Bayan Rottenmeier

Nisan yağmurları her şeye iyi geldi bu bahar. Ruhuma, neşeme, toprağa, suya, Cemre'ye, aileme... Sık sık arazide, vadide dolaşmaya çıkıyoruz. Her halini deneyimliyoruz yuvamızın. Sisli, puslu, çiselemeli, sağanaklı...


Sis çok acayip bir şey. Sesleri öyle bir yutuyor ki, muhteşem bir sessizlik çöküyor vadiye. Büyüleniyorum. Geçenlerde geceleri daha sık dolaşmaya dair bir arzu geldi yerleşti içime. Denedim ama açamadım kendimi tam olarak deneyime. Gece zifiri karanlıkken yabanda gezmek biraz tedirgin etti beni. Bir süredir sürekli tedirgin olan bir yer hissediyorum içimde. Çenemi gergin, dişlerimi sıkılmış, nefesimi yarım bulduğum anları takip ediyorum. Hep duygusal bir neden aradığım ve ondan kaynaklı duyguları, tepkileri tek tek ele aldığım için ona pek yaklaşamamıştım. Bakış açımı ve adını değiştirdim ve işte sonunda onunla bir bütün olarak karşılaştım. Onun adı gerginlik ya da korku değil, onun adı deneyimin içine girmeyen parçam... O savunma mekanizmamın (dışsal sevgi ve değer savaşçımın) uyarıcısı, zihnimin büyük bir kısmı. Bu günlerde bütün dikkatimi ona yöneltiyorum.


İki gün önce Cemre ile yağmurun altında gezinirken gördüm ilk. İçimin sağ tarafında, oldukça gergin bir şekilde duruyordu. Yüzünde hafif bir tiksinti, memnuniyetsizlik, korku ifadesiyle, başı ve omuzları kötü bir kokudan uzak durmak istermişçesine geri çekilmiş, nefesini tutuyordu... Elleri yumruk yumruk, kolları kavuşmuştu. Çenesi kitli, ağzı gergin... Yeni ya da öğrenilmiş inançlar nedeniyle onu korkutan bir deneyimde hemen kaygı fısıldamaya hazır...


Bazen bambaşka bir aleme gittiğimi düşündüren rüyalarım oluyor geceleri. Ruhumun benimle konuştuğunu, önemli ipuçları verdiğini hissettiğim... O rüyalarda öyle korku dolu oluyor ki bu kadın, bas bas bağırmaya başlıyor rüyanın gidişatındaki en ufak bir değişiklikte ve ben korku nedeniyle asıl mesajı kaçırdığımı hissediyorum. Rüyalarımdaki deli hali yüzünden ona Bayan Rottenmeier diyorum. Heidi'nin hikayesindeki gergin, kaygılı ve despot kadın.


Frankfurt'ta yani kendi kalesinde gayet despot iken, konfor alanından çıkmak zorunda kaldığında (hikâyenin çizgi film uyarlamasında o da Clara ile birlikte dağlara gelmek zorunda kalıyordu) kaygı ve korkudan bas bas bağırıp ağlayan, sürekli tedirgin, mantığını yitirmiş biri olmuştu. Sanırım bundan altı buçuk yıl önce konfor alanımdan çıktıktan sonra içimde korku ve kaygılarla beni yöneten bu kadın da Rottenmeier'ın dağlardaki haline dönüştü.


Dişlerimi sıkma ve nefesimi tutma alışkanlığım ona ait. Neşe ve keyife kendini bırakamamak (örneğin içimden çok gelse de mikropları, böcekleri düşünüp yere uzanamamak, kendimi konfor alanımdan çıkmaya zorlayıp uzanırsam da yarattığı gergin halden, gevşeyemeyen kaslarım, akışa direnişim yüzünden bir türlü deneyimin içine girememek) ondan geliyor. Her zaman ve her daim kendini tehdit altında hissediyor bu nedenle "kıyafetlerin kirlenecek" gibi bir nedene bile tutunabiliyor. Her yerden akrep, böcek, yılan çıkacakmış gibi yürüyor yeşil gördü mü, mesela... Duygu ve ihtiyaçlar ile bağ kurmaktan, onları ifade etmekten, acıdan, sevilmemekten, bilinmezlikten korkuyor. Rüyalarımın en güzel yerinde bile sırf o dünya onun bildiği yer değil diye korkuyor... Suçlamayı, savaşmayı ve kaçmayı biliyor bir tek. Ve ben onu deli ediyorum. Çünkü o yokmuş gibi davranıyorum. Korkularımın üzerine yürüyorum. Buna rağmen hep orada, hiçbir yere gitmiyor.


Özellikle güne onun gergin zemininde başladığım zamanlarda nefesimi tuttuğum her anın onu beslediğini görüyorum. Çünkü o yaşamın nefesini, deneyimi (korkudan) içine al(a)mayan parçam. Ve her nasılsa bir çok anda nefesimi tuttuğumu fark ediyorum. İğneyi ipliğe geçirirken, bir koltuğa oturmak için eğilirken, bir arabayı sollarken, herhangi bir şey düşünürken... Sonra vermediğim ya da almadığım o nefesler katılaşıp göğsüme, dalağımın gerisine yerleşiyor sanki. Derin nefes almaya çalıştığımda oraya giremediğini hissediyorum taze nefesimin. İç sıkıntısı olarak hissediliyor. Neşemi emiyor, anda olmama engel oluyor. Hayattan keyif alamaz oluyorum.


