"Çok yoruldum gücüm kalmadı"

Ben çok ama çok ama çok mutsuzum. 15 yaşında 1 evlilik yaptım, evlendiğim adam alkol ve uyuşturucu bağımlısıydı. 13 yıl boyunca işkence gördüm bu adamdan. 2 oğlum var ve bırakıp gitmek zorunda kaldım. Üvey annem olduğundan babam da kapısını açmadı bana. Kocam gelir bela olur ve iki kızı daha varmış onlara zarar verir diye. Kadın sığınma evine gittim. Boşandım, aradan 4 yıl geçti ama ben hiç iyi değilim. Sorunlarımı tek tek yazsam, başıma gelenleri... Çok isterdim bir yol bulmak çünkü çok yoruldum ben, gücüm kalmadı. 32 yaşındayım ve ölümü düşünür oldum. Bana bir yol gösterin, ben o yolu bulamıyorum. Ben 10 yaşındayken annemle babam ayrıldılar. Aslında ayrılmış olmaları çok doğru bir karardı çünkü benim öz annem, üvey anneden daha da beterdi. Annemin beni bir kere bile sevdiğini hatırlamıyorum. Annem hep biz döverdi. Bir de abim var tabii benden 1 yaş büyük abim daha sessiz, sakin bir çocuktu. Bense biraz daha deli dolu annemin dövmelerine rağmen anneme çok düşkündüm. Annem yaramazlık yapınca biz odaya kapatır saatlerce açmazdı kapıyı, tuvaletimiz gelse bile… Annem döverdi kemerle, hortumla. Ne bileyim, dedim ya sevgi görmedim annemden. Babamsa şehir dışına çıkardı işleri gereği ve bizim bu şekilde şiddet gördüğümüzü bilmezdi çünkü korkumuzdan söyleyemezdik. Annemle babam ayrıldığında ben gerçekten psikolojik sorunlar yaşıyordum. Hatırlıyorum evimize misafir gelirdi, onların canını yakmak isterdim. Annem gittikten sonra ben babaannemle dedemin yanında bir süre kaldım. Babaannemle dedemi çok seviyordum. Çocuktum ya onların sevgisi beni mutlu ediyordu. Hatta bir şiirim var o anılarımla alakalı…


Küçük bir kızdım ben...

Zaman zaman yaramazlıklar yapan

Bazen şımaran bazense herkesi kızdıran

Sokakta özgürce oyunlar oynayan

Düşerdim kimi zaman

Canım acısa da...

Ertesi günün hayaliyle uyurdum


Çocuktum ben...

Dedemin akşam bana getireceği

Çikolatanın hevesiyle

Yedirirlerdi bana

Sevmediğim yemekleri


Babaannem zaten hiç kıyamazdı ki bana

Annemin olmamasından daha bir titrerdi üstüme

Hep gizli gizli ağlardım

Özellikle parka gittiğimde


Salıncağa oturduğumda sallayanım olmazdı hiç

Bilirdi babaannem o yüzden daha bir farklı severdi beni…

Ben yalnızlığı küçükken öğrenmiştim zaten

Hep büyümek bir an önce büyümek isterdim

Ama bilemedim

Büyüyünce dertlerinde büyüyeceğini


İnsan kanayan dizlerini özler mi?

Ben özledim...

Keşke çocuk kalabilseydim...


