(Sahte) Konfor alanı

Son yıllarda çok kullanılan bir tanım oldu “konfor alanı”... Bu tanımın kullanıldığı ifadelerin ana hedefi ise konfor alanınından vazgeçebilmek veya burayı bir daha dönmemek üzere terk edebilmek.


Bir insan konforlu bir alanı neden terk etmek istesin ki, diye sorabilirsiniz... Bu sorunun cevabı, aslında konfor kelimesinin içinde gizli! Çünkü konfor derken kastedilen, gerçekten rahat ve güvenli bir ortam değil, ortamın çarpık biçimde konforlu gibi yorumlanıyor olması...


Bu biraz karmaşık bir konu olduğu için bir örnekle anlatmaya çalışayım. Diyelim ki, içinde bulunduğunuz ilişki içinde çok fazla özveride bulunduğunuzu, duygusal sömürüler aracılığıyla manipüle edildiğinizi ve sürekli kendinizi vicdan muhasebesi yaparken ya da suçluluk hissederken bulduğunuzu fark ettiniz. Bunu fark ettiğiniz anda içinizde bir huzursuzluk ve rahatsızlık da uyanmış oldu. Ancak ne var ki, bütün bu farkındalık ve huzursuzluğa rağmen aynı döngüde kalmaya devam ediyorsunuz. İlişkinin diğer tarafındaki kişiye (eşiniz, çocuğunuz, anne veya babanız, arkadaşınız, işvereniniz) karşı kendinizi korumaya yönelik bir duruş belirleyemiyor, daha doğrusu bu adımı atmayı göz alamıyorsunuz. İşte ortada sizin açınızdan hiç de konforlu bir durum yokken hala orada kalmanız, size bir şekilde avantaj sağlayan (sahte) “konfor alanı”nızdır. Ruhunuz buradan bir şekilde avantaj sağlamasa, orada bir dakika bile durmak istemez.


Böyle bir ortamda kalarak nasıl bir avantaj sağlanabilir ki, diye sorabilirsiniz. Ancak insan bazı durumlarda “kötünün iyisi” diyerek, uzun vadede kendine iyi gelmeyecek seçimler yapabilir. Örneğin; ilişkinin mevcut şeklinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğinde hatta daha da ileri gidip kendini suistimalden koruyacak önlemler aldığında oluşabilecek gerginlikler, kişiyi duyduğu huzursuzluktan daha çok rahatsız eder ve mevcut koşullarda ilişkide kalmaya devam eder. Gerginlik önlemek adına daha uzun vadeli bir iç sıkıntısı göze alınır ve sahte bir konfor alanı yaratılır.


Sahte konfor alanında kalanlar ise bir takım maddi-manevi avantajlara sahip olurlar (gelir seviyesi yüksek ancak ailesini daima ikinci planda tutan bir eş, ara sıra da olsa iyi niyet (sevgi) ifadesi gibi görünen davranışları olan ancak asla memnun edilemeyen bir anne, artık orta yaşta bir yetişkin olan ancak hala ailesiyle yaşadığı için evin ufak tefek işlerini halleden evlat, vs). Bu avantajlar hissedilen daimi huzursuzluğu gidermek için yeterli değildir ancak ilişkide gerekli önlemleri almak onlara daha “zahmetli” geldiğinden bu döngüde kalmayı tercih ederler. Burada daha uzun vadeli bir değerlendirme yapılacak olursa, bir yol ayrımına gelmek kaçınılmazdır: Şu ya da bu şekilde günlük hayatta iyi hissettiren pratik avantajlar mı daha kıymetlidir yoksa içsel özgürlüğün deneyimlendiği belki daha yorucu ama huzurlu bir yaşam mı?


Sahte konfor alanı fark edildiğinde başlayan huzursuzluk, bahsedilen avantajlar için ödenen bedel oranında yüksek olacaktır. Ortamın sağladığı faydalar, insana içsel özgürlüğün sağladığı tatmini sağlayamaz. Çünkü her insan içten içe şunu bilir: “Ben sadece hayatta olduğum için bile değerliyim; olduğum gibi sevilmeyi, anlaşılmayı, hoşgörülmeyi, şefkati ve desteği hak ediyorum.” Ayağını böyle bir zemine basmadığını fark eden insan için huzur artık bitmiştir. Böyle bir ortama kavuşmak için ya gereğinden fazla çaba gösterir (suistimal edilmek) ya yaşama ve insanlara öfkelenir (agresyon) ya da umudunu keser ve her şeye küser (depresyon).


Eğer varsa sahte konfor alanlarınızı fark edebildiğiniz, bunları terk edebilmek için gerekli cesareti, umudu ve özgüveni bulabildiğiniz günler dilerim...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.