Hayata hazırlanmak

Kutuları açıyor Asım birkaç gündür gereksizleri ayıklamak için. Eski mesleklerimize ait kullanmadıklarımız ve ileride de kullanmayacaklarımız...


Kimisi kompost olacak kimisi de ihtiyacı olana gidecek. Kitaplık da boşalacak bir zaman sonra. Şimdilik duruyorlar yine de.


Diplomalar çıkınca ortaya, uzun uzun baktım önce. Bir mesleğin benim için anlamını düşündüm... İlkokuldan başlayarak hayatımın yirmi yılı bir meslek sahibi olma hedefine kilitlenmiş olarak geçti. İlkokul 3. sınıfta dershaneye başladım ve sonra aralıksız devam ettim. Hafta sonları, şubat tatilinin yarısı ve yazları da etütler. O kadar küçükken tam olarak neye hazırlandığını bilemiyorsun ama "başarılı" etiketinin getirdiği sosyal ödüllere; onay ve kabule hayır demiyorsun, ihtiyaç duyuyor, onlar olmadan bu kültürde var olamayacağına inanacak şekilde büyüyorsun. Bütün bu onayın ve kabulün dışsal bir mesele olduğuna ancak yetişkinliğinde uyanıyorsun. O dışsal şeye sahip olmak hayat memat meselesi oluyor yaşamla ilişkisini bu şekilde kurgulamış bazılarımız için. Sınav üzerine sınavlar aşıyorsun her sene. Ne olacağın konusu biraz karışık; ne kadar başarılı olduğuna göre değişken. Başarının puan karşılığına göre çoktan seçmeli ve işin en tuhafı da çoğunlukla ya da birçoğumuz için dışsal.


Kendi çocukluğuma ve gençliğime baktığımda çok fırsatım olmadığını görüyorum neyi sevdiğimi sormaya, okulda öğretilmeyen şeylere dair sorularımın cevaplarını aramaya ya da içime, içimden gelene odaklanmaya. Dışarıda o kadar çok şey vardı ki bakmam ve halletmem gereken henüz ilkokuldayken! 5. sınıfta hatırlıyorum, Anadolu liselerine giriş sınavına hazırlanırkenki halimi; bir şekilde bunu kazanmam gerektiğini biliyordum ama çocuk aklımla tam olarak neden olduğunu anlamıyordum. Havada kalıyordu bu sınavın ardındaki çok şey, dağınıktı zihnimin içi. Etrafımdaki herkes için, onay ve kabul görmek istediğim herkes için çok ve çok önemliydi bu nedenle ben de önemsiyordum ama dedim ya tam olarak neyin basamağıydı bilemiyordum. Oyunlarımdan, sorularımdan, masallarımdan, meraklarımdan önemliydi. Yazdığım hikayelerden, doğa gözlemcisi oluşumdan, 8 yaşımdan beri hayalini kurduğum küçük kulübe, ufak bostan, bir minik taka ve kitaplığımdan önemliydi, elimden düşmeyen flütümden, şarkı söyleme tutkumdan, müziğe olan bağlılığımdan önemliydi. Sonra sonra anladım ki içimden gelen her şeyi yapabilmem için bütün bu sınavları aşmalıydım önce. Üniversiteye gitmeli, meslek sahibi olmalı, işe girmeli sonra da yine çoğunlukla sistemce tanımlanmış "hobi"lerimle, duyabiliyorsam içimden gelenlerle ilgilenmeliydim. Hayat üniversiteden mezun olduğumda başlayacaktı. Bütün bilboardlarda yazdığı gibi 20 yılımı hayata en iyi şekilde hazırlanarak geçirecektim. Geçirdim. İçimden gelenin açabileceği kapılar var mıydı? Neden olmasındı ki? Bilmem...


Bütün bu okul yıllarının hayata hazırlık olduğu düşüncesi zihnimizin gerisinde bir yerde duruyor hep. Bu düşüncenin zamanla çocuğumuzun yaşantısının merkezine doğru kaydığını çok da hissetmiyoruz aslında ama önceliklerimizin ve kaygılarımızın tam ortasında yer alıyor kendisi aslında. Erteliyoruz veya görmezden geliyoruz bu kaygıların ve önceliklerin ötesindeki her şeyi. Yalova'ya her gidişimde o şehri ne kadar az tanıdığıma şaşırıyorum. Dershane, okul, ev, çalışma masası ve hayatımı ileride bir zaman yaşayacağım düşüncesi ekseninde bahçemde çıkan papatyaları dahi görmemiş, toplamamışım. Kızım annemin bahçesinde çimler biçilmesin de papatyalar gitmesin diye ağlarken fark ettim bunu. Sonra günlerce her sabah papatya toplamasını izledim... Hayat buydu oysa. Şimdi yaşadığı... Şu an öğrendiği ve yapmak için arzu duyduğu şey çok ama çok kıymetliydi. Önemliydi. Onu inşa edendi.


