Çocuklarım annelerinden korkar oldu

Merhabalar Yeşim Hanım, ben 40 yaşında, evli, bir erkek, bir kız çocuğu sahibi bir babayım. Size yazılanları okuduğumda benim derdime dert denir mi bilemiyorum ama benim için dert işte. Benim sorunum eşimle. Eşimle dokuz yıllık evliyiz. Kendisi üniversite mezunu ve mali müşavir. Evlendikten birkaç ay sonra eşim hamile kaldı ve oğlumuz doğduktan sonra işini bırakmak zorunda kaldı. Derken oğlum 1,5 yaşındayken kızımız doğdu ve eşim işine başlayamadı. Eşim çok korumacı bir ailede yetişmiş. Halen kayınvalidem ve kayın babam onun işlerine karışırlar. “Şunu şöyle yap, bunu böyle yap” derler. Eşim de hiç hoşlanmasa da ya onları üzmemek için ya da dediklerinden etkilendiği için onların dediklerini yapmaya çalışır. Kayınvalidem ve kayınbabam kızım bırak işini, çocuklarını büyüt diyerek eşime telkinlerde bulundu. Ve bunu sonucunda eşim işe başlamadı ve bugünlere geldik. Oğlum ve kızım artık okula gidiyor. Eşim evliliğimizin başlangıcında yılda bir sefer öfke patlamaları yaşıyordu. Bu olay birkaç gün sürüyor ve sonra düzeliyordu. Öfke nöbetlerini işini bırakmak zorunda kaldığı için içerlediğine yoruyordum. Olur da işe başladığında bebeğimizin başına bakıcı bakarken kötü bir olay gelir de “Senin yüzünden oldu” der diye ben hiçbir zaman ona çalışmasını söylemedim. Ama bu süreçte kendisini desteklemek için elimden gelen her şeyi yaptım. Boş durmamak için evden el emeği ürünler yapıp satmaya başladı ona yardım etmek için bebeklerimizle ben ilgilendim. Yeri geldi uykusuz kaldım, yeri geldi malzemelerini ben gidip aldım. İnanın ki kendimi çok zorladım. Ama eşim hiçbir zaman kendi işi olan mesleğini yapmak için adım atamadı. Arkadaşlarına söyleyip bir iş buldu, ona da kayınbabam karşı çıktı, kızcağızın kafasını karıştırdı. Son iki yıldır bu öfke patlamaları ayda bire düştü ve her ay 5-10 gün bu sıkıntılı durumu bütün aile yaşıyoruz. Çocuklarım annelerinden korkar oldular. Onların psikolojilerini de bozmaya başladık. Eşim bu öfke nöbetlerinde bana ve aileme karşı çok ağır sözler söylüyor. “Sen ve ailen benim hayatımı mahvettiniz, ben ne güzel çalışıyordum, ölsem de kurtulsanız” her ay duyduğum sözler. Birkaç sefer intihar etmeye kalktı. Bir şekilde durdurmayı başardım. Bu öfke patlamalarının ne zaman, hangi olaydan sonra başlayacağı bile belli olmuyor. Bir bakıyorsunuz mutlu güzel bir gün, bir bakıyorsunuz kâbusa dönmüş. En son öfke patlamalarından birinde kendisini tutarken çocuklarımız gördü ve ağlamaya başladılar. Kendisine, “Bak çocukları korkutuyorsun sakin ol dedim” ama bir türlü sakinleşmedi. O anlarda bilerek ve isteyerek canımı acıtacak, kalbimi kıracak ağır sözler söylüyor. Hani sahillerde gel git dalgaları kayalıkların