Eşimin ailesiyle yaşamak çok zor
Bu mail'im size iletilecek mi, okuyacak mısınız, bilmiyorum. Ben 23 yaşındayım, 6 ay önce evlendim. Ailemin içinde şiddetle, sevgisizlikle büyümüş bir insanım. 3 yıl önce eşimle tanıştım. Eşim, dediği dedik, katı kuralları olan bir insandır. Sevdim ve büyü yapılmışçasına bağlandım. Anlaşamamamıza rağmen. Kendimi evlenmiş olarak buldum. Eşim, sevgiliyken, annesiyle birlikte yaşayacağımızı, kabul etmezsem benimle evlenemeyeceğini söyledi. Ben de birlikte yaşamayı kabul ettim. Annesi 3 çocuğunu kaybetmiş ve 26 yaşında eşi ölüp dul kalmış bir insan. O yüzden eşimin annesine bağlılığı fazla. Evlenmeden önce zorlanacağımı düşünmemiştim.
Evlendik; ilk bir hafta evde başbaşaydık. Balayına maddi durumlar yüzünden gidemedik ve çok kalabalık yaşamları var. Ev kayınvalidemin; bir şey diyemiyorum o yüzden. Annemin her gün misafiri geliyor, kimsenin de "Bunlar yeni evlendi" diye bir çekingenliği yok. Gelip gece 12’ye 1’e kadar oturuyorlar. Kimsenin beni gördüğü yok, ben sadece sabahtan akşama kadar ev işi yaparak zaman geçiriyorum. Hala düğün borçlarımızı ödüyoruz. Dışarıya da fazla çıkamıyoruz. Üstelik zor durumda olmamıza rağmen annem eşimden para da istiyor, ayın sonu gelmiyor. Maddi yandan bir şikayetim yok, eşimi gerçekten çok seviyorum ve başbaşayken o kadar mutlu, o kadar çocuk oluyoruz ki sorunumuzun kalabalığın olduğunu anlıyorum. Ama eşim bu durumdan memnun. Annem yetmezmiş gibi, evlendikten bir ay sonra eve eşimin ölen ablasının oğlu yerleşti. Kocamdan daha dağınık, arkasını topluyorum; kocamla iki dakika yalnız kalsam hemen "Dayı!" diye geliyor. Onunla yaşamak istemediğimi söyledim eşime ama tabii sonuç değişmedi. "Ölen ablamın oğlu, dışarı mı atayım?" dedi. Oysa çocuğun babası var, başka bir kadınla evli, aslında çocuğun babasının yanında kalmama sebebi, babasının her isteğini yapmaması ve babasının yanında çalışmak istememesi. 14 yaşında, ergen ve annem ve görümcem hep şımartmış, ne istediyse alıp eline vermişler. Haliyle babasının yanında yaşamak istemiyor ve ben çocuğun bizimle yaşamak istediğini sonradan öğreniyorum. Gelip bana "Ben artık burada yaşayacağım" dedi. Ne annem ne eşim bana gelip bu durumdan bahsedip fikrimi almadı. Normal bir durummuş gibi görünüyor; üstelik evde annem görümcemin çocuğuna da bakıyor. Ev 2+1, çok da büyük olmayan bir ev. Alt katta eltimler, bir iki sokak ileride görümcem yaşıyor. Her sabah-akşam eltimlerle birlikte yemek yiyoruz, aynı evde kalsak daha iyi. Annem yemek yapmama falan karışmıyor, sağ olsun. Ama benim evle ilgili hiçbir fikrim yok, daha ilk aydan annem yatak odama yatağıma serdiğim örtüye karıştı. Kendince zevkleri olan bir insan, o istemezse o eve hiçbir şey yapılamaz. Eve gelecek misafirleri, gelmelerine yakın öğreniyorum; onlara hizmet, hürmet...