Lise 2’ye kadar okudum ve sonra malum evlilik başıma geldi. 13 yıl süren evliliğim boyunca hiç mutlu olmadım ama hep mutlu olabilmek için çabaladım mücadele ettim... Eşim alkol ve uyuşturucu bağımlısı, her içtiğinde gelip beni sabaha kadar sabah gelse akşama kadar döverdi. Tabii birkaç kere fırsat bulup şikâyette bulundum. Son senelerde artık yaşım büyümüş ve o kadar acıyı kaldıramaz olmuştum ki ne ailesi ne de ben durduramadık bu alışkanlığını. Annesi felç geçirdi o dönem, bu da hem benim şikâyetlerimin birikimi hem de ufak tefek kendi suçlarından cezaevine girdi. Annesini benim yanıma getirdiler ben tam 3 yıl boyunca annesine baktım, altını temizledim, 150 kiloydu belimde fıtık oldu bu sebepten ama ben Allah rızası için dedim hep. Aslında eşim cezaevine girdiğinde ilk görüşüne gittim ve “Seni affediyorum. Burada düşün bize neler yaptığını, temizlen, arın ve yeni bir sayfa açalım çıktığında” dedim. “Tamam” dedi ve ben tam 1.5 yıl boyunca bir gün olsun tek bir görüşünü kaçırmadan gittim. Her gittiğimde para yatırdım. Tabii paramız yok, felçli kaynanamın maaşıyla geçiniyorduk ama ben onun ailesini kapı kapı gezip her hafta kimden ne aldıysam üstüne koyup görüşüne gidip para yatırıyordum. Öyle böyle geçti ve eşimi açık cezaevine 1.5 yıl sonra aldılar. Eve 1 haftalık izne geldi ve firar etti, tam 6 ay evde saklandı. 6 ay boyunca yediğim dayakların, işkencelerin haddi hesabı yoktu. Her dayak yediğimde bu sefer öleceğim diye düşünüyordum çünkü hiç bıkmadan, usanmadan, yorulmadan dövmeye devam ediyordu. Canımın acısından sesimi çıkardığımda daha fazla vuruyordu ve karar vermiştim artık çıkıp gidecektim o evden. Bekledim, biliyordum bir gün yine cezaevine gireceğini nitekim de öyle oldu, 6 ay sonra gelip evden aldılar. Ben aylarca düşündüm ne yaparım, ne yapmalıyım diye çünkü o adamdan çok korkuyordum. Psikoloğa gittim doğru karar verebilmek için çünkü iki evlâdım vardı ve onlara çok düşkündüm onlardan başka kimsem yoktu ki... Eşimin cezaevinden çıkmasına yakın babamı aradım; “Baba ben çocuklarımı alıp sana geleceğim” diye, babam “Üvey annen kabul etmez çocukları” deyince ben de “O zaman ben geleyim” dedim. Babam da “Gelemezsin, o adamla uğraşamam” dedi. “Bu evde öleceğim baba” dedim, “Ölüyorsan öl” dedi ve kapattım telefonu. Abimi aradım, o da bana “Öldür eşini, içerde biz sana bakarız” deyince anladım, benim kimsem yokmuş...


Vakit gelmişti ve evden çıktım ve çıktığımda kendime bir söz verdim asla kimsenin mezesi, asla kimsenin kullanacağı ucuz bir kadın olmayacağım ve bugün yüzüme kapanan kapılar bir gün açılacak fakat ben girmeyeceğim diye... Kadın sığınma evine yerleştim, 6 ay kadar kaldım orada ve kimseyle görüşmedim. İşe girdim çalıştım, sonra duydum ki eşim çıkmış beni arıyor, çok korktum ve başka bir şehirdeki hem çocukluk arkadaşım hem de kuzenimi aradım. Kuzenim evli, benden 3 yaş büyük genç bir kadın ama kalbi güzel biridir. Aramamla “Gel” demesi bir oldu ve ona gittim tabii evli ben de artık duldum kocası gelince çok rahatsız oluyordum, tek bir küçücük bir şey bile beni yıkardı. Kimse adamda da suç bulmaz hepten lekelenirdim. Benim bu şehirde olmam da bana göre doğru değildi aslen memleketimiz burasıydı çünkü. Biri görse babama dese “Ben kızımı gönderdim, ben yaptım, korudum, kolladım” diyecekti, kendini temize çıkaracaktı ve ben orada da duramazdım. Kuzenimin eşi yakın bir şehirdeydi ve oradaki tanıdık aracılığıyla işe girip birikmiş paramla ev tuttum ve işte o zaman kendimi yapayalnız, kimsesiz hiç bilmediğim bir şehirde ürkek ve savunmasız hissetmiştim.


Bir dekorasyon işinde işe başladım. O kadar hırslıydım ki öğrenmek, başarmak ve işimi teşekkürlü bir şekilde bitirmek istiyordum. Kendimi işe verdim, çok çalıştım. Çalıştığım yerde iki kardeş ortaklardı. Biri evli diğeri bekârdı. Bekâr olanın bana karşı bir şeyler hissettiğini görüyordum aslında ben de o kadar büyük bir boşluktayım ki tutunacak belki de dal arıyordum ya da bilmiyorum ama birini sevmek ve güvenmek istiyordum. Çalıştığım işe girdiğim o sene inşaat fuarı açıldı ve bizim firmada fuara katıldı. Ben fuarda dış cephe işi aldım bağımsız olarak yapacaktım çünkü çalıştığım yerin fazlaca kalemi olduğu için dış cephe işine girmiyorlardı. Bana “Yapabilirsen al bu işi, kâr falan da istemiyoruz. Sen yap” dediler ve aldım. O kadar mutluydum ki sabahlara kadar bu işi araştırıp nasıl en iyisini yapabilirim diye uğraşıyordum. Dış cephe işleri almaya devam ettim. Kazandığım paraya hiç dokunmadan çalıştığım yere verdim dedim ki sizinle yüzdelik ortağım. Böyle böyle işler toplayarak yine aldığım büyük bir işle onlarla yarı yarıya ortak olmuştum. Artık kazanıyordum, mutluydum, başarıyordum çünkü ama bir hedefim vardı benim kendi işimi açmak, tek olmak. Bu arada ortağımla da artık sevgili olmuştuk. O kadar iyi davranıyordu ki bana o da parayı seven topluluklardan değildi görüyordum.


