Bir doktora ihtiyacım var... Doğrusu, bir psikiyatra... Olmadı, nefesi kuvvetli bir hocaya. Yol gösterecek bir yaşam koçu da olur. En iyisi beni dinleyecek, anlayacak, hemhal olacak bir dosta ihtiyacım var. Öyle biri var fakat, derdimin kaynağı olduğundan, o olmaz. Onun gibisi de olmaz ki. Konu başka olsaydı ona anlatırdım, dinler, yol gösterirdi. Her zaman en doğru, en uygun yolu gösterdi bana. Onun tavsiyelerine uyduğumda hiç yanılmadım, aldanmadım.






Fakat bu kez başka bir yol bulmalıyım. Hastalık mı desem, saplantı mı desem, takıntı mı desem... Hayır, hayır... Aşk bu... Aşk böyle bir şey. Gece gündüz onu düşünüyorum. Çok sık ağlıyorum. Çoğu zaman sebepsiz. Bazen küçük bir kuş kaldırımda yem ararken, ya da sararmış bir yaprak, dalından kopup yere düşerken. Bazen hastane koridorunda yaşlı bir teyzenin çaresiz bakışlarıyla veya annesi istediğini almamış, marketten çıkan çocuğun ağlamasıyla. Bir seferinde annemle telefonda konuşurken ya da bir gelincik resmi ile karşılaşınca. Motosikletimle göz göze gelince, Beşiktaş yenilince, yüzümü yere eğince, gözümden yaşlar süzülüyor, kanlı kanlı, ince ince…






Ne zaman sesini duyayım, mesajını alayım, hele ki gül yüzünü göreyim, en şifalısından, en kuvvetlisinden yüz bin miligram etken maddeli bir ağrı kesici gibi “şaaak” diye kesiveriyor acımı. Yüreğimdeki kara bulutlar temmuz güneşi görmüş gibi dağılıyor, sırtıma bir mutluluk hırkası giyiyorum. Yüzüm canlanıyor, kalbim hızlanıyor, tenime renk geri geliyor. Aydınlık bir dünyaya geçiş yapıyorum. Doktor ne yapsın? Teşhis belli. İlaç belli. Doz belli...






Başka bir yar bulmalıyım. Eli elimde, dizi dizimde. Yüreği yüreğimde. Biraz güzel de olmalı. Yüzü gözü yerli yerinde. Çoğu zaman susmalı, hep sevmeli, hep beklemeli. Eli hamarat, gönlü huzurlu, rahat, kalbinde şefkat. Bire bin veren, yollara gül seren, gamzeli gülen, “gel” demeden gelen. Kusurlarımı örten, gözü bir tek beni gören, yalnızca beni yakan, ömrüme ömür katan, benimle oturup benimle kalkan, her zaman yanımda olan... Var mı böyle birini tanıyan?






Tövbeler tövbesi!.. Melek tarifi yapmışım. Yar öyle mi olur? Her daim can yakan, vuran, kıran, inciten. Bir sevip bir bırakan. Sözleriyle vuran, gözleriyle yakan. Afet-i devran, şah-ı şeytan. Yar dediğin, elinde azap kırbacı olmalı. Gözü fecr, dili ferman olmalı. Hem cilveli hem nazlı, hem elemkar hem azapkar olmalı. Hem cin hem şeytan, hem işveli hem fettan olmalı.



Yar dediğin... İnletmeli, ağlatmalı, söyletmeli, yazdırmalı. Ham iken pişirmeli, olmayanı oldurmalı. Yar dediğin… Onun gibi olmalı…


20.02.



Meserifi

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.