Ben cana yakın, patavatsız bir kişiliğim. Annemin hoşuna gitmeyen bir kelime söylersem beni çocuk gibi uyarıyor. Ben tesettürlü bir insanım; yazın 30 derece sıcaklıkta evde eşimin yeğeni olduğu için kapalı dolaşmak zorunda kalıyorum terler içinde. Yorulsam da uzanamıyorum "mahrem" diye eşim uyarıyor. Yatak odama gidince de eşim kızıyor annesine ayıp oluyor, ona trip atıyorum sanar diye. Eşimin annesi kendi çocuklarından ve torunlarından başka kimseyi umursamıyor. Diğer gelini ve ben ne yapsak takdir görmüyoruz. Eşime çocuğumuz olduğunda daha başka bir oda daha büyük bir eve geçmek istediğimi söyledim. O da başka eve geçsek de yeğeninin bizimle geleceğini söyledi. Ben başka bir şehirdenim, İstanbul’dan evlendim ve burada hiç bir arkadaşım yok. Bunları kimseyle paylaşamıyorum durup durup ağlıyorum, sinir krizleri geçiriyorum ve en önemlisi eşim beni hiç anlamıyor. Ayrılsam diyorum, gidecek yerim yok, ailem kendi istediğim insanla evlendim diye "Bu eve geri dönüşün yok" dedi. Ve geri dönemem de babam huzur vermez. Bazen canıma kıymak istiyorum, günahtan korkuyorum. Üç günlük dünya, kendi ailemle kendi eşyalarımla yaşamak istiyorum. Sadece yatak odasında değil, eşimi evin her yerinde sevmek istiyorum. Evde insanlar var diye sarılmaktan vazgeçmek istemiyorum. Eşimin kafası rahat; haftada en az bir kere arkadaşlarıyla görüşüp kafa dağıtıyor. Ben bilmediğim bir şehirde bilmediğim insanlarla bana biçilen hayatı yaşıyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum Yeşim hanım. Ne yapmamı önerirsiniz, ben yanlış mı düşünüyorum, kötü bir gelin miyim? Kaynanam, çocukları ve eşi ölmesine rağmen sağlığı yerinde gayet mutlu şen şakrak bir insan, öyle bize muhtaç da değil. Böyle bir hayatım var anlayacağınız. Sizden cevap bekliyorum...
Yeşim Tijen'in cevabı:
Hayatın can damarı kadındır sevgili okurum. Bir çok kadın bundan bihaber yaşar. Hayattaki yerinden, öneminden haberi bile yoktur. Onun çünkü değeri de yoktur. Yaşanan tüm mutluluklarda onun hayal gücü ve sevmekteki profesyonelliği vardır. Erkekler kendilerini profesyonel sanabilirler, asla değiller. Profesyonel olan, tüm benliğiyle sevgiyi yaşayan, yaşatan, kadındır. Erkekler evden çıktıklarında unuturlar, kadın her daim sevmeye devam eder, özler, hayalleriyle bekler. Siz, sevgili okurum, bu sevgiyi eşinizle yeterince yaşayamamanın sıkıntısı içindesiniz ve çok haklısınız... Hayatımızın amacı, olumlu olmayı gerektirir. Sizin durumunuzda zor olsa da yapmanız gereken, bu yaşamınıza olumlu bakmak. Olumsuz bakarsanız kendinizden olursunuz. Bambaşka birini ortaya çıkarırsınız. Duygusal problemlerinize bu kadar takılı kalırsanız yaşamınızda ileri adımlar atamazsınız. Zihninizde oluşan olumsuzluklara “Sen artık dur, beni idare edemezsin!” diyerek o zihninizdeki olumsuzlukları bir kenara atmalı, hakimiyetinizi aklınıza vermelisiniz. Bakın, ne hale gelmişsiniz.
Hayata doğup geliyoruz ama bu hayatı ödül haline getirmek, işte onu biz başarıyoruz. Hayatı yaptıklarımızla biz kazanıyoruz. Garip ama böyle kim olduğumuzu, yaşadıklarımızın farkına vardığımızda anlar ve kendimizle karşılaşırız, tıpkı sizin karşılaştığınız gibi. Kendinize ne diyorsunuz? “Ben böyle bir hayat istememiştim.” Evet, kimse kayınvalideyle oturmayı istemez ama bu durum şu an değişmeyeceğine göre incinmiş yanlarınızı görüyorsunuz, biliyorsunuz, onlara sahip çıkarak kendinizi iyileştirecek olan da siz olacaksınız. Bunu görün lütfen. Aşabileceğiniz bir soruna düşünceleriniz ile yenilmeyin.