Bazen tartışıyorduk ve ne olursa olsun mutlaka gönlümü alıyordu. Bir kere bile olsun dövmek, vurmak, hakaret etmek gibi şeylerde bulunmadı. Gerçekten sevmeye başladım, güvendim. Tabii bu arada anlattığım bu şeyler hayat mücadelem. Bir de içimdeki fırtınaları anlatamam. Çocuklarımın özlemi içimi yakıyordu. Bu yangını anlatabilmem mümkün değil... Bazen rüyamda görüyordum; bağırarak, ağlayarak kalkıyordum, bir daha uyuyamıyordum. Sabah işe gidene kadar hatta yolda bile gözyaşlarımı tutamadığım zamanlar oluyordu ama kendimi sürekli bastırmaya çalıştım. Çünkü bu şekilde güçsüz olursam başaramayacaktım. Yüzüm gözüm şiş işe gittiğimde müşteriler bile soğuk bir hava alıyorlardı, bazen iş kaybına sebep oluyordu bu durum ama o yangını söndürebilmek mümkün mü?


Anneler Günü’ydü, evden ayrıldığımdan beri çocuklarımı sesini bile duymamıştım ve cesaretimi toplayıp aradım onları, telefonu eşim açtı; “Seni öldüreceğim, sen yaşamayacaksın. Bir gün elbet bulacağım seni” diyerek tehditler savurdu. Çocuklarımı istedim; tabii baba böyle derse çocuklar ne diyebilirdi ki? Büyük oğlum aldı telefonu ve bana hakaret, küfür etti, konuşamadım. Telefonu kapattım, 2 gün boyunca hiç susmadan ağladığımı biliyorum. İşe gitmedim ve kimseyle de görüşmek istemedim. Yorulup uyuya kaldığımda ağlamaktan, tekrar uyanıp ağlıyordum. İkinci günün sonunda midemde bir ağrı hissettim. Sabaha karşı ağrıdan dayanamayıp ortağımı aradım, yetiş ölüyorum dedim. Hastaneye gittiğimde hemen sedyeye yatırdılar. Mide kanaması geçiriyormuşum. Ben hayatımda böyle bir ağrı görmedim, sedyenin üzerinde Azrail’i aradığımı hatırlıyorum. Ve ben ne yaparsam kendime yapıyormuşum da kimsenin umurunda değilmiş. Ben ölümlerden dönerken yanımda daha 1 yılını bile tamamlamadığı bir yabancıya tutunurken, canım bildiklerimin meğerse evlerinde besledikleri bir kedi, köpek kadar bile değerimin olmadığını anladım, inandım, kabul ettim...


Benim acılarımla barışmam gerekliydi yoksa hayata tutunamayacak kadar savunmasız biriydim. Tıpkı parkta salıncakta oturup beni birinin sallanmasını bekleyen, öyle boş boş salıncakta oturup sonra evine boynu bükük dönen halim gibiydi hallerim...


Yeşim Tijen’in cevabı:

İnsan yalnız diğer insanlarla mı arkadaş olur sanıyorsunuz? Acılarıyla da bir zaman sonra arkadaş olur hatta güzel günler gelmişse onları unutur bile yavrum. Aklına geldiğinde “Bu acıları nasıl yaşamışım nasıl dayanmışım?” der. Sanki kendi yaşamamış gibi… Çünkü hayat daima ileriye akar, geriye aktığı görülmemiştir. Siz de ileriye bakmalısınız ta ileriye çok ileriye ama aklınız geride bıraktığınız çocuklarınızda… Dolayısıyla geçmişten kurtulamıyorsunuz. Çocuklarınız sorun yumağı babanın yanında ona yeniden bulaşmak istemiyorsunuz sizi öldürebilir. Çok çok haklısınız. Kendinizi korumalısınız. O çocukların size bugün kızıyor olsalar da yarın ihtiyaçları olacak aklınızla hareket etmeye devam etmeli zamanını beklemelisiniz. Artık parkta salıncaktaki o küçük boynu bükük kız değilsiniz yavrum çok şeyler yaşamış acıdan çok genç yaşlarda geçmiş ama yaşadıklarına rağmen kendi kendine ayağa kalkmayı başarabilmiş genç bir kadınsınız.