Sonra o kütle mideme doğru hareket ediyor. Bedenimi asidik hâle getiriyor. Midem ekşimeye başlıyor ve eğer kaygı/gerginlik düzeyim günler boyu artarsa sağ elimde egzama başlıyor. Soda içme, karbonhidrat (özellikle de tatlı) yeme isteğim artıyor. Ani öfke patlamalarım olabiliyor.


Bana keyif veren bir şeyi hemen bir projeye çevirmeme neden oluyor. Neşe ve keyif onun için işlevsiz çünkü tetikte olamıyorum o anlarda. Kendimi koyveriyorum. Böylece üretirken akışta olmak yerine mükemmelliğe odaklanıyorum. Böylece takdiri ve tatmini garantiliyorum... (Aslında sevgi almayı, değer görmeyi garantiliyorum.)


Anda olmam üzerindeki etkisini de görebiliyorum artık. Onun gergin zeminine girdiğimde gülüşüm gerçek olmuyor, tat alışım da... Deneyimin içine giremiyorum. Şimdi anlıyorum, bir şekilde var oluş biçimim haline gelmiş o gergin zemin...


Onun varlığını hiç hissetmediğim iki şey var. Biri aşk. Diğeri sohbet. Yani birliktelik. Birisi evime geldiğinde ve aynı anda birbirimize açıldığımızda tamamen anda oluyorum. Orada. O anda aktardığım şey (özellikle de şifa) benim varoluş amacım çünkü. Ve bu amaç bütün korkularımdan büyük... O zaman sonsuzmuşçasına genişliyorum sanki. Bir oluyorum karşımdaki ile. Kısmen yazarken de böyle. Bir tek karşımdaki kendini bana açmıyorsa hemen geri geliyor Rottenmeier. İçime bir kütle gibi yerleşiyor ve her sözüm yanlışmış, saçmalıkmış zannediyorum.


İki gün önce, bir akşamüstü nisan yağmurunun çağrısına kulak verip dışarı çıktım. Cemre de benimle geldi. O seke seke etrafta dolanıp yapraklarda birikmiş suyu içerken ben deneyimin içine girmeye çalışıyordum. Nefesimin ulaşamadığı o parçayı açabilmek için derin nefesler alıp veriyordum.


Neden sonra onu çağırmayı akıl ettim, onunla savaşmak, kurtulmak için üzerine yürümek yerine. Varlığını, bana ait oluşunu kabul ettim. Korkularını da...


"Gel" dedim. "Gel... Gel benim gözlerimden bak. Yanındayım. Burada. Korkarsan elini tutacağım..."


Yavaşça geldi. Gözleri gözlerime yerleşti. Birlikte baktık dünyama. Yavaşça gevşedik beraber. Onu anladım. Beni hayatta tutmak için kahramanca çabalayan tarafım da oydu... Sevilmemi garanti etmek için (kültürün aşıladığı) bildiği tek yolla risk almama engel olmaya çalışan da...


"Hayattayız" dedim ona. "Va hayatta kalacağız sen bütün olasılıkları, sürekli bir sonraki adımı hesaplamadığında da... Seviliyoruz bütün yaratım ve Yaradan tarafından çünkü başka türlüsü mümkün değildi aslında. Biz hak etmemiz gerektiğine inanarak büyüdük sadece. Ana güven. Benimle anda kal. Gerekli donanıma sahibiz anda olabileceklerle başa çıkmak için. Gel benim gözlerimden bak... Yaşayalım... Tadına bakalım..."


Yaşadık. Birlikte su içtik yapraklardan. Bu, yaprağa çiş yapmış olması muhtemel canlılarla ilgili mızıldadı biraz. Ama sonra tadını sevdi. Hatta bayıldık... Kendimizi neşeye kaptırdık bir süre.


Ne zaman gelecekle ilgili korkuya kapılsa ona güvenmeyi hatırlatacağıma söz verdim; niyetime, yaşama, evrenin işleyiş biçimine, Yaradan'a, sevildiğimize... Ve ne zaman öğretilmiş korkuları nüksetse ona yabancı olanı tanıması için onu yüreklendirmeyi kabul ettim. Ne zaman gerilsek gevşemeyi de... Birlikte...


Ve nefes almaya niyet ettim bundan böyle... Her nefesin farkında olarak... Bol bol, derin derin... Yaşamı içime çekmeye... Deneyimin içine girmeye. Neşelenmeye, keyiflenmeye. Yaşamdan keyif almak için yollar bulmaya (yazmak, ormana gitmek, sohbet etmek ve yemek yemek dışında yeni maceralara)...


Hem de Rottenmeier yanımla.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Ne güzel dile getiriyorsunuz, çekip çıkarıyorsunuz yerinden anlaşılamaz sandıklarımızı.
    CEVAPLA
  • Misafir Bu sorunu yaşayanlar için umutlu bir yol gösterme olmuş sanki teşekkürler
    CEVAPLA
  • Misafir Muhteşem yazmışsınız nerdeyse ağlayacaktım uzun zamandır deneyimlemeye razı olmama durumu yazı sanki bir pencere açmış gibi tekrar teşekkürler
    CEVAPLA
  • Misafir Yazınıza bayıldım, her kelimesinde kendimi buldum...
    CEVAPLA
  • Misafir çok güzel ifade etmişsiniz.. benzer şeyleri yaşayan ve hisseden biri olarak benim de içimde bir bayan Rottenmeier var sanırım ve yarım nefes aldığımı, dişlerimi sıktığımı,o ana giremediğimi fark ettim yazınızı okuyunca..
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.