Daha mücadele etmeli miyim?

Merhaba Yeşim Hanım, eşimle bundan 7 sene önce aynı şirkette çalışırken tanıştık. 4 ay sonra da birbirimizi çok az tanımamıza rağmen İtalya’ya tatile gittik ve çok güzel bir zaman geçirdik. Sonrasında da özellikle benim onun üzerine düşmem ve yakın ilgi, alakam ile ilişkinin lokomotifi rolünde uğraşarak, didinerek bir ilişki meydana getirdim. 2015 senesinde eşim o sıralarda kendi kariyerindeki problemlerle uğraşıyordu. İki işyerinde işten çıkarıldı ve iş hayatı, kariyer onun için çok önemli olduğundan depresyona girdi, ilaç desteği almaya başladı. Geçim sıkıntısı yoktu çünkü rahmetli ailesinden miras evler ve dükkânların kiraları ile geçiniyordu ve belki de bu yüzden ilk başlarda iş arama, işe girme hevesi, motivasyonu seneler geçtikçe kayboldu (sene 2021 hala işsiz çalışmıyor). 2017’de evlendik. Belki de benim yaptığım en büyük iki hata burada oldu: 1-)Depresyonda iken ve kafasında iş güç problemleri varken ben bu topa girmeyecektim. 2-) Aman tadımız kaçmasın, bana küsmesin, beni terk etmesin, ayrılmasın diye bazı davranışlarını alttan almayacaktım. Sanırım 35 yaşında olmanın verdiği panikle sosyal baskı ve kendime yaptığım baskıdan dolayı eşimi 1 sene nişanlılıktan sonra nikâha ikna ettim. İlk sene gayet güzeldi, geziyor tatile gidiyorduk. Ben hafta içi işe gidiyordum eşim de evde kalıyordu fakat zamanla evlilik içi ritim ve ahenk bozulmasına sebep oldu bu durum. Ben yorgun olduğum için hafta içi dışarı çıkmıyor, erken yatıyordum (sabah 06.30’da kalkıyordum) eşim de bütün gün evde sıkıldığı için dışarı çıkmak istiyordu ki çoğu zaman evli erkek arkadaşlarıyla çıkıyordu. Geç kalkıyor, geç yatıyordu. Ortak zaman bir tek hafta sonlarımız vardı. Eşimle zıtlaşmamaya özen gösteriyordum çünkü ben cevap verince bir noktadan sonra sinirleniyor ve gereksiz hakaret veya küfürle noktalanıyordu. 2019’da Almanya’ya taşınana kadar evliliğimizdeki ana problemler bunlardı. Taşınır taşınmaz hamile olduğumu öğrendik ve doğumu yapmak üzere 2020 Mart ayında Amerika’ya gittik. Ailem de doğuma bir ay kala geldiler. İlk başlarda pek bir problem yoktu. Eşim hep aileme karşı soğuk ve mesafeliydi ama Nisan ayında doğum yapıp hastaneden eve çıktıktan sonra eşim iyice onlar sanki yokmuş gibi davranıyordu. Ablaları Amerika’da doğum yapmamızı istemiyorlardı gelip göremeyecekleri için ama benim annem ve babam gelmişti. Sanırım eşimin hareketlerinin altında yatan buydu. Ama bu durum benim hiç hoşuma gitmiyordu. Eşimin gazını almaya çalışan ben doğumdan sonra salmıştım, alttan almıyor tersliyordum. Çünkü biricik kök aileme bu şekilde davranmamalıydı. Türkiye’ye döndükten sonra olaylar iyice gerildi. Bebeği göremedikleri için adalet duygumla hareket ederek eşimin büyük ablasında bir ay kaldık. Bu süre zarfında da eşime karşı çok sert ve tersleyiciydim. İçimden ona iyi davranmak gelmiyordu. Üstelik bu şekilde onun ailesinin yanında davranıyordum, sanki intikam alır gibi. 1 ay sonra da benim ailemin yanında kaldık eşim bu sefer aileme karşı gayet iyiydi ama bana karşı tersti. Artık karşılıklı alttan almıyor nazik ve saygılı davranmıyorduk. Benim ailemin yanında da bir ay kalıp Temmuz ortasında yine eşimin ablasının yazlığına