Eşiniz iyi biri, değerleri olan bir insan, siz de zaman içinde onun hayatında kendi değerinizi oluşturarak bu sıkıntılarınızdan kurtulacaksınız. İnsan herkesi, her şeyi sevebilir ama değerli bulmak bu apayrı bir durumdur. Değerli olmak için değerli hareketler yapacaksınız. Kişiliğinizi ortaya koyacaksınız. O güzel yanınız, candanlığınız, bu candanlığın yanına biraz da düşünceli hareketler eklenince o evde yerinizi bulduğunuzu göreceksiniz ama birden olmaz. Kendinizden bahsederken patavatsız olduğunuzdan bahsetmişsiniz. Düşünmeden hareket ettiğiniz, kayınvalideyle beraber oturmayı kabul etmenizle belli oluyor. Gerçekten önünü arkasını düşünseydiniz cesaret etmezdiniz. Bir şeyi yaparken de konuşurken de önünü, arkasını, yani getirisini, götürüsünü hesaplamak, düşünmek zorundasınız. "Bunu yaparsam ya da söylersem doğru mu olur, kimi kırarım, bana zararı olur mu?" diyerek adımlarınızı atmalısınız. Düşünerek hareket eden çok yıpranmaz, aksi halde çok yıpranırsınız. Kayınvalidenizden de laf işitmemiş olursunuz.
Önce buradan kendiniz için adımlar atmaya başlamalısınız. Bir sınav yaşadığınızın farkındasınız. Bu sınavdan yüzünüzün akıyla çıkmalısınız. Hayat sizin yaptıklarınızla yapmadıklarınızla kendi adaletini size bir gün mutlaka yaşatacaktır. Hiçbir özveri karşılıksız kalmaz. Emek vermeden aile olunmaz; burada en büyük emek size düşecek olsa da bu sizin tercihiniz olduğundan sizin yapacağınız tek bir şey var, o aileyle yaşamayı benimseyip, bu durumu kabullenmek ve kolaylaştırmak için kendinize alan açmak. Bu alanı nasıl açacaksınız? Bütün mesele burada; tabii kavgayla, gürültüyle değil. Kayınvalidenizle arkadaş olarak, anne-kız olmaya çalışarak, ona cephe almayarak. Acılar yaşamış ve bu acıların sayesinde çocuklarının üzerinde ipotek kurmuş bir kadın var evinizde. "Annem bizi yalnız başına büyüttü" diye düşünerek ona karşı bir hassasiyet var. Kayınvalideniz bugün baş tacı olmuşsa, bu, hayatını çocuklarına adamasından. Bu tabii ki sizin borcunuz değil. Aslına bakarsanız, bu bir borç da değil; sevmek, saymak, değerli tutmak yeterli. Burada eşiniz toplumun kendisine biçtiği rolü üstlenmiş, bunu da bir bakıma en çok ödeyen siz olacaksınız. Eşiniz kendi hayatını annesinin mutluluğu üzerine inşa etmeye devam ederse, o hayat kendi hayatı olmaktan çıkar. İleride bunun sıkıntılarını ruhsal olarak yaşayacaktır. Kendi kendine bir gün hesap vermek zorunda kalabilir.
Kayınvalidenizin yaşamdaki kayıplarına rağmen şen şakrak olması iyi bir şey, aksi halde suratı beş karış, hiç gülmeyen bir kadının suratını düzeltmeye çalışmakla uğraşırdınız. Onun mutsuzluğu sizin hayatınıza da yansırdı. Onun bu pozitif halini kendinize örnek almaya çalışın. Hayatınızı nasıl hissederseniz öyle görürsünüz. “Ay, ben bu kadınla ne yapacağım?” diyerek hayatınıza olumsuzlukla bakarsanız o kadın, sizin hayatınızda, kalbinizde taşımak istemeyeceğiniz bir yük olur. Her şey ağır olur ve üzerinize gelir. Kimse mükemmel de olmadığından olumsuz taraflarını siz ona konuşarak, rahatsızlıklarınızı dile getirerek düzelttireceksiniz. Evlilik hayatını unutalı çok uzun yıllar olmuş, koca yüzü görmemiş bir kadına, kocanızla, oğluyla baş başa kalmak veya daha yakın olmak için kendi kendinize yol açacaksınız. Yanında yavaş yavaş özgür davranarak "Annecim kocamı çok özledim, bugün bir türlü akşam