Misafir kitaplar durağı…
Yeni bir evse söz konusu olan, benim için ilk cevaplanması gereken sorulardan biri kitaplarımı nereye koyacağımdır. İki sene boyunca benimle birlikte çatı katında yaşayan kitaplarım genelde kendilerine gösterdiğim uyduruk bazı yerlere razı gelmek zorunda kaldılar. Yerler, sehpalar, koltukların ve televizyonun üstü… Hareket eden ve etmeyen evin tüm sakinleri için tek bir artı adımın dahi olmadığı daracık bir yaşam alanıydı çünkü. Lakin çatıdan bahçe katına inip bir ağaç kovuğunu kendimize mesken edinince, üstüne bir de İstanbul’da kalmış raflar dolusu kitap da gelince baştaki soru ağırlığını iyice büyüttü: KİTAPLARIMI NEREYE KOYACAĞIM?
Salonda seçtiğim bir duvarı kaplayacak kadar boydan boya bir kütüphane yaptırmaya karar verişimle kitaplarımın çoğundan vazgeçme kararım aynı günlere denk geliyor. Benim için armağan vs. gibi özel bir değeri olmayan, severek okumuş olsam da bir daha elimi dahi sürmediğim, belli zamanlarda dönüp dönüp okuduklarım haricinde ne kadar kitabım varsa zamanla elden çıkarmaktı kararım. Kimisini okumaktan mutlu olacağını düşündüğüm arkadaşlara, kimisini halk kütüphanesine, kimisini de belki kampanyalara… Aceleyle, kurtulmak istercesine değil, asla değil. Peyderpey, yerine ve kişisine gittiğinden emin olarak… Maksat kurtulmak değil çünkü, paylaşmak…
Ben evrime inanıyorum. Nasıl inanmayayım ki? Bir kitabını dahi okumak için başkasına vermekten imtina eden, sıfır paylaşımcı insandan, kitaplarının çoğundan başkaları da okusun diye vazgeçmeye karar vermiş bir insana dönüştüm. Evrimin alası bu! Çünkü kitaplarla bir sahiplik ilişkisi kurmak istemiyorum artık. İstediğin kitapları satın alabilecek bir bütçeye sahip olup her birini sıra sıra raflara dizmenin ayrıcalıklı tek yanı, başkalarının da okumasına vesile oldukça olabilir. “Ülkede kitap okuma oranı da çok düşük azizim” diye şikayetlenirken tüm kitapları kendimize saklamak büyük çelişki. Üstelik unutmayalım, o kitapların her biri bir ağaç. Paylaşmayıp rafa saklanan her bir kitap daha çok ağacın kesilmesine sebep.
İşte bu yüzden belli başlı bazı vazgeçemeyeceğim kitapların haricindekilerin, eve konuk gelip gitmelerini arzu ediyorum. Marangozun elinde yapım aşamasında olan kütüphanem kalıcıların evi, misafirlerin durağı olacak. Kitaplar konuk gelip konuk gidecek… Bir nevi misafir kitaplar durağı. Kütüphanenin üzerine de “bu evden kitap almak serbesttir” diye bir yazı yazmayı düşünüyorum. Evime alacağı kitabın değerini bilmeyecek biri girmeyeceğinden şüphem yok neredeyse.
Bugün hala kolilerde duran kitaplarımdan bazılarını karıştırınca elime ilk, vazgeçemeyeceğim o yazarlardan birinin kitapları geldi. Füruzan… 2010 kışı kişisel tarihime “tüm Füruzan kitaplarını hatmettiğim kış” olarak geçmiştir. Daha önemli bir olay yaşandıysa da gerisinde kalmış. Füruzan okuduğum o kıştan güzel alışkanlıklar da kaldı hayatıma. Her yılbaşı gecesi öncesinde “Gecenin Öteki Yüzü” öyküsünü yeniden okumak gibi. Bir kenara yazın ve bu sene yeni yıla girmeden önce okuyun, hatta yılbaşı hediyesi olarak sevdiklerinize bu öyküyü hediye edin derim. Sevgi büyüten bir öyküdür, kalbiniz genişler.
Uzun lafın kısası… Biz misafirin her türünü severiz, gelenimiz gidenimiz eksik olmasın!
YORUMLAR