Bedri Rahmi’nin balığı ve yüzmek isteyen bir ağaç
Yiyip içtiklerin senin olsun, gezip gördüklerini anlat cümlesiyle başlatılır ya tüm tatil sonrası masallar, altı günlük mini bir gezi sonrası siz sormuş olun, ben anlatmaya başlayayım. Lakin ben Dalyan’dan başlayıp Kaş’ta, hatta dönüş yolunda Fethiye Saklıkent’te sona eren gezimin şimdi tek bir durağını masal edeceğim bu yazıda. Kalbimin orta yerine gelip oturan minicik bir koydan, bir ağaçtan, o ağacın altına kurulmuş bir masadan, denize vurgun en güzel adamlardan birinin elinden o koya bırakılmış bir eserden bahsedeceğim.
Göcek benim için bir, otuz iki dişi meydanda güleç, candan insanıyla bir de, denizin ortasında labirent olmuş adaları, şahane koylarıyla unutulmazdır. İlkini daha önceki iki gidişim dahil, sonuncusunu ise bu sefer ziyadesiyle tecrübe ettim. İşini çok sevdiği her halinden belli olan kaptanımız, o muhteşem maviyi yara yara ilerlerken Bedri Rahmi Koyu’nda da duracağımızı fısıldadı kulaklarımıza. Bedri Rahmi ismi zihnime girdiği anda hikayeler, bir düğmeye basılmışçasına işler kafamda. Onun denize sevdası, 1950’lerde Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat tayfasıyla çıktıkları mavi yolculuklar, fırçasından damlayan deniz figürleri zaten malumumdu. Meğer görene kadar düşündüklerim, gördükten sonra hissedeceklerimin yanında hiçbir şeymiş.
Tepelerindeki yeşilin, yansıma yaptığı denizi de yemyeşil kıldığı bir koya girdi usul usul tekne. Hayranlık, zaten bu denizlerde dolaşırken senin göbek adın. On-on beş adımlık minicik iskeleye yanaştığımızda Bedri Rahmi’nin hep kitaplardan bildiğim meşhur balık figürü, çizdiği kayanın üzerinde tam karşımızdaydı. Mutlu bir gülümseme…Ve figürün tam önünde, denize doğru uzanmış bir ağacın gölgesinde, ayakları suya değen ahşap tek başına bir masa… Hani şu bir oturdun mu, çayınla, rakınla, kitabınla, sohbetinle sabah akşam her halini çeken ömürlük masalardan…
50’li yıllarda yukarıda da bahsettiğim grup Türkiye’de mavi yolculuk denen kavramı ilk kez oluşturarak Ege, Akdeniz koylarını dolaşmaya başlarlar. Fakat o zaman yapmaya çalıştıkları şey, günümüzün mavi yolculuk anlayışından çok farklıdır. Bugün mavi yolculuk daha çok lüksle ilişkili bir tatil türü. Lakin onların yapmak istedikleri, gerekli minimum erzakla denizden ihtiyaçları kadar balığı tutarak doğada bir yaşam mücadelesi vermektir. Zevk ve sefa konforda değil, doğada, ondan aldıkları besinlerde, her akşam başına oturdukları iki kadeh muhabbette, kıyısına yanaştıkları köylerde tanıştıkları insanlarla kurdukları ilişkidedir.
70’li yılların başına denk gelen bir seferde, o zamanki adı Taşyaka olan Bedri Rahmi Koyu’na yanaşırlar. Tepelerde bulunan antik mezarlar ve koyun muazzam güzelliği Bedri Rahmi’yi çok etkiler. Bu güzelliğin içine kendinden de bir güzellik katmak ister ve kıyının hemen dibindeki kayanın üzerine o meşhur balık figürünü çizer. Fakat bu, dış çizgileri balık şeklinde, lakin içinde dikkatli bakanın görebileceği altı farklı hayvan çizimini barındıran bir eserdir.
Bu kıyıya adımını atıp bu eseri çıkardığı günler de dahil Bedri Rahmi’nin zihninde olabilmeyi, yansıttığının haricinde etrafını nasıl gördüğünü bilmeyi çok isterdim. Ve hatta bir önceki yazıda bahsettiğim canım Aygün’ün dediği gibi, Balıkçı’yla, Azra Erhat’la, Bedri Rahmi ile bu kıyıları dolaşmak, denizi bir de onlarla yaşamak ne muazzam bir tecrübe olurdu. Eli kalem tutan insanlar olmaları tek tesellim. O koylara onlarla adım atamasak da yaşadıklarını paylaşmayı tercih ettikleri için en azından okuma şansına sahibiz.
Peki ya siz yüzmek istediğini düşündüğünüz ağaçlar gördünüz mü hiç? Kökleri toprakta olsa da hasretle kavuşmak istercesine dallarını denize uzatmış ağaçlar… Bedri Rahmi’nin balık figürünün önünde denize uzanmış ağaç ve altına yerleştirilmiş o ahşap masa, çevremdeki herkese “beni unutun” diye haykırmak istediğim bir yerdi. Altı gün boyunca bir dolu birbirinden güzel yer gezdim, Dalyan’ı tahmin etmediğim kadar çok beğendim, Göcek insanı dediğim gibi bir numara, Kaş’ı zaten bir başka severim, Kaleköy hikayesiyle, tarihiyle, manzarası ve mimarisiyle tek kelimeyle muazzam ama bu macerada kalbimi tek bir yerde bıraktım, Bedri Rahmi Koyu’nda.
Kalbimizi böyle böyle koylara, denizlere, ağaçlara, masalara bıraka bıraka geçsin ömrümüz.
YORUMLAR