Bu hayata gelmeyi ben istemedim

Merhabalar,

Ben Allah’a gönülden inanan bir insanım. Bütün adımlarımı Allah’ı düşünerek atıyorum. 7 sene önce vardım bu farkındalığa ve o günden sonra hayatım alt üst oldu, hiçbir şey yolunda gitmiyor. Üzerine engel olamadığım düşüncelerimle boğuşuyorum. Bir insan nasıl olur da düşüncelerine engel olamaz? Beni olumsuz etkileyen düşüncelerle senelerce savaştım ve savaşmaya da devam ediyorum. Dışarıya nasıl bu kadar normal düşüncelere sahipmiş gibi davranıyorum bilmiyorum. Allah der ki; “Kalpler ancak beni anmakla huzur bulur” Çok doğru ama beni çok hırpaladı. Bazen gerçekten elimde olmadan aklıma gelen düşünceler dilime dökülüyor. Sonra elimde olmadan söylediklerimin üzüntüsü sarıyor etrafımı. Bu hayata gelmeyi ben istemedim. Bu yüzden ailemi suçluyorum. Annemi de çok üzdüm, sonradan özrümü diledim ama ne fayda… Dilimden döküldü bir kere... Ben bunları yaşamayı hiç istemedim. Ne cenneti ne de cehennemi… Ben hiç var olmamayı istiyorum. Bu mümkün müdür? Dersin ki elindekilerle yetinmelisin, şükretmelisin… İnanın her gün şükrediyorum. Aradaki çelişmeyi görüyor musunuz? İçimdeki savaşın sadece yüzde 1’ini okudunuz. Allah’ın bana karşı yardımlarını açık ve net bir şekilde görüyorum. Her başıma gelen olayda hissediyorum. Bütün parçalar o kadar güzel oturuyor ki yerlerine her defasında şaşkınlıktan beynim fırlayacak gibi oluyor. Düşündüklerime ve insanların bana yaptıkları yardımlara bakıyorum. Ben bunların hiçbirini hak etmiyorum! Ne iyiyi hak edecek bir şey yapıyorum ne de kötüyü… Hayatı kimseye dokunmadan geçmenin bir yolu yok mudur? Cennetle cehennemin arası yok mu?


Yeşim Tijen’in cevabı:

Senelerdir ara sıra hep aynı rüyayı görüyorum. Bir gülümsemeyle mutlu uyanıyorum. Rüyam şöyle; bir kuşun kanatlarını çırpıp havaya uçması gibi, ben de istediğim anda kollarımı kuş gibi çırpıp havalara uçuyorum. Ağaçların, evlerin üzerinden uçarak geçiyorum. Gerçek gibi... Uçmanın gücünü yaşayınca, uyandığımda bir süre neredeyse uçtuğuma inanacak oluyorum, etkileniyorum. Her sene birkaç kere bu rüyayı görüyorum. Bazı sabahlar acaba da demiyor değilim. Aklım devreye girince keşke diyorum, keşke! İnsan yaşamında sürekli aynı şeyleri duyar veya yaşarsa etkilenebiliyor. Burada mühim olan ne biliyor musunuz? Kendini yönetebilmek, aklını kullanabilmek, gerçekle rüyayı, var olanla olmayanı, doğruyla yanlışı akıl süzgecinden geçirmek. Rüyalarda uçmaya şimdi ben çoktan uçabilirim diyerek uçmaya çalışmıştım. Sonrası malum, Karacaahmet…


Cennet ve cehennemden bahsedip yok mu arası demişsiniz, işte burası; dünya. Bana göre her şey burada. Çünkü yaşam zaten elinde sopasıyla karşımızda. Yaşamak kolay bir şey değil. O, sopasıyla ara sıra bizlere dokunuyor, bazılarımıza hafif, bazılarımıza sert vuruyor, bazılarımıza da uzaktan sopasını sallıyor. “Sen anlarsın ayaklarını denk al” diyor. Bazılarına ise hiç dokunmuyor. Şanslı kullarından et bizi Yarabbim! Bütün bunları görüp bilip yine de yaşıyoruz, yaşamaya çalışıyoruz. Düşüyoruz, yara berelerimiz oluyor, onlara üflüyoruz, zaman içinde kendiliğinden geçiyor. İnsan umudu olan, düşünen, unutan, hayal kuran, değerleri, inançları olan bir canlıdır. İnsanı iyileştiren, ayakta tutan da bunlardır. Tutunduklarımızla ayakta duruyoruz.


