Bugün 1 Eylül'dü. Balıklar usulüne uygun avlanılması şartı ile yeniden aramızda. Pazar tezgahları biraz karışmaya başlamış yavaştan. Herkes bir telaş hazırlıkta, kış kapıda. Tarhanalar, turşular, konserveler yapılmaya devam. Buzluğa konan yazın son demi taze sebzeler cabası. Beni de her yandan alan bir telaş. Yeni başlangıçların yılı oldu 2016 ve sondan bir önceki ayına da bununla girdik. Ben de işten fırsat bulduğum ilk an yapacağım bu hazırlıklardan bir kısmını. Mesela kış günü, dışarıda yağmur ve soğuk bir ince İzmir ayazında canımız rakının yanında közlenmiş patlıcan çeker ise dondurucudan çıkartıp hazırlayacağım hemen. Kızım barbunyanın en tazesini ayıkladı minicik elleri ile ve çoktan raftaki yerini aldı kendisi. Havalar da erken kararmaya başladı. Akşamları hafif bir esinti güze döndü, mevsim belli. Yakında mandarin çıkar, derken havuç, zeytinler olmaya başlar ufaktan, incirler sarardı, kurudu, dalından düştü çoktan. Biraz minik hapşırıklar ortalarda şimdilerde. Geceleri dışarı çıkarken üste alınan ince ceket mevsimi. Yapraklar dökülmeye başladı bile. Sokaklar kiremit rengi, sarı-kahve incir, çınar ve dut yapraklarına yatak. Havada inceden bir hüzün. İşte yaşamın metaforu. Bir ilk bahardan, bir son bahara.


Şimdi neden mi buradan başladım. Eylül bir deyip de; neden mi anlattım tüm bunları. Şu an bir yerlerde Eylül 'ün, yeni bir mevsimin, hazan sarısı baharın gelişini karşılayamayacak kaç çocuk vardır sizce? Kaçı hiç yiyemeyecektir o tazecik balıklardan. Bombaların, mermi seslerinin, şarapnel parçalarının gölgesinde yaşayan kaç ülkenin gün yüzü görmemiş çocuklarıdır Onlar. Benim, nefes aldığım, kızımla gülümseyerek, saçını severek uyku krallığına yolladığım gibi kaç anne yollayabildi evladını bu gece huzurla yatağında. Kaçı ne zaman o bomba yanımızda patlayacak, ne zaman gelecek o kurşun minik bedenime diye geçirmedi içinden. Kaç çocuk dişlerini fırçalayabildi bu gece uykuya dalmadan önce, kaçının ağzında kan tadı değil de, kakao tadı vardı günden kalan. Kaç baba anlamsız bir kavganın içinde bulmadı kendini bugün. Kaç aydınlık beyin karanlığa hapis edilmedi. Kaç beden daha önemsizleşmedi bugün tüm ideallerden. Kaç insan daha hedef olmadı vaat edilen cennet uğruna dünyayı cehenneme çeviren ve ötekileştirenlerin gez, göz, arpacık hizasında.


Ben her zaman hayatın iyi ve bardağın dolu tarafını görmeye ve umut taşıyıp heybemden savurmaya çalışan bir kadın, anne ve insanımdır. Bunu dostlarım da bilir. Fakat bu günlerde bu inancımı rafa kaldırmaktan korkuyorum. Diyorum ki her gece ellerini ellerimin arasına alarak. Tanrım sen Onu ve tüm çocukları koru ve ülkemin tüm dağlarını kır çiçekleri ile süsle, sonbahara rağmen...


Bir tek yine böyle bir gecenin sabahında kaleme aldığım şu sözler yazılı yeniden duvarımda;

"Kadınların çok güzel gülüşleri vardır. En çok da minik bir çocuğa bakarken öylesine içten gülümserler belki de kim bilir. Ve çocuklar öyle masumdur ki...”


Lütfen artık kadınlara gülüşlerini, çocuklara masumiyetlerini geri verin. Dünya annelerin sessiz çığlıkları ya da çocukların acılarıyla değil, gülümsemesiyle süslensin.

Belki de en çok bunu hayal ediyorum. Acısız, gözyaşsız, savaşsız, barış dolu, yaşanılası bir dünya...



Neriman Ekinci



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.