geçtik. Fakat bu sefer benim iç gerginliğim nedense daha da arttı. Hiç huzurlu, mutlu değildim; çok gergin asabiydim. Bu sefer sadece eşime karşı değil ablasına karşı da gergindim. Eşim benim psikolojimde problem olduğunu söyleyerek psikoloğa gitmemi istedi, ben de gidersek çift terapisine gitmeliyiz dedim ama bu noktaya gelene kadar ilişkimiz korkunç yıprandı. Bu sırada eşim Almanya’ya Eylül ayı yerine hemen Ağustos ayında dönmeyi önerdi (ki bu da bence benim başka bir hatam kabul etmemek yani) ama ben istemedim ve daha kalalım dedim. Fakat daha sonra daha fazla aynı çatı altında kalamadım ve annemler yazlıktayken İstanbul’daki evlerine geçtim. Eşim ablasının yazlığında kaldı. Ne benim ailemin ne onun ailesinin yanında huzur bulamadığımız için eşyalı bir ev kiralayıp Türkiye’deki zamanı orada geçirmeye karar verdik. Ayrı geçen 3 haftanın sonunda Eylül ayında kiraladığımız eve çıktık. Bu sırada da bir aile danışmanına gitmeye başladık. Ben artık Almanya’ya gitmek istediğimi, dönmemizi söyledim, zira işe geri dönmem gerekiyordu veya en kötü vizemizde sorun çıkacaktı. Çünkü çalışma vizesinde Almanya haricinde en fazla 12 ay kalabiliyorsunuz ve bizim de en geç 20 Ocak’ta Almanya’da olmamız gerekiyor fakat bu sefer eşim hayır gitmeyelim dedi. “Önce aramızdaki sorunlar düzelsin sonra gideriz” dedi ama bunun için vakit yok, kaldı ki sorunlarımızı orada da konuşuruz zaten pandemi seansları online video yapıyoruz. Ben her şeyi teklif ettim gel dedim annemlerle yemek yiyelim, karşılıklı konuşuruz, senin canın sıkıldığında çıkar atlar gelirsin Türkiye’ye vs. ama yok en sonunda dava dilekçesini hazırlattım avukata ama dava açmak için korkuyorum. Yalnızlık kaygımdan, Almanya’da tek başıma mücadele etmekten, ufaklık büyüdüğünde bana negatif yaklaşmasından, “bu kadarcık sebepten insan boşanır mı?”lardan korkuyorum. Dolayısıyla emin değilim doğru mu yapıyorum yoksa daha mücadele etmeli miyim?


Yeşim Tijen'in cevabı:

Merhaba sevgili okurlar, hayatınızdaki insanlar, eşiniz, sevgiliniz, anne-babanız, akrabalarınız, arkadaşlarınız, komşularınız bunu daha uzatabilirim siz aklınızda tamamlayın hepsinde bir şeyler görürsünüz. Birinde ikiyüzlülüğü birinde vefayı, birinde yalancılığı birinde sadakati, birinde ihaneti bir diğerinde tahammülü görürsünüz. Bu gördükleriniz onların hayatlarından dışarıya aksedenlerdir. Bakıp görmeyi bilirseniz etrafımız ders doludur. Her aile, her kişi başlı başına bir ders kendini geliştirmesini bilene. Hayatımızda olana bitene ister arkadaş ister eş ister sevgili hemen vazgeçmek gerçekten insan olmayı becerememiş kişilerin işidir. Tahammül etmek, sabır göstermek hem bizim kendi ruhumuza hem de karşımızdaki insana verdiğimiz değerdendir. Vazgeçmek en kolay olandır. Keşke vazgeçmekle hemen her şeye nokta konulabilse ama o vazgeçiş, sabır göstermeyişiniz yaşamın içinden geçerken bazen bir süre sonra bazen seneler sonra yaşadıklarınızla pişmanlık olarak ayağınıza dolanabilir. Ağzınızda bir “keşke”yle kalakalırsınız. Onun içindir sizlere hep hayatınızda kim varsa tüm sevdiklerinize karşı elinizden geleni yapın ki bumerang size dönüp gelmesin diyorum. Dinlersiniz, dinlemezsiniz bir gün sözümün gerçekliğini öğreneceksiniz.