Benim yaşımdakiler hatalarımızla, sevaplarımızla, umutlarımızla, hayallerimizle ve hayal kırıklıklarımızla yüzdük yüzdük sonuna geldik ama siz yaştakiler aklınızda soru işaretleriyle yolun başındasınız. Bilinmeyen bir denkleme bakıp duruyorsunuz, korkuyorsunuz. Bizler de öyle baktık, korktuk sonra herkes kendi yaşam formülünü üretti. Başka türlü olamazdı, korkup kaçamazdık, bir yol bulmalıydık. Kendi kendimizle boğuştuk. Korkularımızın üzerine yürüdük, siz de korka korka cesaretleneceksiniz. Korkmak yerine sorgulamalısınız. Sorgulamadan doğruları bulamazsınız. Size her sunulanı almak, kabul etmek, inanmak yerine evirip çevirmeli, yanına yöresine bakmalısınız. Benim de inandığım en büyük güç Allah, tek sığınağım da Allah. Ama biliyorum ki ben bu dünyaya geldiysem bu dünyada var olmak ve kendimden yaşama bir şeyler katmak zorundayım. En önemlisi de kendimi bilmek, bulmak, tanımak zorundayım. “Ben daha iyi bir nasıl olabilirim?” diye kendime sordum. Allah’ın kullanmamız için verdiği aklı es geçmeden yoksa yaşamanın ne anlamı var? Vur başına al ekmeğini cinsinden olmamak demek. “Niye yaşıyorum, niye geldim, ben mi istedim” demek yerine “geldiysem yaşayacağım, bizden istenen bu” demelisiniz. Nasıl yaşamak? Tabii ki kalp ve akılla…


Öyle yaparsan günah, böyle yaparsan günah… Bütün bu söylenenlere bakarak yaşamaya kalksak yaşayamayız ki! Tutsak oluruz. Hayat sadece din ile yaşanmaz, yaşanmamalı. Yaşamak biraz da özgür olmak değil midir? Yoksa yaşıyor olamazsınız, tıpkı sizinki gibi. Siz yaşamıyorsunuz sevgili okurum, birtakım düşüncelerin tutsağı olmuşsunuz. Aklınız nerede? Devre dışı kalmış… Duyduklarınızı, öğrendiklerinizi hiç sorgulamadan kendinizi feda etmişsiniz. Bu esaretten çıkabildiğinizde yaşayacaksınız. Size ne yapmışlar böyle? Yaşamaktan korkuyorsunuz, kendinize güveninizi kaybetmişsiniz. Allah hata yapanları bile bağışlayabiliyorken sizi bu kadar nasıl korkutmayı başardılar. Dinimizde bu kadar hoşgörü varken siz kendinize karşı hoşgörüsüzsünüz, insan olduğunuzu unutup mükemmeliyetçiliğin peşine düşmüşsünüz. Unuttunuz mu, mükemmel insan yok. İnsanlar hata yaparlar. Çünkü duyguları var. Suya sabuna bu yüzden dokunacaksınız, eğer Allah suya sabuna dokunmamanızı isteseydi, duyguları vermezdi. Bu duyguları verip bize kontrolü sağlamamız için bir de akıl verdi. İşte o akıl bizim en kuvvetli silahımız. Kimi doğru işler için kullanır kimi yanlış işler için kullanır. Bu da insanın kendisine kalmış. İnsan olan suya sabuna değil çamura bulaşmayacak. Yıkansa da lekesi kalır. Bu günkü halinizi aşmak için önce kendinizi bulmalısınız. Siz kimsiniz? Dinsel konuların dışında kendinizi bulmadan doğru kararlar veremezsiniz. Ben kimim? Nelerden hoşlanıyorum? Neleri yapıyor ya da yapamıyorum? Kendinizi bulduktan sonra her şey kendi yolunu bulacaktır. Bu şekilde kendi benliğinizi yok ediyorsunuz.


