Yok
Geçenlerde bir dost sohbetinde gelmişti konu "yok"a:
"Hayal kurmak, alternatif yollar açmak, yeni'yi inşa etmek ve yaşamak güzel de... İleride bir gün çocuklarınız ben şunu yapmak, şuraya gitmek, şunu almak istiyorum dediğinde ve koşullarınız buna yetmediğinde ne yapacaksınız?" demişti biri.
Gülümsemiş ve "evet" demiştim. "Çocuklarımızın istekleri olabilir. Sahip olduğumuz takas gücü. hayallerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duydukları şeyleri karşılamayabilir. Şimdi de oluyor ufak tefek şeylerde. Ama söylesenize gelecekte ne olacağını kim bilebilir? Gelecekteki sonsuz ihtimaller için bugün çocuğumla geçireceğim vakitten, onunla birlikte öğreneceklerimden, hayallerimizden, mutluluğumuzdan çalmak istemiyorum ben. İhtimalleri hesaplayabileceğimi düşünmüyorum da esasen. Her şeyi öngörmeye çalışıp, hazırlanmak, bütün zamanımı geleceği kontrol edebilmek için harcamak makul ve gerçekçi gelmiyor bana. Bazen sadece yoktur. Bu kadardır. Hayat böyle bir şey. Ve bence bununla baş edebiliriz."
Omuzları gevşemişti karşımdakinin. "Bazen, sadece yoktur" diyebileceğini bilmek ona iyi gelmişti.
Hepimiz çocuklarımızın mutluluğu için onlara istedikleri herşeyi vermemiz, hayata herkesten önde ve kolay başlamaları için herşeyi planlamamız gerektiği düşüncesiyle boğuşur gibiyiz. Daha hızlı ve daha çok dünyasında, hepimiz kıyasıya rekabet içindeyiz. Kendi basamaklarımızı tırmandık, şimdi sıra yürüyebildiğimiz sürece çocuklarımızınkinde. Ben bunun çocuklarımızın yolcuğuna, hayatla ve kendileri ile kuracakları ilişkiye, ruhsal gelişimlerine gerçek bir yardımı olduğundan da pek emin değilim.
"Yok"u "yoksunluğa" çeviren, kaygılarımızı pekiştiren geçmiş hikayelerimiz var bir de tabii; çözümlenmemiş duygular, ifade edilmemiş, yapamayacağımıza inandığımız ya da adım atılmamış hayaller... Bunları anlamak ve geride bırakmak bizim sorumluluğumuz, bunlar çocuklarımızın gerçeği değiller.
Kurduğumuz hayalin ve bu hayali inşa etmenin en kıymetli öğretisi, alternatiflerin varlığını görebilmek oldu bizim için. Rüya görüp onu gerçek kılan insanlarla tanıştık. Olmaz deneni olduranlarla... Armağan ekonomisini, okulsuz öğrenimi, paylaşımı, karenin dışında da var olabilmeyi, topluluk destekli işler yapabilmeyi gördük. Sistemin tanımlı basamaklarının dışında yollar vardı ve hayal edebildiğimiz sürece yenileri de olacaktı. Önümüzdeki tek engel başka bir yolun olmadığına dair öğretilmiş inancımızdı. Hayatımız yok olana odaklanıp, yaşamımızı bize servis edilen yaşamlarla kıyaslamak, hep daha yenisine, olmayana sahip olmayı arzulamak üzerine kurgulandı. Sahip olunca, yok'u var edince mutlu olacaktık.
Gelecekte başımıza neler gelir, kızım kendi için ne hayal eder bilemiyorum ama onun yolculuğunda onu destekleyeceğimi biliyorum. Nelerin "yok" olacağını henüz bilmiyorum ama var olanı fark edip vereceğimi biliyorum. Can kulağım mesela; hayallerini, tutkularını, düşüncelerini dinlemek için içten merakımla beraber onun. Anlama çabam, yolculuğuna saygım, eşliğim, maddi manevi desteğim onun. Öfkesini, sevincini, hayal kırıklığını, cesaretini, üzüntüsünü kucaklayacak kalbim onun.
Yok'un hayatımıza ne kadar hakim olacağı şimdilik bizimle, ebeveynlerle ilgili bir durum.
Bu "yok" ister kakaolu kek olsun, ister bale kursu; onu dramatize etmeden, iyi veya kötü diye etiketlemeden olduğu gibi görüp, kabul edebilecek miyim?
Yok anlarında kendimi ve çocuğumu koşulların kurbanı olarak görmekten vazgeçip, yasını dinleyebilecek, ona eşlik edip, destek olabilecek miyim?
Hayatla ve çevreyle ilişkimi yok olan üzeriden değil de var olan üzerinden kurgulayıp, çocuğuma model olabilecek miyim?
Elimin altındaki dünyanın zenginliğini keşfetmeye kendimi açabilecek miyim?
Var olanın açtığı kapıları görebilecek, kimse inanmadığında bile kapıların varlığına inanabilecek, güvenebilecek miyim?
Hayal etmekten vazgeçmeyip; "evet bu yok, peki şimdi ne yapabileceğimize bir bakalım" diyebilecek miyim?
İşte bu, benim "yok" ile yolculuğum.
YORUMLAR