olmadı" diyerek eşiniz geldiğinde kimseden çekinmeden kocanıza sarılın, çekinmeyin, sarılın, niye çekiniyorsunuz? Bu davranışınız kabul edilip alışılması için bir adım olacaktır. Ne dediniz kayınvalidenize? “Çok özledim.” Özlemek, sarılmayla cevap bulur. Ne zamana kadar içinizde sevginizi saklayacaksınız? Bu adımınızla kendiniz için bir kapı açmış olacaksınız. Aynı evde yaşamaya çalıştığınıza göre bazı utanmaları kaldıracak, kendinizi aşacak, onlara da aştıracaksınız. Bir iki tekrarınızda, yaptığınız aşırıya kaçmayan sarılmaları, el tutmaları, yanağına öpücük kondurmaları, bunları hoşgörüyle karşılamayı öğreneceklerdir. Evde bir yeğenin de olması ayrı sorun olsa da yaşamda bazı mecburiyetler vardır. Yeğen onlara bir emanet, bu gencin yanında kendiniz tesettürlü olsanız da kasmayın. Nasıl rahat ediyorsanız öyle giyinin, siz bir ailesiniz. O da ailenizin bir ferdi. Tesettürlü giyinen bir insan nasıl giyineceğini bilir, kendinizi onun varlığından dolayı kasmadan giyinin. Her taraftan kendinizi sıkışmış hissederseniz bunalıma girer, doğal olarak ağlama krizlerine girersiniz.
Yalnızlığınızdan, hiç arkadaşınız olmadığından bahsetmişsiniz. Arkadaşlık bir gereksinim ama en iyi arkadaş her daim eşiniz olsun. Bu arkadaşlık olayını zamana bırakın; çevre edindikçe arkadaşınız da olacaktır. Size nefes alacak alan açmak adına bir önerim olacak. “İsmek“ diye bir kurs var, her konuda ücretsiz olarak eğitim veriyor. Bu kurslardan sizin gitmenize razı gelecekleri bir bölüm bulun. Hem oyalanır hem kafanızı başka şeylerle meşgul etmiş olur hem kendinize bir beceri edinmiş olursunuz. Aklınıza gelebilecek her eğitim orada mevcut: Dikiş nakış, ahşap boyama, bilgisayar vs. uzatmayayım. Bir bakın, faydasını görürsünüz. Ve kitap okuyor olmanız ne güzel. Okumaya, kendinizi hayata karşı hazırlamaya devam edin; kadın bilgili olmalı, kendini aşmayı başarabilmeli, sevgili okurum. Bütün bunların hepsi, eninde sonunda aşılır. Sizin önce kendinize inanmanız ve güven kazanmanız lazım. "Ben güçlüyüm" diyebilmelisiniz. "Ben akıllıyım." Bunu diyebilmeyi başaran insan her şeyin altından kalkar. Kayınvalidenizin yanından bir gün çıkabilirsiniz de biraz her şey için eşinize ve kendinize zaman tanımalısınız. Kimseyi kötülemeden onunla dertleşin. Bu dertleşmeler onda düşünmeye yol açacaktır ama kötülemek yok. Beraber hayaller kurun, dışarı çıkamıyorsanız evinizde, odanızda bu hayallere onu da ortak edin. Eşinizle ilişkinizi güçlendirin, güvenini kazanın. Görün, bakın, olmaz zannettiğiniz neler olur hayatta... Yeter ki o ailenin gelini olmayı başarabilin. Kayın validenizin de karşı çıkacağını sanmıyorum, alt katında diğer gelini var.
Hayata daima güzel bakın, umudunuzu asla yitirmeyin. Hayat size, verdiğiniz emeklerin karşılığını mutlaka verecektir. Aynada gördüğünüz o kadına gülümseyin. O kadına deyin ki “Her şey güzel olacak” ve olacak tabii, neden olmasın? Daha çok gençsiniz, güzel günleriniz olacak. Ah, bu umut edebilmek ne güzel, seviyorum umutlu olmayı, siz de sevin.
Bu hafta bir kayınvalideyi daha yazacağım, onu okuyun, kendi kayınvalidenize şükredeceksiniz. Haydi bakalım, bundan sonra zayıf durmak, ağlamak yok. Güçlü bir kadın görmek istiyorum. Ortak yaşamınızı daha güzel idare edeceğinize inanıyorum. Siz de kendinize inanın.
Sevgiler benim sevgili okurlarım…
YORUMLAR