altını boşaltır ya bu kavgalar da benim eşime olan sevgimi bitirdi. Yılda bir kabul edilebilir ama her ay inanın ki çekilmiyor. Kaç sefer boşanmayı düşündüm ama çocuklarımın suçu ne diyerek vazgeçtim. Kaç sefer ölmek istedim ve Allah’a dua ettim. Boşanarak ayrılırsam çocuklarımın psikolojisi yaralanır ama eğer ölürsem bu Allah’tan geldiğinden daha kolay kabullenebilirler diye. Çocuklarımı çok seviyorum. Ama eşime olan sevgim neredeyse bitti. Hayat enerjimi o kadar düşürüyor ki artık evde kendimi akşam yemeğinden sonra sadece televizyon seyrederken buluyorum. Oysa ben çevremde her zaman çocuklarıyla çok ilgilenen baba olarak bilinirdim. Şimdi onlarla hiçbir şey yapamıyorum. Eve gidince sanki bir güç bütün enerjimi alıyor. Bu durum işi hayatıma da yansımaya başladı. Artık işlerimi yapacak enerjiyi bile kendimde bulamıyorum. Eşime birkaç sefer terapiste veya psikoloğa gidelim dedim. “Ben deli miyim?” dedi. Bence bir psikoterapist onun için gerekli, artık benim içinde gerekli. Kendisine “İşe başlaman lazım” diyorum, “Çocuklarıma kim bakacak?” diyor. “Sen işe başla çocuklara bakacak birilerini bulabiliriz” diyorum, “Ya çocukların başına bir şey gelirse” diyor. Anlayacağınız eşimle bu konuda bir türlü anlaşamıyoruz. Kendisi çocuklarımıza bağımlı halde, bunu ona söylüyorum ama bir türlü anlamak istemiyor. Aşırı korumacı bir aileden geldiği için çocuklarımıza da aynısını yapıyor. Ben eşimin ayakları üzerinde duran, güçlü bir kadın olmasını istiyorum. Bu konuda onu cesaretlendirmeye çalışıyorum ama nafile. Ne yapacağımı bilemiyorum. Lütfen bir yol gösterin.


Yeşim Tijen'in cevabı:

Merhaba sevgili okurlar, bugün yine anneme gittim geldim. Giderken de gelirken de yüzümde herkes gibi maske vardı. Havalarda güzel gittiğinden yürüyünce maskem yüzümde nemleniyor, bundan rahatsız oluyordum. Kendi kendime yolda giderken bu maskenin kışın iyi tarafı olacak diye düşündüm. Mesela benim açımdan annem aman dikkat et, üşütme falan demekten bir ihtimal vazgeçecektir ama bir ihtimal. O yüksündüğümüz maskeler soğuktan yüzümüzü koruyacak, bu da koronadan korumasının yanında ikinci faydası olacak gibi gözüküyor. Peki, annem söylenmeden duracak mı sanıyorsunuz? Yine bana “Kızım şu yakana bir fular ya da atkı tak üşüteceksin” demeye devam edecektir. Sonra da ekler “Sen zaten beni hiç dinlemezsin…” Anneler yaşınız kaç okursa olsun korumacılar, hala ben onun küçük kızıyım. Böyle aileniz sizi büyütmeyince sizin de ruhunuzun bir tarafı hep çocuk kalıyor. Maske demişken hepimiz maskeyi reel anlamda takmasak da ruh durumumuzu ayna gibi yansıtan yüzümüzü bazen maskelemeye çalışmıyor muyuz? Mutsuzluğumuzu ya da mutluluğumuzu sakladığımız olmuyor mu? Oluyor, olmuyor dersek yalan olur.


