Anne ve eş dışında her şeyim

"Yeşim hanım, 49 yaşındayım neredeyse 50 olacağım ama hala ne eşim ne de çocuklarım bana yeterince değer vermiyor. Eşim en ufak bir şeyde mesela yemeği çok ısıtmışsam, başlıyor söylenmeye. Çocuklarım da aynı haldeler. Evde anne ve eş dışında her şeyim. Bana saygı göstermiyorlar ve çok üzülüyorum. Nasıl kendimi saydırabilirim?"





Bazen yola dikeriz gözlerimizi, bazen çalmasını beklediğimiz telefona, bazen de sevdiğimiz insanın gözlerine dikeriz. Nedir aradığımız? Nasılsın, iyi misin canım diye ilgili bir sesleniş, özlemle koşa koşa geliş ve o gözlerde aradığımız sevgidir. Sizin ruhunuzdakileri onun hareketlerinde görememeniz acıtır kalbinizi, bir çiçek fidesinin toprağa dikiminde nasıl can suyuna ihtiyacı varsa toprakla bütünleşmesi için, insan için de öyle ihtiyaçtır sevgi ve ilgi, hayata daha iyi tutunabilsin diye.




Evliliklerde ilgi, sevgi nereye kaybolur, gider, herkes merak eder, değil mi? Tabi bunun birçok nedeni var. Bazılarını paylaşalım isterseniz. Kendinizi unutup karşınızdakine hep sen, sen, deyip, onu göklere çıkarıp kendinizi hiçe saydığınızda sizi siz yapan özelliklerinizi yok edip, hep verdikçe ve böylece hep almaya alıştırıp karşınızdakine kendinizi hiç gibi gösterirsiniz. Oysa sizin de bir değeriniz var, önemsedikleriniz, kızdıklarınız ve mutlu olduklarınız. Bunları hep ikinci plana at at, sonra ne olur? Siz yok sayılırsınız. Beklersiniz ki sizi görsün, biraz da o bir şeyler yapsın. Yok yapmaz, öyle alıştırmışsınızdır. Bu bütün insan ilişkileri için böyledir. Bir diğeri de susmak kabullenmektir. Bazı insanlar karşısındaki anlasın ister ya da kavga çıkmasın ister, ayıp olur der susar. Hakkını aramayı bilmez. Bu onun suçu mudur? Hayır, yetiştiriliş şeklinden kaynaklanır. Bir dönem var ki o benim de içinde olduğum dönem. Ayıplarla büyüdük, terbiyeyle terbiye edildi bizim nesil, cevap vermenin, konuşmanın ayıp olarak öğretildiği bir nesil. Her şeyi ayıp bilen insanların sonradan haksızlıklara karşı gelmesi, kendini koruyabilmesi, kabuğundan çıkması hiç de kolay olmuyor. Gerçekleri görüp fark etse bile kendi kendiyle savaşması gerekiyor. Bazen bunu yapamıyor ve acı çekip daha da siniyor. Halbuki kavga etmek de iyi gelir evliliğe, hem de susmaktan daha çok, kavganın peşinden özlemle barışılır, daha bir aşkla.




Sevgi ufacık şeylerde gizlidir. Beraberce yemek yerken “Bu yemek çok sıcak ya, bu kadar ısıtılır mı?” demek yerine; “Canım ne kadar da güzel olmuş, çok sıcak ama bayıldım” denmesi, bir iş yapıyorken “Hadi canım çok yoruldun biraz dinlen” diyerek sarılmak, hasta olduğunda sıcak bir çorba hazırlamak için mutfağı alt üst etmiş olsanız da, onu hazırlamak için harcadığınız emek, beraberce yolda el ele yürürken o eli daha sıkı kavrayıp tutmanız yanınızdaki insanı da mutlu eder. Ne kadar küçük şeyler değil mi? Ne yazık ki insanlar bunları esirgiyor birbirinden. Hayat geçtiğinde, eskiden önemsiz bulup yapmaktan kaçındığı birçok şey pişmanlık oluyor ileriki zamanlarda. Şu bir gerçek ki kimseye zorla sevgiyi yükleyemezsiniz. Ne kadar hissediyorsa o kadar verecektir, ama kendinizi önemli ve değerli kılmak elinizde. Yok sayılmamak için önce siz varlığınıza sahip çıkacaksınız davranışlarınızla.




