Kimlik
En sevdiğim - ve sanırım en iyi becerdiğim - kimliğim ‘annelik’ olanı. Becermek diyorum çünkü şehir hayatındaki hızlı akış, birçok ikili ilişkinin içselliğini dibe itiyor. Halbuki bir çocukla gözgöze gelince, annenin yüreğinde şimşekler çakıyor. Bütün algılar, nefesin ritmi, bedenin duruşu o gözlerdeki ışığa göre şekilleniyor. Derinden ve kendiliğinden büyüyen bu ikili ilişki türünün müthiş bir kabuğu var; yargılanamıyor. Araya kimse giremiyor, o görünmez bağı kimse ne yaparsa yapsın yıpratamıyor; içi temizse, olan biten kalptense kimse kopartamıyor. Bir tek organik ebeveyn olmaktan bahsetmiyorum, o gözlerdeki ışıkla ilişki kurmuş her türlü ilişki, sanki evren tarafından kutsanıyor…
Bir de fotoğrafçı kimliğim var; bayılıyorum. Hem dolu, hem eğlenceli hem de üretken tarafımı uyanık tutan kimlik. Öyle kareler, öyle insanlar görüyorum ki, deklanşörden baktığımda çok daha net çıkıyorlar. Sanki elimde bir rontgen aleti, gözlerine baktığımda , ışık onlara vurduğunda şeffaf bir şekilde kalplerini açıyorlar bana. Ne kadar az kare çektiysem, o kadar içinde oluyorum ortamın. Ne kadar içindeysem, o kadar düzenleme gerektirmiyor kareler. Bir fotoğrafçı olarak dolaştığımda, kafamda kocaman bir aynayla dolaşıyor hissim var; karşımda kim varsa, ayna tutup anlatasım var.
Bu iki kimlik birbiriyle çakıştığında zorlanıyorum. Artık seyahatlere büyük fotoğraf makinamla gitmeyi bıraktım. İki sene evvel bir gösterisinde Leo yanıma gelip beni uyandıran soruyu sordu; ‘Anne gösteriyi seyretmeye mi geldin yoksa fotoğraf çekmeye mi?‘. Utancımdan makineyi nereye koyacağımı şaşırıp, 'seyretmeye' diyiverdim. Ama annesinin her gösteride ona bakmayıp bir makine arkasından izlemesi, belli ki onda kaygı yaratmıştı. Bana çok şey öğretti; o günden sonra çok daha dikkatli oldum. Ama o kimlik çatışması hep ikilem yaratıp durur. Annelik olanı çok daha rahat ve akıcı gelir, fotoğrafçıyı bastırır…
Dost kimliğim var; arkadaş diyemiyorum çünkü arkadaşlık sıfatı içinde yüzeysellik istiyor; bu ara masaya oturdum mu, dibine kadar inesim var. Bir tek dostlarla oturmaya çalışıyorum… Duyup, anlayıp, uzaklaşabilip pat diye konuşabilen tipteki dostlardan… Telefonu kapanmasın diye sağnak yağarken apartmana girmeyen, kendini kaybettiğinde ilk acil çıkışta bekleyen tarzdaki bir dost…
Annelik kimliği etraftayken, o da maalesef bazen toz olup gidiyor. Eve gelip prensip olarak telefonu sessize alan ben, on tane cevapsız aramayla, midemde kocaman bir dost çığlığı duyabiliyorum…
Çocukların hızla büyüdüğü bu dönemlerinde, en çok becerdiğim, en sevdiğim kimliğimi sıkı sıkı tutuyorum; bazen ucu kaçıyor, ona tutunuyorum…
YORUMLAR