. Burada da "yaşlılarla" ilişki önem kazanıyor. Bir kazan-kazan durumu yaratmak zor değil aslında. Yapmaları gereken kafalarını bir süreliğine, sadece bir süreliğini ekrandan kaldırıp arkadaşlarıyla yüz yüze görüşmek, yetişkinlerle ilişki kurmak için çaba harcamak, kendilerine uzanan eli geri çevirmemek. Tabii satır aralarını okuyabildiğinizi düşünüyorum. Bunları yapabilmeleri için sizin desteğiniz çok önemli.


Hayat paylaştıkça güzel… Ekran paylaşımlarının yanı sıra gerçek paylaşımları tatmalarına yardımcı olun. Bir kere paylaşmanın tadına varınca gerisi kendiliğinden gelecektir. Yalnızlık kader değil, bir tercih aslında. Bunu görsünler yeter!


Kaynaklar:

  • http://www.dailymail.co.uk/news/article-4269714/Why-teenagers-feel-lonely-older-generation.html
  • https://www.theguardian.com/society/2017/apr/08/teenagers-loneliness-social-media-isolation-parents-attention
  • https://www.weforum.org/agenda/2018/03/loneliness-is-not-just-an-issue-in-old-age-young-people-suffer-too

Yazı: Elgiz Henden

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.