Sevgili kızım yazdıklarımı genel olarak ifade ettim ama sözüm aynı zamanda size idi. Çünkü içkisi, kumarı olmayan bir eşten bebeğiniz de olmuşken kolayca vazgeçmek başta çocuğunuza haksızlık olacak. Hiç mi yaşamıyla, yaptıklarıyla etrafınızdan örnek alacağınız kimse olmadı kızım? Boşanmış bir kadın olmak tek başınıza mücadele etmek demektir. Yaşamın içinde ister istemez bocalayacaksınız. Kendinizi bulmanız hemen olmayacak. Bazen şaşıracak, yanlışlar yapacak, seni çok seviyorum, ölüyorum, sensiz yapamam diyerek yüzsüzce kandırılacaksınız. Bu ikiyüzlü insanların olduğu dünyada boşanmış kadın olmak sizce kolay mı olacak? Belki daha iyisiyle evlenebilirim diye umduğunuz boşanmayla yaşayacaklarınıza çok hevesli olmayın. Kendinize eşinizle ilgili söylediğiniz olumsuz düşüncelere kapılıp eşinizden uzaklaşmayın. Bunu yapa yapa bu noktaya geldiğinizi görün. Önce evliliğiniz için sonra çocuğunuz için elinizden geleni yapmak zorundasınız. Bunu çocuğunuza borçlusunuz. Uzaktan babalık yapacak bir adam için niye dünyaya çocuk getirdiniz? Düşünün, yine olmazsa daha ilerde boşanırsınız. Geç kalmış olmazsınız. Çünkü kaçan bir şey yok. Yaşanacakları sonraki yıllarda yine yaşayabilirsiniz, başka biriyle evlenmek gibi, ama çocuğunuz babasıyla paylaşacaklarını kaçırmamalı. Yaşım geçiyor diye kapıştırarak evlenmişsiniz kapıştırarak ayrılmamanızı öneririm. Eşinizle olan içsel savaşlarınızın bu evliliğin kaderini çizmesine izin vermeyin. Kendi kaderinizin efendisi aklınız olsun, duygusal tepkileriniz değil. Bu içsel savaşlara son vermek ancak iyi niyetle, karşınızdakine saygıyla dinlemeyle, kendini anlatmak ve onu anlamaya çalışmakla olur. Gerçeklerin konuşulabildiği bir evlilikte eşler yaraları sarmaya çalışacaklardır. Eşiniz iki kez işten çıkarılmış. Bu bir travma nedenidir. Bunların farkındalığıyla ona karşı Ali Rıza Efendi’nin “aman ağzımızın tadı kaçmasın, huzurumuz bozulmasın” diye hep susması taktiğini uygulamak yerine onunla konuşmalı, onu konuşturmalı, birbirinize destek olmalıydınız. Her şey alttan alınmamalı. Eşler kendilerini hem duygu hem akıl hem bedenen yaşatarak ayrılamaz bir bütün haline gelebildiklerini anlayın. Huzurumuz bozulmasın diye susarak birbirinize ulaşamazsınız. Birbirinize ulaşamazsanız bir ulaşan mutlaka olur. O da başka kadın olur ya da ayrışırsınız. Kısacası yavrum kocanızı gözünüzde ne kadar eleştirirseniz o kadar soğur, uzaklaşır, yabancılaşır ve yalnız kalmamak korkusuyla ayrılsam mı ayrılmasam mı diye böyle kararsızlık içinde kalırsınız. Bu adamın hiç mi iyi bir huyu yok? Bir düşünün. Ben naçizane çocuğunuzu babasıyla beraber büyütün beraber elinden tutun, büyüyüşünü beraber seyredin derim. Sevgiler sevgili okurlarıma…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.