Yaklaştığım sandığım tüm ihtimallerin birer birer uçtuklarına şahit oldum bugün. Her şey sıfırlanmış gibiydi sanki. Tüm yük sırtımdan aşağı yuvarlanmış ve tuhaftır ki o kırıklık sonrası hafiflemiş gibi hissetmiştim diyebilirim. 24 saatin fazlasıyla yettiği günleri bazen değerlendirmeye çalışıyor bazen de hiçbir şeysizlikte durağanlığı yaşıyordum. Binbir emek, çaba ve duyguların birleşimiyle bir sanat harikasına bakıp ne düşünebilirim acaba diyerek bünyeme bolca kahve yüklemenin verdiği durumdan sonra yürümeye koyuldum. Sadece yürüdüm.


Aklım neredeydi ne sordum ne de merak ettim. Kalbim var mıydı? Yoklamadım. Özenli kelimeler lügatında konuşma payımdan çok susma payı düştü bana. Neden? Neden böyle olmalı ya da neden böyle hissediyorum avutulamaz bir kendim ile baş başayım. Yazdan kalmayım ya da bomboş bir sahilim. Kendi kendinizin aslında dalgakıranın. Aniden kükreyip ansızın da susmayı bilensin. Sevdiklerini dahil edemediğin bir dalgakıran. Sevdiğin adamın gözlerine bakamadığın ve onun yanında sığ kaldığınsın. Belki de sevmiyorsun. Bu da bir ihtimaldir ve sen o ihtimallere sarılmışsındır.


Ne yapmalıyım? Onunla boşluklar bu kadar büyürken bunu bana mı soruyorsun diyerek yansımamla bir fısıltıdan ibaretiz. Şikayetim yok ama savunmasızım en çok da kendime karşı. Böyle hissederken yürümeye devam ettim. Arada uğradığım kahve dükkanında oturdum. Her zaman içtiğim kahveden sipariş ettim. İçim ısındı saniyelik de olsa kahveyi yudumlarken. Bir anlık haz aldım her şeyden. Biten şeyleri kabullenme evresini geçtikten sonra yine tek başınalık eşlik etti halime. Gülümsedim. Gerektiği için değil. Gerçekten istediğim için gülümsedim. Gülümsediğim için sadece bir an gerçekleri görmezden geldim. Yok saydım demiyorum. Kusursuz hatalar gibi. Kusurluyuz ama bu devasa gerçeklik sadece bizim değil. Zorla alet edilmeye çalışıldığımız kirli oyunları yok edemiyoruz. İyi olmanın cezası bu mu? Yoksa ben mi öyle sanıyorum.


Ben dışında herkes o an çok mükemmel ama ben… Ben? Buna cevap veremiyorum. Saatlerce konuşmadan durdum. Ne düşündüğümü, bu ön yargıların nasıl bir anda beni ele geçirdiğini bulmaya çalışmadım ama bu fazlasıyla tedirgin hissettirdi. Sonra birden o iyi hissetme hali belirdi. Kendimi zorlamadığım tek andı sanırım. Bir sonsuzluk vardı o an. Aklımı yitirebilirdim ama mutlu hissediyordum. Sevdiğiniz birinin sizi tanımadığı, hatırlayamadığı durumundaki o yitirilmeyi hissedişinizin tezatlığını duyuyor gibi oluyorsunuz. Öyle bir saniyeydi o hissettiğim. Kapılar bir bir kapanırken kendimi kayıp olarak verdiğimi fark ediyorum. Er ya da geç böyle bir şey olacaktı ve tanımlayamayacaktım. Onca kelime havada kalmış. Onca his bir yalana sığınmakmış en gerçek haliyle. İkinci kahve sonrası yere çakılmış gibiyim. Küçük mutluluklar yetiyor bana onları yaratmaya çalışırken acı çektiğimi hissetmiyorum. Bulutlara bakıp iyi ki diyorum. İyi ki… Yazıyı noktalayıp ayrılmayı planlıyorum bulunduğum yerden. Yüzünle vedalaşıyorum. Hiç aşina olmadığım o yüzünle vedalaşıyorum. Gezdiğin sokakların anısı bile olamadığımı kabulleniyorum. Yansımam gülümsüyor. Yansımam dalgakıranım. Çocukluğumun boş odaları. Fotoğrafsız duvarları. Yürüyorum. Tramvaya biniyorum. Telaşlı kalabalığa karışan adımlarım. Bedenimse onunla orada henüz.


Cansu Şengün



Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.