Ne demiş Yunus Emre; “Hiç hata yapmayan insan, hiçbir şey yapmayan insandır.” Siz böyle mi olmak istiyorsunuz? Her şeye karşı tepkisiz seyrederek mi yaşayacaksınız? O zaman insan olamazsınız ki… İnsan olarak doğup insan kalabilmeyi başarabilmek, en büyük başarı, sevap ve erdemdir. Düşünün ağaçlar; hava, su, güneş, toprak olmadan yemyeşil olup meyve verebilir mi? İnsanı da canlı kılan duygularıdır. O duyguları terbiye ettiğimizde bir ağaç gibi yeşeriyor, etrafımıza, kendimize güzellik katıyoruz. Demek ki ne yapacağız, duygularımızı kontrol etmeyi bileceğiz.


Tabii ki yaşarken birileri kırılacak, siz de kırılacaksınız. Üzüleceksiniz bunun kaçarı yok. Bazı yaşananlardan dersler çıkaracaksınız, eğriyi doğruyu ayırt edeceksiniz. Hem ağlayacak hem güleceksiniz. İkisini de yaşarken yaşamın anlamını keşfedeceksiniz. Bütün bunları yaşarken vicdanınız, ahlakınız sizle olduktan sonra yaşamak sizi korkutmasın. Çünkü vicdanı olan insanlar büyük yanlış yapamazlar. İnsan düşüncelerini kendi yaratır. Siz kendi kendinizi bu noktaya getirmişsiniz. Kendinize izin vermişsiniz yani kontrolünüzü bırakmışsınız. Şimdi de kendinizi normalleştireceksiniz çünkü insan güçlüdür. İnsan kendi düşüncelerini yine kendi düşünceleriyle öldürebilir. Yaşadığınız bir anlamda panik atak. “Allah’ım bana neler oluyor, aklımı kaçıracağım" korkusundasınız ve takıntı halindesiniz. Zihniniz sizi esaret altına almış başka bir şey düşünemiyorsunuz. Bu yüzden de dayak yemiş gibi perişansınızdır. Bu durumdan bir an önce kurtulmanız gerekiyor. Bunu da bu tarz dini konuşmaların yapıldığı ortamlardan uzak durarak yapabilirsiniz. Bilgileriniz size yeter, daha fazlasına gerek yok. Normalleştikçe o bilgileri aklınızda eleyeceksiniz. Bunu yapabilmek için de biraz daha farklı konuların konuşulduğu ortamlara girin. Daha normal bir şekilde dini yaşayan arkadaşlarınızla olun ve kendi kendinizi telkin edin; “Benim hatalarım da olacak bu gayet normal. Bu dünyaya yaşamak için geldim, yaşayacağım!” diyerek yaşamanın normal bir şey olduğunu kendinize kabul ettirin. Zihniniz bu konularla sizi dürttükçe siz hemen aklınıza başka şeyleri getirin. Zihin dinlendikçe huzur da size gelecektir, o huzuru bu yöntemle getireceksiniz. Kendinizi buldukça hayatın güzelliklerini yeniden keşfedip annenize “Niye beni doğurdun?” yerine “İyi ki beni doğurmuşsun annecim!” diyeceksiniz. Yaşamınız aydınlanacak, aklınızla zihninizi rahatlattıkça yaşamayı daha çok seveceksiniz. Bu süreçte bir psikiyatristlerden destek almanız da size yol gösterici bir adım olacaktır. Sevgiler sevgili okurum…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Mer
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.