Hastane bavulunuz hazır, peki ya siz?
Hamilelik ani ve hızlı duygu değişimlerinin sürekli ve yoğun yaşandığı bir dönem. İki hamileliğimde de farklı kaygılarım, farklı sorumluluklarım, farklı odak noktalarım vardı. Bu sebeple yaşadığım duygu değişimleri de buna bağlı olarak çok çok farklı olmuştu. Geriye dönüp baktığımda gördüğüm şu ki ben hep bebeğim için hazırlık yapmışım. Hastane odası süslemesi, hastane bavulu, odası, yatağı vs… Hiç kendim için, doğum için ve doğum sonrası için hazırlık yapmamışım.
Bir kadın olarak doğuma hazırlanmayı bebeğe hazırlanmak olarak algılanmışım. Bu yüzden de hep ona yönelik kitaplar okudum, araştırmalar ve alışverişler yaptım. Oysaki çağın ve teknolojinin de getirisi ile biz anneler en çok yetersizlik duygusu yaşıyoruz. En iyisi olmaya çalışırken farkında olmadan bir yarışa giriyoruz, bazen birileri ile bazen de kendimiz ile… İçgüdülerimizi dinleyerek hamileliği ve doğum sonrası bebek bakımını yapabiliyoruz ama ruhumuzun bakımını yapamıyoruz. İşte tam da bu noktada birey olduğumuzu unutuyoruz, hatta öyle ki eşimizle yaptığımız sohbetlerde de bebeğin ihtiyaçları odaklı bir hayatımız olacağını kurgulayıp buna inanıyoruz.
Kitaplar, alışverişler derken anne – baba olmaya hazırlanıyoruz. Sohbetlerimiz bile bebeğin ihtiyaçları odaklı oluyor. Doğuma hazırlık eğitimine katılıyoruz. Aldığımız bilgiler de öncesi ve sırasında doğumda neler yapılması gerektiği ve bebek bakımı üzerine. Doğum sonrası lohusalık psikolojisi ve ihtiyaçları üzerine ya da bebekli bir hayata başladıktan sonra nasıl ebeveynlik kimliğimizden çıkıp eş kimliğimize geçeceğimizi anlatmıyor.
Dengede bir hayata sahip olmak için hayatımızın merkezine kendimizi koymamız gerekiyor. Bunun için de bebeğin güvende olduğundan emin olup önce kendimize zaman ayırmalı, sonra da bir aile büyüğünden destek alarak sevgili ilişkimize de zaman ayırmalıyız. Ebeveynlik ve sevgililik ilişkimiz dengede olmadığında hayatın yükü altında omuzlarımız eziliyor. Ve yine başa dönüp yetersizlik duygusu yaşıyoruz. Yeter diye çığlık atmak, nefesimiz tükenene kadar koşmak, içimizde sebebini bilmediğimiz öfke ile başa çıkmak ve daha fazlası.
İki hamileliğimde de çok şey öğrendim. Çalışan bir ailenin çocuğu olduğumdan çocuklarım olduğunda beklediğim desteği göremedim ve bu sorunların hepsini yaşadım. Nasıl başa çıktığıma gelecek olursak;
- Öncelikle bir aziz değilim ve 20’li yaşlardaki sabrım da yok. Tahammül sınırlarım düşük. Bunları kabullendim.
- Sonra her işi kendim yapmaktan vazgeçtim ve etrafımda eşim de dâhil olmak üzere kimden ne konuda destek alabildiğime baktım ve destek aldım.
- Kendimle olan ilişkime zaman ayırmak için bebek ve çocuk bakımı konusunda eşime sonsuz güvendiğimi ona söyledim ve öyle davrandım.
- Eşimle olan ilişkime zaman ayırmak için de annemin uygun olduğu zamanlara göre organize olup belli kurallarımın esnemesini göz ardı ederek (ki en zoru bu kısım oldu, hala tam anlamıyla güvene teslim olmadım) ona güvenmeye başladım.
- Her iki çocuğa eşit olmak zorundayım kafasından çıktım ve adil olmaya çalıştım.
Kimse mükemmel değil, mükemmel olmak zorunda da değil. Evimiz çiçek gibi olmasın ama keyfimiz yerinde olsun. Zamanımın büyük kısmını ayırdığım işleri inceleyip önem derecelerine baktım en çok. Ayırdığım zamana değiyor mu ya da gerçekten öncelikli ve gerekli mi? Hayatımın akışını bu açıdan değerlendirmeye başladığımdan beri daha keyifliyim, keyifliyiz.
Sevgiler
@zehradorter
YORUMLAR