Kış güzellemesi
Oldum olası hikâyedeki sabah kalkar kalkmaz sobayı yakıp çayı ateşe koyan karakter olmayı çok istemişimdir. Güney Ege’nin yumuşak iklimli kışlarında hele de şimdi yaşadığım gibi korunaklı, güneş giren, kuzey rüzgarına kapalı bir evde gündüz soba vs. yakmaya hiç gerek olmuyor. Haliyle kuzineli geçen ikinci kışımda o ilk cümlenin öznesi olamadım pek.
Lakin senede bir on gün/yirmi gün kuzey rüzgarı kasabada sert eser. Ayaz kapıdan içeri girmiştir. O günlerde evrenin en yalancısı güneştir. Isıtmaktan vazgeçmiş, hakimiyeti rüzgara bırakmıştır.
Rüzgarı çok severim. Bana rüzgarla yeniden tanıştığım hissini verdiği için bisikletimin de adıdır hatta. Deli rüzgarları daha da çok severim. Şimşeği, gök gürültüsünü, fırtınayı, sağanak yağmuru sevdiğim gibi. Güçlü doğa olayları tarif etmekte zorlandığım bir haz yaratır bende. Biraz kendince büyüklenen insanoğluna asıl hakim olanın ne olduğunu gösterdiği için, biraz renkleri, ışığı, çizgileri patlatıp olağanüstü bir gösteri izlettiği için, biraz da doğanın karşısındaki aciz olmanın içimde yarattığı güvene şahit olduğum için…
Dört yıldır bir güney Ege kasabasında yaşıyorum ama aslında dört yıldır doğanın içinde yaşamıyorum. Şehir refleksleriyle büyüyünce doğanın koynuna da öyle bir anda düşemiyor insan. Önce tıpkı bir şehirli gibi etrafındaki güzelliklerden sadece görsel hazlar alarak yararlanıyorsun. Haftalar, aylar, senelerle oluyor o eriyip gitme… Dokuna dokuna bütün oluyor insan. Artık ne mavinin, ne yeşilin içinde aykırı kaçıyor; mavi de sen, yeşil de sen oluyorsun.
Gündemi doğanın belirlediği bir yerde yaşam sürmek bir tamamlanma hissi gibi. Artık fırtınalarda elektrik kesilmesi can sıkmıyor. İlk gök gürültüsü ciğerinde patladığı an gidip yakıyorsun mumları. Az sonra elektriklerin gidecek olması öğrenilmiş bir ezber. Fırtınanın haberi hep kendisinden önce geldiği için bütün gaz lambalarının gazları da kontrolden geçmiş oluyor zaten. Geriye tamamen kararmış bir evrende, gökyüzü şölenini izlemenin hazzı kalıyor.
İnsanın hayatını daha doğal olana taşımasının bir faydasını söyle deseniz, seven zaten seviyordur belki ama seven bile bu halini bilmeden seviyordur, hiç olmadı bir mevsim kazanacaksınız derim. Otuz bir yıl yaşadıklarım mı kıştı, son dört yıldır yaşadıklarım mı? Buraların bana bir mevsim kazandırdığı aşikâr. Sadece rüzgarla değil, kışla da yeniden tanıştım.
Üstelik kış, kuzineye ek olarak, bu sene çocukluğumu da evime taşıdı. Yan komşum evinde boza mayalıyor. Muazzam bir kıvam ve lezzet tutturdu. Yanı başıma Vefa ya da Akman bozacısı gelivermiş gibi. Her seferinde bir kavanoz nasiplenip bol tarçınla önce kafaya diktikten sonra dibini kaşıklarken çocuk halim bir yerlerden kafasını çıkartıp bakıyor sanki.
Bu satırlar yazılırken de dışarıda coşkulu bir rüzgar panjurları dövüyor. Evim fırtınada konuşmayı seven bir ev. Uğuldamak da bir tür konuşmaktır bence. Her ilişkide olduğu gibi burda da birbirini tanımak, anlamak önemli. İnsanın evinin yuvaya dönüştüğü an, evin seslerine alıştığı an olabilir kanımca.
Kışın çok geç geldiği yumuşak bir iklimde, kış yazısı da Ocak ortasında yazılıyor işte böyle. Herkese şimdiye kadar nasıl geçti bilmem ama bundan sonrası çok güzel geçsin.
YORUMLAR