Siz sevgili okurum, artık yüzünüze maske takmaktan vazgeçmişsiniz. Mutsuzum diyorsunuz. Her şey bitti artık mutlu olamayız diye düşünüyorsunuz. Hatta eşinize karşı sevginiz azalmış gibi hissediyorsunuz. Evliliğinizden, eşinizden yorulmuşsunuz. Sadece siz yorgun değilsiniz, eşiniz de yorulmuş olmalı. Yoksa iki çocuk annesi kadın bu kadar zaman zarfında bu hale gelmezdi. Eşiniz kendi iç dünyasında mutsuz, kendisiyle mücadelede içinde ki bu mücadeleyi yenemeyince de intiharlara kalkışıyor. Yazık, insanın bu halini bile bile bir doktora gözükmekten kaçınması eğitim almış bir kadının yapacağı bir şey olmamalı. Psikiyatristlere ya da psikologlara gitmek için deli olmak gerekmiyor. Deşarj olmak için bile gidilebilir. Bir yabancıya anlatmak her zaman daha kolay, üstelik yararı olacaktı ama kaçınmış. Birçok yazımda ifade etmiştim, insan yaşamda en çok kendisiyle mücadele eder diye. İnsan kendi annesinden doğmakla kalmaz, kendini kendinden de zaman zaman doğuracaktır. Bu kendini doğurmak tabii ki sancılı olur. Her doğum kolay olmaz, bazısı kolay bazısı zor olur. Kendini doğuramayan kişi içindeki sıkıntılarıyla yaşamın içinde kıvranır durur. Bu doğumları gerçekleştirmek sorunların tespitiyle gerçekleşebilir. Bunun için kişinin kendini yönetebilmesi, kararlar alabilecek potansiyelde olması gerekir. Kişiler daha çocukluktan kendisine güvenilerek, inanılarak büyütülürlerse, sen her şeyi yapabilirsin diyerek hayata teşvik edilirlerse yaşamdaki sorunları çözebilme yeteneğini de kazanarak kendi hayatlarını kolayca taşıyabilirler. Hayatı taşımak, yaşamına sahip çıkıp mutlu olmak, insanın kendinden, hayatından, evliliğinden, eşinden mutluluk duymasıyla doğru orantılıdır. Bir insan çocukluğunda baskıyla büyüyebilir, öyle biri ile evlenir ki ona ruhen özgürlük verir, ondan korkmaz ama sayar işte böyle olduğunda kişi kendinden yükselebilir. Eşiniz niye kendinde yükselememiş? Benim gördüğüm sadece ailesinin korumacı tavrı sebep değil, evlendiğinde eşinin üzerinde kurduğu baskının da bu durumda büyük katkısı var diye görüyorum. Siz hiç üzerinize alınmamışsınız ama siz eşinizle mutsuzsunuz ya o da sizinle evli olmaktan dolayı mutsuz. Bu mutsuz hali daha çok sizinle alakalı. Çünkü bu ülkede çalışmayan onca kadın var. İnsan kendi yeterliliğine inanıyorsa çalışmıyorum diyerek bunalımlara girmez. Duruma çözüm üretir. Eğitimli düşünebilen bir kadının yapacağı bu olurdu. Kendiyle, eşiyle sorunu olan bir kadın ise bu durumların içinde kalıp kıvranır, intiharın çözüm olacağını düşünme durumuna gelebilir. Yazdıklarınızda şuraya takıldım; hani demişsiniz ya evde kendimi sadece televizyon seyrederken buluyorum diye bu durum eşiniz için de böyle olmalı. Aranızda bir iletişim, birbirine ulaşamama sorunu olmalı. İkinizin de sadece gölgeleri evde geziniyor ya da televizyon izliyor olmalı. Birbirinizden uzaksınız. Birbirinizden uzak durarak, ayrışarak sorunlarınızı çözemezsiniz. Eşinize yakın davranmalısınız. Bakın eşinizin sadece kendisiyle sorunu olsa davranışı nasıl olur biliyor musunuz? Size sığınır; yakınlaşarak, şefkat, ilgi arayışına girer. Eşinizin yaptığı gibi sizi suçlayan tavırlarda olmaz. O nedenle size