Belgesel

Asım iş için İstanbul'da olunca, biz de geldik yanına. Bir hafta Beşiktaş Çarşı'nın göbeğinde kaldım. Mekanın canlılığı ve enerjisi beni yıkadı, yeniledi. Özlemişim.


Arazide, kendimi oldukça canlı hissediyorum, yaşam canlılığı... Burada, şehirde ise başka bir canlılık ve hareket var; insana özgü, insana dair. Çarşıdaki kalabalığın içinde işte o akıyor.


Sadece gezmeye geldiğinde İstanbul çok güzel ve büyüleyici. Sonrasında İzmit'e geçtik, kardeşimin yanına. Şimdi de yeniden Yalova'dayız boncukla.


Evimizde olmadığından, buraya geldiğinde televizyon ile karşılaşıyor Cemre. Bundan rahatsızlık duymuyorum çünkü ne izleyebileceği konusunda bize güveniyor ve bizimle ölçüp biçmeden kanal bile değiştirmiyor. Neden böyle bir seçim yaptığımızı bebekliğinden beri dinliyor, gözlemliyor. Bu bir yasak değil, bu onun duygusal güvenliği ile ilgili, bunu içselleştirdi. İzlediğimiz şeylere yönelik soru soruyoruz birlikte, sorguluyoruz. Bu nedenle bu deneyim hoşuma bile gidiyor, diyebilirim.


Öte yandan biraz da başka şeylere özlem duyuyorum. İzlediğimiz belgeseller her zaman yoğun insan yorumu içeriyor. Kendi yaşamı için beslenen hayvanlara "katil", doğal döngüsünde sadece kendi olan varlıkların yaşamına "mücadele", doğanın dengesine ise bir "güç savaşı" adını veriyor. Fiziksel gücü en tepeye koyduğu için besin zincirinin tepesindeki hayvanları "en güçlü" ilan ediyor. "Güç" ve "savaş" kelimelerini duyuyoruz en çok.


Bana her varlığın kendine özgü bir gücü, yeteneği, bütüne bir yapbozun parçası gibi uyum sağladığı bir varoluşu var gibi geliyor. Bir de hepimizin birlikteliği ve birliği... İzlediğimiz belgesellerde ise daha çok birinin diğerine üstünlüğü varmış gibi anlatılıyor.


Belgesellerde "insanın" güç tanımı ve hayata bakışının yanında, gözlem ve bulgudan çok yorum aktarıldığını görüyorum. Cemre bile bazen "bu belgeseli anlatan kişi balık olmayı nerden biliyor ki böyle anlatıyor" diyor. Gülüyorum ve hak veriyorum.


Bu nedenle bazen durup birbirimize bu bir yorum mu yoksa gözlem mi diye sorarak izliyoruz. Bize anlatılandan başka bir hikayenin var olma ihtimali nedir? Bunu gerçekten bilebilir miyiz, yoksa bu yorumlarımızın temelinde olan bir inanç mı? Başka bir şeye inansaydık yorumumuz nasıl değişirdi?


İnsan kendi kök inançlarının farkına kolay kolay varamıyor. Geçenlerde TRT yapımı bir belgeselde, binlerce yıldır ormanda, bizimkinden bambaşka bir yaşamı seçen bir kabilenin yaşam paradigmasını hiç anlayamadığı için "buradaki çocuklar okula gidemiyor, köylerinde çeşme bile yok, suyu taşımak zorunda kalıyorlar, buradaki yemeklerin besleyici olması için etrafta ne bulurlarsa yemeğe katmak zorundalar" gibi yorumlar yapan bir kaşifle karşılaştık. Adam onların farklı bir paradigması olduğunu, onların kendi inanç temellerinde hiçbir şeye "zorunda kalmış" hissetmediklerini, yaşamlarında bazı şeylere bizim gibi ihtiyaç duymadıklarını ve yiyeceklerinin onlar için oldukça lezzetli olduğunu düşünmüyordu. Her şeyi salt kendi paradigmasından yorumluyordu.


Bir gözlemci şöyle derdi: "Yemeklerinde buharda pişmiş yerel pirinç ve yerel otlardan yaptıkları baharatlar var. Suyu 600 metre uzaklıktaki ırmaktan el yapımı kovalar ile taşıyorlar. Çocuklar ihtiyaçları olan bilgiyi ebeveynlerinden ve çevrelerinden öğreniyorlar." "Aslan bir ceylana doğru koşuyor, ceylan kaçıyor. Aslan ceylanı yakaladı ve yedi."


Ne zaman gözlem ne zaman yorum yaptığımız bilgisi? Ya da durun, öncelikle neyin yorum olduğu bilgisi hayatımı en çok kolaylaştıran, beni en çok değiştiren bilgi idi. Kendi paradigmamı anlamamı, sorgulamamı ve bana daha iyi hizmet edecek şekilde değiştirmemi kolaylaştırdı. Hem insanlarla hem de evrenle, diğer bütün varlıklarla ilişkimi değiştirdi. Ve tabii kabullerinde oldukça katı, herkesçe kanıt değeri taşıyan "bilim" ile ilişkimi de.


Bu nedenle Cemre'nin duyduklarının çoğunlukla yorum olduğunu bilmesini çok önemsiyorum. Bu pratiği geliştirmemize yardımcı olduğu için izlediğimiz yorum ve insan merkezli hikaye dolu belgeselleri ve okuduğumuz kitapları da seviyorum. Ama yine de bambaşka kitapları ve belgeselleri de özlüyorum, arıyorum. Eminim zamanla çoğalacaklar.


Nereden mi emin oluyorum? Ben değiştim, kızım soru soruyor. O halde değişiyoruz. İhtiyaçlarımız yeni bir bakışa, yeni bir paradigmaya doğru bizi iteliyor. "Eski" yaşamlarımıza anlam doldurmaya, bize ilham olmaya artık yetmiyor.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.