“Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

Hayat bu; inişi çıkışı, düşüşü kalkışı, düzü yokuşu… Zaman, o inişlerde, düşüşlerde, yokuşlarda toparlanmanın, ayağa kalkmanın, yeniden dik durmanın yollarını da öğretiyor insana. Kendini tanımak aslında biraz da bu. Sana neyin iyi geleceğini bilmek belki de en lazım ömürlük bilgilerden biri.


Memleket kör bir kuyu… İstesek de istemesek de çekiliyoruz içine. Perdeni kapatıp kendi sıcaklığında kalmanın zor olduğu günler. Yok sayamıyor, unutamıyorsun. Bir kitap, sobanın üstüne koyduğun üç beş kestane, demlenen çayın fokurtusu, en sevdiğin filmi belki yüzüncü kez izleyişin, annenin göğsüne koymak başını, sıcak bir banyoya girmek, defterlerine sarınmak yine, yazmak, durmamacasına yazmak, kulağında en sevdiğin müzik bisiklete binmek saatlerce, minik bir kedinin patisini hissetmek elinin üstünde, en yüksek daldan o gözüne kestirdiğin portakalı koparmak, güneşi beklemek saatlerce, “balık aldım sen de rakıyı al gel” cümlesinde takılıp kalmak…


Herkesin merhemleri kendine. Ben bu günlerde en çok Adnan Yücel’in satırlarında alıyorum o nefesi. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek diye haykırışında… İnsana dair kaybettiğim inançları, ülkeme dair umutsuzluğumu yok etmese de güç veriyor. Benim onun satırlarından daha iyi sözüm yok şu ara.


Aşksız ve paramparçaydı dünya

bir inancın yüceliğinde buldum seni

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları

aşk ile sevmek bir güzelliği

ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.

işte yüzünde badem çiçekleri

saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.

sen misin seni sevdiğim o kavga,

sen o kavganın güzelliği misin yoksa?

Bir inancın yüceliğinde buldum seni

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bin kez budadılar körpe dallarımızı

bin kez kırdılar.

yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz

bin kez korkuya boğdular zamanı

bin kez ölümlediler

yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri

suyun ayakları olmuştur ayaklarımız

ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.

yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık

törenlerle dikilirdik burçlarınıza.

türküler söylerdik hep aynı telden

aynı sesten, aynı yürekten

dağlara biz verirdik morluğunu,

henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne

ne tan atışı doğumların sevincine

ey bir elinde mezarcılar yaratan,

bir elinde ebeler koşturan doğa

bu seslenişimiz yalnızca sana

yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker

kan susar bir gün

zulüm biter.

Menekşeler de açılır üstümüzde

Leylaklar da güler.

bugünlerden geriye,

bir yarına gidenler kalır

bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine

duygular yeniden yağacak kıvamda.

ve yürek,

imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.

ey herşey bitti diyenler

korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

ne kırlarda direnen çiçekler

ne kentlerde devleşen öfkeler

henüz elveda demediler.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.