eşinize kulak verin, onu dinleyin, söylediklerini anlamaya çalışın diyeceğim. Mutlaka sözlerinin içinde sorun ettikleri vardır. Kadınlar sorunlarını muhakkak dile getiriler. Zaten eşiniz de dile getirmiş. Ailen ve sen hayatımı mahvettiniz demesi size hiç mi bir şey ifade etmedi? Ondan belki fazla beklentiye düşmüş olabilir misiniz? Evet, bir mali müşavir olarak ortak yaşamınıza katkıda bulunabilirdi ama her kadın iş kadını olunca mutlu olmayabilir. Bazı kadınlar evinde mutlu olur; çocuklarına bakarak, eviyle, eşiyle ilgilenerek eşinin, kadınlığının keyfini çıkarmayı tercih edebilir. Hayata bakışı maddi olmayan bir kadın olmalı eşiniz, öyle olsaydı ne yapar eder çalışma hayatına bir şekilde dönerdi. Dönmemiş, çocuklarına anne olmak istemiş. Onun yaşam algısı size uymuyor olsa bile onu öyle kabul etmeyi deneseniz, beklentilerinizi ortadan kaldırıp ona beklentilerinizi hissettirmeseniz yaşam onun için zamanla kolaylaşabilirdi. Sanırım bunu yapamadınız. Bu tutumunuzu bundan sonra değiştirmeye başarabilirseniz eşinizde bir müddet sonra değişmeye başlayabilir. Bu tamamen sizin samimiyetinizle olabilir, hemen anında değil belki ama zaman çok şeye muktedirdir. Şefkatle yaklaşmayı başarabilirseniz bunalımlara girmeyecek, intiharlara kalkışmayacak, ruhundaki yaralar zamanla geçecektir. Sizin için de kolay değil, durumunuzu anlayabiliyorum. Bu zamanda bir ailenin tek kişinin maaşıyla yaşamı idame ettirmeye çalışması ancak çok şeyden feragat etmekle mümkün olabilir. Fakat evliliğinizin istikbali buna bağlıysa yapacağınız tek bir şey kalır; onu olduğu gibi kabul etmek, sevmek, saymak, onaylamak. En nankör iştir ev kadını olmak, yaparsın yaparsın bir saat sonra her yer dağılabilir, onca emek verdiğiniz yemek beş dakikada yenip tükenir. Hem nankördür hem de maaşı olmayan tek iştir. Bunu görün, takdir edin isterim. Kadınlar duygusal canlılardır, sevgiyle, ilgiyle, ruhları beslenir. Tıpkı bir çiçek gibi güneş almamış eşiniz, su vermemiş olmalısınız. Yerini sevmemiş, onun yerini değiştirmeli, onunla konuşarak, ona dokunarak yeşertmelisiniz. Bunu başarabilirsiniz. Eğer eşinizi kendi haline bırakırsanız eşiniz belki birkaç sene sonra kendiliğinden ben çalışacağım diyecektir. Çocukları olan kadınların kendine yarattıkları dünyadan çıkıp kendileri için bir şey yapabilmeleri biraz zaman alabilir. Ona siz bir terapiste giderek örnek olabilir, hayata karşı duruşunu değiştirmesinde adım atmasını sağlayabilirsiniz. İki çocuğu olan bir erkeğin yapabilecekleri varken evliliğini sevgiyle, ilgiyle kurtarabilecekken kurtarmayı değil boşanmayı düşünmesini çok erken buluyorum. Çocuklar küçükken boşanmak çocukları eksik bırakmak demektir. Hayat kaçmaz ille boşanmak isterseniz biraz sabretmelisiniz. Boşanmak kolay bir şey sanıyorsunuz, haklı nedenleriniz yoksa elinizden geleni yapmadıysanız değil. Önce elinizden geleni yapmanızı öneririm. Şimdi eşinize biraz farklı bakın; mesela sevgiyle, mesela karşınızdaki kadını bir ev kadını anne olarak değil kadın olduğunu hatırlayarak bakın. Sevgi vermediğiniz hiçbir kadın size çiçek açmaz.


Sevgiler sevgili okurlarıma...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.