Yaşadıklarınıza rağmen hayata kafa tutmayı bilmek, yaşadıklarını alt edebilmek bunlar diğer sizin durumunuzdaki şiddet gören kadınlara örnek olsun. Kadın eğer isterse aklını kullanmayı becerilerini ortaya çıkarmayı başarabilirse hiçbir hayat çözümsüz değildir. Hep dediğim gibi çözüm insanın kendisindedir, aklındadır. Siz bunun en güzel örneğisiniz. Kadının fendi hayatı yaşadıklarını yendi diyebilir miyiz? Başka ne deriz? Bence acı insanı rezil de der vezir de diyebiliriz. Bu başardıklarınızla beni mutlu ettiniz. Bu güzel başarılı kadın mutsuz ama… Nasıl mutsuz olmasın? O bir anne sevgili okurlarım… Çocukları için yanan, kavrulan onları özleyen ama onlara gidemeyen bir anne… Nasıl gitsin? Eski eşi onu öldürebilir. Bunun çokça örneğini görmüyor muyuz hala?


Kadın gerektiği kadar korunamıyor maalesef kadın şiddet görüyorsa devlet daha ciddi tedbirler alarak kadının yanında olmak zorundadır ama ne yazık ki bunu göremiyoruz. Peki, bu revamı ona? Hayır, kızım hiçbir anne çocuklarından ayrı düşmemeli. Siz annenizin sizleri bırakıp gitmesiyle annesiz büyümenin sancılarını yaşamış bir kadınsınız onlara en uygun olan zamanda yeniden eminim kavuşacak kendinizi anlatacak yaralarınızı saracaksınız.


Bana gönderdiğiniz mailde duygu dolu çok şefkatli bir kadın gördüm. Bu şefkatli kadın, o mağdur çocuklarını her yönüyle iyileştirecek hem duygulu hem akıllı bunun ikisinin bir arada olduğu kadın herkese her şeye iyi gelir. Kendinize bunca başardıklarınızı görüp önce siz inanmalısınız yavrum ama o inanç yok sanki yazdıklarınızda…


Çocuklarınız babalarıyla kaldıkları için onun etkisinde bu çok normal. Buna rağmen… Babalarının nasıl bir adam olduğunu eminim biliyorlardır. Bugün 5 yaşındaki çocuk bile birçok şeyi anlayacak kapasitede bunu bilerek çocuklarınızdan ümidinizi asla kaybetmeyin diyeceğim. Sizin yapacağınız şey sabırla uygun zamanı beklemek. Bir şekilde onlardan haber almalı ne halde olduklarını bilmelisiniz ve bir avukatla görüşerek ondan neler yapabileceğinize dair bilgi almalısınız. Belki de bunu yapmışsınızdır. Yazmamışsınız.


Velayetlerini almanız konusunu da sormalı ona göre adımlarınızı atmalısınız. Önceliğiniz kendinizi sağlam tutmak ve mantığı elden bırakmadan yapabileceklerinizi yapmaya çalışmak olmalı. Çocuklarınıza yine telefonlar açın sizin onları unuttuğunuzu düşünmesinler size küfür de etseler onları sevdiğinizi söyleyin aklınızın onlarda olduğunu söyleyin çocuklarınız çabalarınızı hissetsin. Eski Türk filmleri gibi vallahi onları kısa bir an için bile olsa görmeye çalışın bu çabalar sizi ruhen zorlasa hırpalasa da bir yandan iyi gelecekler “Elimden geleni yapmaya çalışıyorum” diyeceksiniz kendinize ama mutlaka tedbiri elden bırakmadan her eyleminizi yapın.


Çocuklarınıza ulaşabilmek onları yeniden kazanmak için dahi olsa aklınızı kendiniz kaybetmeden yol almak zorundasınız Mevlana ne demiş biliyor musunuz yavrum “Sıkıntı yok efendiler dert insana yol gösterir” eminim siz bu güzel yüreğiniz ve aklınızla eninde sonunda çocuklarınıza kavuşacak yolu da bulacaksınız yavrum sabırlı olun kuvvetli olun. Siz iyi olun ki çocuklarınız da bugün değilse bile yarın sizin gücünüzle sevginizle daha iyi günlere ulaşabilsinler. Bu söz sizin kendinizi bırakmamanız dik durmaya devam etmeniz için bir umut olsun güzel kızım Her şey bir gün eminim daha güzel olacak. Siz bu güzelliklere layıksınız.


Sevgiler sevgili okurlarıma…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Allah yardımcısı olur inşallah
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.