Mutfaktaki portakal şenlikleri
Narenciye memleketinde yaşamaya başlayalı beri en çok her kış yerlere dökülüp ziyan olan portakala, mandalinaya, turunca üzülürdüm. Kaldırım kenarlarında, sahipsiz bahçelerde, yollarda alabildiğine ağaçlar… Üstüne üstlük kavga sebebi bile oldular zaman içinde. Deniz kenarına kurduğu pansiyonunun bahçesindeki mandalina ve portakallar ziyan oluyor diye her gidişimde kollarıma ben bir derken o üç torba sıkıştıran can kadınla az didişmedik mesela. O üç de beş olurdu ya, benim bin beş yüzüncü “yeter”imden sonra laftan anlardı zira. “Canım acıyor” derdi her defasında “o meyveler yere döküldükçe çocuğumun emeği ziyan edilmiş gibi canım acıyor.”
Hak verir anlardım demek istediğini ama şimdi daha bir başka. Yaz ortasında benim ağaç kovuğuna taşındığımdan beri bahçedeki iki portakalın meyvelerini nasıl büyüttüklerine şahit oldum birinci elden. Narenciye familyasına vurgunumdur oldum olası. Yeşil yaprakların arasındaki sarı-turuncu meyveler sebebin nerden geldiğini bilmediğin bir sevinç yaratırlar her görüşünde. Hal böyleyken evin bahçesinde kocaman olmuş iki portakal ağacıyla karşılaşmak, nasıl geçeceğini bilmediğim kışa dair yazdan bir haber uçurmuştu bana. Mutfağın bolca portakal ve limon kokacağı bir kış olacaktı besbelli. Elbette ki yanılmadım.
İki ağacın meyvesini yiye yiye bitirmek mümkün değil; üstelik her sabah en az bir portakalın kendini ağaçtan yere attığını görünce mutfakta turuncu bir hareketliliği başlatmak kaçınılmaz oldu. Gelsin portakallı kerevizler, gitsin portakallı kekler… Yok, böyle de olmadı, hala tüketimde portakal intiharlarının önüne geçemedik. Eldeki harika kahveli portakal likörü için de ihtiyaç olan en fazla dört portakal olunca daha kitlesel bir etkinlik şart oldu.
İşte böyle başladı yeni yıl hediyesi olarak portakal reçeli hazırlama hareketliliği. Minik hediye kavanozlarının hediye gideceği kişilerin ne kadar memnun olup olmayacaklarını bilemem ama bu işten en kârlı çıkanın ben olduğum kesin. Evi portakal kokutmak, havaya görünmez sevinç baloncukları fırlatmak gibi. Kendini iyi hissediyorsun, başka hiçbir sebebe ihtiyaç duymadan.
Çocukluğumdan yazılmış bilincime reçel yapılan mutfakların güzelliği. Anneanne evinde her mevsimin en sevilen meyvesi çocuk boyuma kocaman gelen kazanlarda kaynar, sıra sıra dizilirdi kavanozlara. Ev nüfusunun kalabalık olması bir yana, anneannemin her yaptığından mutlaka komşuları nasiplendirme alışkanlığı sayesinde de hemen tükeniverirdi. Tatlıyla ve dolayısıyla reçel yemekle hiç işim olmasa da mutfakta yarattığı neşeye özlemimden hep anneannemin bir kopyası olmaya çalışmışımdır. Yeme kısmıyla ilgisi olmasa da insanın, şekere yatmış meyvenin kokusundan mutlu olmaması için ruhunu bir yerlerde bırakmış olması gerek kanımca.
Uzun lafın kısası, bugünlerde mutfakta en çok büyük tencereler ortalıkta. Biri iniyor, biri çıkıyor, hep şekerli portakallar kaynıyor. Bir evi saran kokudan, bir de artık sabahları ağaçtan yerlere yuvarlanmış portakal görmüyor olmaktan mutluyum. Hem de en az emeği ziyan olmayan portakal ağacı kadar…
YORUMLAR