Etrafına bakınca ilişkilendiğin neleri, kimleri görüyorsun?


Hayatta ilişki kurduğun neler var?


Ailen, sevdiklerin, iş arkadaşların, evcil hayvanın ya da sokakta gözüne ilişen hayvanlar, belki bindiğin aracın, evin, telefonun... Canlı-cansız her şey ile bir ilişki biçimi deneyimliyoruz insanlar olarak. Yaratılışımız böyle… İlgi ve merakla yöneldiğimiz canlı ve cansız varlıklarla kurduğumuz ilişkiler örüntüsü içinde sürdürüyoruz hayatımızı. Dışarıya doğru yönelen ilgimiz ve merakımızın yanında içe doğru yönelen ilgi ve merak kişiden kişiye değişmekle beraber, orantısal olarak daha az gibi geliyor bana. Sence?


Demeye çalıştığım şey; kendinle ilişkin nasıl?


Her gün aynaya bakıyor musun mesela?


Uykunun en tatlı yerinde uyandığında, gözlerin yarı açık yarı kapalı, banyonun yolunu bulduğunda, ışığı yakmak aklına geliyor da aynada kendine bakmak aklına geliyor mu?


Aynaya bakıp kendine “bugün nasılsın” diyor musun?


Günün en zor anında, kendine nasıl hissettiğini soruyor musun?


Sabah kahvaltı hazırlarken, çocuğunu okula yetiştirirken, iki iş arası bir kahve molasında kendinle nasıl ilişki kuruyorsun?


Yatağa yatıp uykuya dalmaya uğraştığında, kendine sevecenlikle “tatlı rüyalar” diyor musun?


Hayatın türlü türlü hallerinin içinden geçerken, kendine ne diyorsun, kendinle nasıl ilişki kuruyorsun?



Kendinle ilişki kurarken önünde liste liste yapılacakların olduğu kâğıt mı var, zihninde parça parça yapman gerekenler yığını mı, telefonunda değişik zamanlara ayarlı hatırlatmalar mı var?


Bütün bu gerekenlerin içine, hatırlatmaların arasına “kendimle ilişki kurmam gerek”i de eklersen, ‘yine de kendimle ilişki kuramam’ diyenlerden misin?


Kendimizi bildiğimiz andan itibaren en çok konuştuğumuz kişi kendimiz olabiliriz.


En çok sert davrandığımız kişi yine kendimiz olabiliriz.


En çok zorladığım kendim,


En çok şikâyet ettiğim kendime dönüşünce,


Zihnimden geçen sessiz kelimelerinin kendime bir faydası olmuyor, ne yazık ki…


Kendinle ilişki kurma biçiminin hayatını nasıl etkilediğinin farkında mısın?


Kendimle ilişki kurma biçimimi fark ettiğimde, dehşete düşmüştüm. Kendime nezaket ve şefkatle yöneldiğim bir an bile yoktu. İçimdeki dünyadan yükselen en belirgin söz “hadi ha gayret, dayan” diyen sesti. Dayanamadığım zorluklarda göz yaşlarıma boğulduğum anlarda içimden daha yüksek sesle çıkan sesler beni hiç de harekete geçirecek nitelikte değildi. “Yapmalısın” ile “yapamadın-beceremedin”in kavgası… Bilir misin bu ikilinin kavgasını? Hayatımın en tatsız anları... Önüme açılan ve içine düştüğüm dipsiz çukurlardan çıkmak isteyip, etrafımdan duyduklarımla kararan dünyanın içinde yaşadığım yalnızlık… Bu yalnızlığın ve karanlığın içinden çıkmaya uğraştığım anların birinde karşıma çıktı Marshall Rosenberg’in Şiddetsiz İletişim Bir Yaşam Dili kitabı. Kitabın her satırını “evet evet” ile okuyup son sayfasını “ama nasıl” ile kapattım. O gün bugündür, “ama nasıl”ları içselleştirmek için emek koyuyor, şiddetsizliği bir yaşam diline çevirmek için bilincimi destekleyecek programlara katılıyor, deneyimimden damıttıklarımı kendi anladığım biçimiyle paylaşmaya çalışıyorum.


Şiddetsizlik yoluyla tanıştığımda fark ettiğim en kıymetli konu, kendimle ilişki kurma biçimimin acımasızlığı oldu. "İnsanın kendine yaptığını kimse yapmaz" derlerdi büyükler. Tam olarak böyle bir ayılma yaşadım. Sürekli olarak kendime, “yap-malısın, git-melisin, al-malısın, oku-malısın” ya da “yapmam gerek, gitmem lazım, bitirmem lazım” dediğimi ve tamamlayamadığım eylemlerimin sonucunda da kendimle suçlayıcı ve yargıcı bir dil ile konuştuğumu fark ettim. Hal böyle olunca, aynaya bakmak pek de içimden gelmiyordu.


Kendimle yakın ilişki kuramadığım yerde, yani içimde barış rüzgarları esmeyince, ilişki kurduğum insanlara da sevecenlikle yönelemiyordum.



Üzerime yüklediğim “en iyisini yapmalıyım” yargısını “daha iyisini nasıl yaparım”a evirdiğim yerde, “şimdilik elimden gelen bu” demeye cesaret ettim. Yapamadıklarımı, dış seslerden bağımsız, iç sesimle kabullendikçe yapabilme kapasitem gelişmeye başladı. İç sesim kendisiyle barışınca ilişkilerim de zenginleşmeye başladı. Bu değişim, hayatla ve hayatımı paylaştığım canlı-cansız varlıklarla kurduğum ilişki biçimimi etkiledi.


İçinde canlananları yazmak; ayna ile, kendin ile, içindeki ses ile barışma yolunda bir adım atmak ve fark ettiklerini paylaşmak ister misin?


Yaptıklarınla ve yapamadıklarınla bağlantı kurma yolunda kendine sevecenlikle ve ilgiyle yönelmenin nasıl bir his olduğunu deneyimlemeni çok isterim.


Bu yazdıklarım hayat deneyimine tanıdık geliyorsa, umudun olduğu yer burası kanımca.


Her şey fark etmekle ve merakla başlıyor bana kalırsa.


Sevgi ve dostlukla…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.