Bu günler geri gelmeyecek diyeceğim elbette ama bahsettiğim şeyleri böyle bir nostalji hissinden çok daha fazlasıyla yazıyorum. Hayatımızı nasıl yaşamaya doğru eğitildiğimiz hakkında bu yazı aslında. Hayat hep ileride bir yerde, belirlenmiş bazı hedeflerin veya çık çık bitmeyen basamakların arkasında... Sanki bir türlü yaşamaya başlayamadığımız bir şeymiş gibi. Nihayetinde yaşamaya başlayacağımız o an geldiğinde de koca bir boşluk hissi gelip oturuyor sanki. Çoğumuz tam bu noktada çocuk yapmaya, evlenmeye vs karar veriyor belki... Hayat ekonomik özgürlükten sonra başlayan bir şey değil oysa ve özgürlük dediğimiz şey de ekonomik özgürlükle eş ve aynı değil.


ODTÜ'den mezun iki mühendisin mesleğini bırakıp buralara yerleşmesi şaşkınlıkla karşılanıyor bizim köylülerce. Hangi düşünce ve inançların yattığını biliyorum altında bu şaşkınlığın. Anlıyorum da koşullarını ve dinamiğini bu zihinsel kalıbın. Öte yandan başka bir soru daha sorduruyor bu bana... Meslek nedir aslında? Şimdilerde kurguladığımız gibi hayatımızın sonuna kadar yapmamız beklenen şey midir? Emekli olacağımız? Son birkaç yıldır öğrenmek ve içsel motivasyon üzerine edindiğim tecrübeler öyle farklı hissettiriyor ki bana değişim ve üretim hakkında (şurada da yazmışım daha önce hatta); meslek kavramı çok başka kurgulanıyor şimdi aklımda ve yaşantımda.


Yaşıyorum, yaşarken bir şeye ihtiyaç veya merak duyuyorum mesela. Sorularım çoğalıyor, cevaplar arıyorum. Öğrenmeye başlıyorum. Genellikle hiç durmuyor ve daha fazlasını istiyorum. Bazen de yetiyor ve başka bir şeye yöneliyorum. Öğrenirken bir şeyler çıkmaya başlıyor ortaya; ya bir üretim ya da bir derinleşme belli bir konuda. Meslekler ediniyorum işte ben o arada. Yapmayı sevdiğim sürece orada kalıyorum. Tatmin duyduğum sürece üretmeye devam ediyorum. Kimse beni onayladığı için değil, içsel bir tatmin duyduğum beslendiğim için onu yapmaya devam ediyorum. Kendimi ortaya o şekilde koyabildiğim için. İçimden gelen şey bu olduğu için. İnsan hayatında öyle çok değişiyor ki... Bazen üretimlerini, mesleğini de değiştirmek istiyor. İçinde bulunduğumuz sistemdeki mevcut koşullar bunu her zaman bir "risk" kabul ediyor. Bunu yapan insanları da "cesaretli"... Hayatı öğrenmenin ve denemenin zenginliğine kapalı tutmamız ve bütün bu deneyimi "hobi"lerle sınırlandırmamız tuhaf değil mi?


Kendi gıdamızı üretmek, ihtiyacımız olan enerjiyi kendimiz üretmek, suyumuzu yağmurdan hasat etmek, arazimizi ve iş yükümüzü kendi meraklarımıza ve olası deneyimlerimize, öylece durmaya ve tembellik yapmaya izin verecek şekilde tasarlamak bize yalnız zaman açısından özerklik değil, kendimizi tanımak, meraklarımızdan doğacak üretimleri keşfetmek ve kendimizi ortaya koymak açısından da özgürlük sağlayacak gibi geliyor bana. Aslında son beş yılda kendime baktığımda bu yola girmek, zihnimin içinde kurgulanmış inançlarımı, öğrenmeye dair düşüncelerimi değiştirmek dahi dönüştürdü beni. Bakalım deneyimin kendisi nasıl olacak...


Yoldayım, haber ederim meraklısına.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir Allah akil fikir versin; insallah tez zamanda iyilesir ve sagliniza kavusursunuz.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.