Varlık içinde yokluk
Varlık deyince akla hep elle tutulur, gözle görülür, bolluk-zenginlik sembolü objelere sahip olmak gelir. “Varlıklı” birinden bahsederken genelde zihinde canlanan, gayrimenkulleri ve maddi birikimi/geliri ortalamanın çok üstünde olan kişilerdir. Varlık kelimesi nedense bize sadece var olmayı ya da insan olarak var olmaya dair sahip olduklarımızı çağrıştırmaz...
Belki de bu nedenle sadece var olabilmek bize yetmez; sözde hep şükrederiz ama sağlıklı olmak, güvende olmak, her gün biyolojik ihtiyaçlarımızı rahatça karşılayabiliyor olmak ve çevremizde iletişim kurabileceğimiz insanlar bulunması asla “varlıklı olmak” için yeterli olmaz. Tabii ki bunlara sahip olmadığımız zamanlarda, bu sayılan “varlıklar” değerler sıralamamızda en üst sıralara yerleşir ve onlara tekrar sahip olabilmek için çaba gösterir, dualar ederiz. Ancak “minimum konfor” olarak adlandırabileceğimiz bu şartlar tekrar sağlandığında, yeniden bir üst seviyedeki ihtiyaçlara gözümüzü dikeriz...
Sürekli bu döngüde olmak ise insana daimi bir “varlık içinde yokluk” duygusu yaşatır. Dikkatimizi daha çok olmayana yöneltip ulaşamadıklarımızı ya da ulaşmanın zor olduğu “varlıkları” düşünerek yaşadığımızda kendimizi eksik ve hüzünlü hissederiz. Bu hoşnutsuzluk yer yer umutsuzlukla da karışırsa, yaşama siyah camlar arkasından bakmaya başlarız. İşte o zaman da halihazırda sahip olduklarımız (gerçek varlıklarımız), bir diğer deyişle “yaşam envanterimiz” bize değerli görünmez hatta belki hiç görünmez...
Oysa genel bir tatmin ve asgari düzeyde de olsa mutlu hissedebilmemiz için gerçek varlıklarımızın farkında olmak ve onlara hak ettikleri değeri atfedebilmek önemlidir. Şüphesiz, ilk akla gelen şekliyle varlıklar (maddi zenginlik unsurları), insanın konforunu ve mutluluğunu arttıracak niteliktedir. Ancak şu gerçeği de kabul etmek gerekir ki, tam anlamıyla sahip olduğumuz tek şey “yaşam”ımızdır. Değeri de dünyanın her yerinde ve tüm insanlar için aynıdır; herhangi bir kritere bağlı olarak artmaz ya da azalmaz. Buna bağlı olarak sahip olunan en üst değerli varlık, yaşamımız ve bedenimizdir; asıl sahip çıkmamız gereken, sağlıklı ve güvenli bir ortamda ilerleyebilmesi için en üstün çabayı göstermemiz gereken zenginlik budur.
Sağlıklı ve güvenli bir ortamda yaşama zenginliğine sahipsek, en derin anlamıyla “varklılı”yız demektir ve popüler olarak arzulanan maddi varlıklara sahip olamadığımız için yokluk duygusuyla mutsuz olmak, en başta varlığımızı hor görmektir. Günümüz ekonomilerinde ve toplu yaşama düzenlerinde, mutlu ve tatmin edici bir yaşam için bu maddi varlıklara sahip olmak gerekiyormuş gibi gösterilir. Nihai mutluluk için gereken seviye de içinde bulunduğumuz teknoloji ve hız çağında asla aynı yerde kalmaz, sürekli yükselir. Mutlu olmak için sahip olmanız gereken varlıkların sonu gelmez ve siz de sürekli bir yokluk duygusuyla tetiklenir, daha fazlasını elde edebilmek için kapasitenizi sürekli zorlarsınız.
Bu ömür tüketici zinciri bir yerde kırmayı başarabilmek için, kendinize daha fazla zaman ayırmalı ve sakin bir ortamda benliğinizle derin sohbetler edebilmelisiniz. Sizi gerçekten ve kalıcı olarak mutlu edebilecek, yüksek bir tatmin hissi verebilecek “değerleri” keşfetmeli ve onlara sahip çıkmalısınız. Ancak o zaman gerçekten sahip olduklarınızın farkına varabilir ve bunlara hak ettikleri değeri vererek, onları koruyup kollayarak yaşayabilirsiniz. Varlık içinde yokluk çekmemek için, sinsice gönül gözünüze indirilen perdeyi kaldırmaya cesaret edebildiğiniz, mutluluğun ve özgürlüğün keyfini sürebildiğiniz günler dilerim...
YORUMLAR