Hopa'da yaşanan sel felaketinden sonra 2010'da yazdığım bir yazıyı tekrar hatırlamanın zamanı geldi...


"Annemin doğduğu topraklar. Aşırı hassasiyetimin sebebi biraz da bu. Gitmemiş, görmemiş olsam yine aynı şekilde acır mıydı içim? Bazılarına “Doğa katilleri” diyenlere bu kadar hak verir miydim, emin değilim... Her geçen gün yeni bir yerden isyan çığlığı geliyor; İkizdere, Loç, Kamilet... Anneme benzettiğim bir doğa. Sert hatlarıyla korkutucu, güzelliğiyle baş döndürücü, tanıdıkça sarmalayıcı, müptela edici bir coğrafya Doğu Karadeniz; annemin memleketi Hopa...


Hopa ile Arhavi arasındaki dağlık köyler; o köylerin saklı hazineleri. Biraz yürürsen yağmur ormanlarında sanacaksın kendini, dağın her tarafından su fışkırmasına hayret edeceksin, biraz daha yürürsen gizli bir şelaleye denk geleceksin. O şelale çok yükseklerden dökülüyor ve bir havuz yapıyor olacak; denize bakarken ormanların arasından o havuzun mis gibi suyunda yüzeceksin. O sırada yanında her kim varsa ona âşık olabilirsin; kimse yoksa içindeki aşk senden taşacak... Oksijen başını öyle döndürecek, manzara içini öyle fethedecek ki her zaman yaptığının aksine bir sigara yakmak bile istemeyeceksin. Yeşillik sarhoşluğuna kapılacaksın, Karadeniz’in bakir doğası ruhunu yıkarken başka bir insana dönüşeceksin; tertemiz...


Şimdi diyorlar ki, Kamilet Vadisi’ne, onun şahane şelalesini besleyen dereye 4 tane HES yapılacakmış. Gözümün önüne Gargamel geliyor. Şirinleri avlamaya çalışan kötülük timsali... Burnuma kadar hamile olmasam gidip oralarda bir derenin başına kamp kuracağım ve gelenleri sopalarla kovacağım... Vaziyetim gereği ancak bu küçük köşeden sesimi duyurmaya çalışıyorum. Önümüz bayram, bir gidin lütfen, bir görün... Sizin annelerinize benzemese de Karadeniz, her görenin kalbinde yer açmayı başaracaktır kendine."


***


Böyle yazmışım 5 sene önce... Ya şimdi? 2 gün önce Artvin'in sahil kesimi Hopa'da meydana gelen sel ve heyelan felaketi 8 kişinin canına onlarca kişinin evinden olmasına yol açtı... Neden? Kader mi? Fıtrat mı yine? Değil!


Karadeniz'e gittiyseniz bilirsiniz. Karadeniz suyun dağlardan akıp denize kavuştuğu, bolca yağış alan, topraklarından sular fışkıran bir bölgedir; öyleydi eskiden. Bütün derelerin başı HES'ler ile tutulmadan, halkın deniz ile olan ilişkisi hatalı bir "Doğu Karadeniz Otoyolu" ile kesilmeden önce halk da derelerden akan sular gibi kavuşurdu denize. Ne oldu?


Ağaçlar kesilip, inşaatlar arttıkça yağışlar denize kavuşacakları yolu şaşırdılar. Otoyol her sene deniz tarafından yutulduğu gibi dağlarıdan gelen suyun da birikmeden denize kavuşmasını engelledi yine. Denize varamayan sular birikti;ağaç köklerine tutunamayan toprak evlerin üstüne yığıldı...Oysa ki aynı yağmur 20 kilometre ötedeki Batum'a da yağdı... Orada neden kimse ölmedi?


Bu doğal bir afet değil bizdeki; insanın akılsızlığı. Rant uğruna, hesapsız kitapsız yapılan bir sürü projenin cana mal oluşu...


Bir takım ahmakların, cüzdan doldurma hesabıyla yaptığı planlar bunlar. Lakin Karadeniz öcünü alır! Sadece masumlardan değil; sebep olanlardan da...



Damla Çeliktaban

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.