Bu saatten sonra ne değişir hayatınızda? Çok bir şey değişmez. Onları alıp karşınıza bir bir içinizdekileri dökseniz de, bir süre özenli davransalar da sonra yine çark aynı şekilde dönecektir. Alışmışlar almaya, nedeni bu. Sizi sevmiyorlar mı? Mutlaka seviyorlar kendilerince. Sevgisizlikten değil, sizin kendinizi yok saymanızdan, isyan etmemenizden susmalarınızdan böyle olmuş. Ne susarak ne de çok konuşarak bir yere varılabilir. İnsan ayarını kendi bulacak yaşamında. Her şeyin sizin için güzel olması dileğiyle, sevgiler…


MASAL BU YA




Bahçemde bir kuyu,


Kuyu ağzına kadar pekilerle dolu.


Söyleyemediklerimi, hayır diyemediklerimi,


Bir bir attım içine.


Önce gülümseyerek attım pekileri.


Pekiler iyi niyet dolu,


Sonra da sabır çekerek pekiler isyan dolu,


Gözyaşı dolu,


Sessiz kalışlarımdan kabullenişlerimden


Umutlarım bile yorgun.


İnsan kendinin hem en iyi dostu hem de beklemediği düşmanı.


Zaman zaman sorgulamalı,


Acı çekmekten korkmadan,


Bir bir hesaplarını almalı kendine,


Yenilmekten korkmadan.


Kim öğretti pekileri?


Sordum bende.


Bana değil, git çocukluğuna sor dedim kendime.


Çocukluk, kaybettiğimiz özgürlüğümüz,


Çocukluk, ruhumuzdaki iskelet.


Üşenmedim ta çocukluğuma gittim.


Küçücük bir kız ağlıyordu,


İki yandan örgülü kızıl saçlarıyla baktı bana.


Eğildim, sordum ona.


Neyin var? Niye bu gözyaşları diye.


Burnunu çeke çeke konuşmak isterken sustu.


Güzel yüzünden süzülürken gözyaşları,


Anlatıyordu, kendi söylemese de gözleri.


Cevap veremedi, susmayı öğretmişlerdi.


Döndüm kuyunun başına.


Zamanı gelmişti.


Tanrıdan bir dilek diledim.


Masallardaki gibi kabul olur muydu dileğim?


Gözlerimi kapadım.


Yok olmalarını diledim.


Kapağını açtım kuyunun,


Ardından korksam da gözlerimi.


Pekiler yoktu.


Hepsi de birden sonunda gitmişti.


Masal bu ya!


Bengi suyla doluydu kuyu.


Eğildim bir baktım bengi suya,


Küçük kız ordaydı ve bana gülümsüyordu.


Ben de güldüm içimden taşan mutlulukla,


Seyretmek istedim çocukluğumu,


Mutluydu küçük kız artık ne de olsa.


Küçüklüğüme el sallayarak kapadım kuyunun kapağını.


Bahçemde gezindi ruhum mutlu mutlu,


Evime doğru yürüdüm,


Ağaçlar çiçek açmıştı yeniden.


Başımı gökyüzüne kaldırıp Allah’a şükrettim.


Bahar mı geliyordu yoksa?


***



Çözemediğiniz sorunlarınızı yazın, Yeşim Tijen size önerilerde bulunsun. Yeşim'le Hayat Bilgisi her zaman sizin yanınızda...

İşte sorularınızı gönderebileceğiniz adres: yesimilehayatbilgisi@gmail.com

Twitter: @yesimtijen


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir yine güzel bir yorum sanki beni anlatıyor ))))
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.