Hayat hepimiz için zor bir yolculuk... Ve bu yolculukta bir sürü insanla yan yana yürürüz. Ölene kadar ellerini bırakmadan yürüyeceğimiz insanlar en başta çocuklarımız ve ailemiz... Düşsek de kalksak da, kızsak da, kırılsak da beraber yürümekten vazgeçemeyeceğimiz önceliğimizdir onlar...


Ve bir de hani derler ya eğer hayat bir tren yolculuğu ise bazı istasyonlarda bıraktıklarımız ve hayatımıza yeni katılanlar olur. Bir sürü insan gelir geçer hayatımızın ortasından, bazen de kıyısından köşesinden...


Kimilerine istemsiz vedalar etmişizdir, bazıları bize "hoşçakal" demiştir ya da biz geride bırakmışızdır birilerini...


Fark yaratan ise bizde bıraktıkları izler, yaşamımıza kattıkları ya da alıp götürdükleridir… Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda hangimizin yoktur ki kalbimize hançer saplayıp da gitmeyeni? Bu bir aşk acısı da olabilir, bir dost kazığı da... Ne olursa olsun mutlaka her birimizin bir kere de olsa güvendiği dağlara kar yağmıştır...


Aklımıza geldikçe kalbimizi kanatan, belki gözlerimize kara bulutlar oturtan ya da özlemle burnumuzda tüten... Geride kalanları iyi anabilmek güzel olanıdır da, ya affedemediklerimiz...


Affetmek belli bir süreç ve tabii belli bir olgunluk gerektirir. Söylemesi kolay yapabilmesi zor bir eylemdir. İnsanın ruhsal ve fiziksel olarak kendini hazır hissetmesi gerekir. Hemen kolay değildir öyle sindirebilmek alınan darbeyi. Önce ruhun iyileşmesi gerekir... Zamana ihtiyaç vardır elbette... Biz fark etmeden "zaman" yardımcı olacaktır yaralı ruha... Ve o yaş olgunluğu gelinen öyle güzel bir noktadır ki, yaş aldıkça başka yaşar ya insan hayatı, farklı algılar. En değerli varlığın önce kendi olduğunu bilir insan; işte o zaman kini biter, kurtulmak, özgürleşmek, arınmak ister içine hapsettiklerinden...


Yarattıklarına her nimeti veren Allah kulunu affederken insanoğlu kimdir ki affetmeyecek? Affetmek en önce özgürlüktür kendinize vereceğiniz...


Hem birinden nefret etmek hayatın ve insanların güzel yanlarını görmemizi engeller. Nefret mutsuzluk katar, niye başkalarının günahını kendimize yük edelim? Affetmek insanı iyileştirir ve derinleştirir. Ayrıca affedebilmek için karşınızdaki kişiyi sevmeniz de gerekmez. O kişiyi kucaklamak, suçsuz görmek, her gün bir arada olmak da değildir affetmek... Aslında kendinizi o kişiden kurtarmaktır.


Düşünsenize affetmeyi başaramazsanız günlerinizin birçoğunu sizi üzmüş, kırmış birini düşünerek; onun iç hesaplaşmasıyla geçireceksiniz. Ve hiç hak etmediği halde duygularınızda, beyninizde, düşüncelerinizde yer kaplayacak. Kızgınlığınızla bile değer vermiş, hayatınızın içinde tutmuş olacaksınız bir şekilde…


Affetmek bir seçimdir ve birilerinin zoruyla da olmaz. Kendi prangalarınızdan kurtulmak için affedin o insanı; salın gitsin usulca zihninizin derinliklerinden...


Ve bazen birine "seni affediyorum" diyebilmek en büyük cezadır.

La Edri şöyle der: Duygusal unutma affedebilmenin diğer adıdır. Bunun için "Affedin..."

Aslında "seni affettim" derken karşıdakine şu mesajı varmış olursunuz: "Senin bana hissettirdiğin acı geçti, düşüncelerimde yoksun, önemsemiyorum ki seni, affedebildim ve özgürüm."

Evet affetmek bu cümlelerin tümüdür...


Gerçekten hayat birilerinin gam ve tasasını çekebilecek kadar uzun değil. Kimseyi kalbinize yük etmeyin... Varsa affedemedikleriniz hadi kendinizi o hapishaneden çıkarın ve AFFEDİN...


Yazı: Ferah Uzundurukan

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir İnstagramdan engeli kaldırırmısın lütfennn
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.