Gıdanın şifa olanı

Gıda sadece kalori midir bedenimize enerji veren? Beslenmek öylesine bir şey midir, yoksa bizi besleyen, şifa veren besin ve onunla kurduğumuz ilişkinin kendisi midir?


Yemek insanın mahremidir aslında; bedenimize giren, biz olan, bizim olandır her lokma. İnsan ona bu kadar yakın olan yemeği, elindeki ekmeği, kaşığındaki çorbayı sevmek ister. Nasıl mı? O yemekle ilişkili her çağrışımla… Bazen bir anı yüzünden sever mesela ve kalbini ısıtır çocukluğundaki bir kokuyla.

Ya da anne sevgisidir yediği ve onun şefkatinin sinmişliği.

Bazen genlerimize işlemiş bir tanıdıklıktır yedi kuşak öteden gelen.

Mutluluktur ve güvendir onu yapana duyduğumuz bazen. Yemek dışarıyla kurduğumuz en temel ilişkidir de aynı zamanda. Bedenimizin kurduğu bir ilişki. Dışarıdan olanı, kendine dönüştürdüğü ve bütünleştiği bir ilişki.


Hangimiz güvenmediğimiz, iyi bilmediğimiz birinin elinden çıkanı severek yiyebiliriz ki? Mutfağını beğenmediğimiz birinin masasında kaçımız doyurabiliriz karnımızı? Güvenmeden yediğimiz şifa olabilir mi gerçekten bedenimizdeki eksiklerimize?


Biz günün koşturmacası içinde çok üzerinde durmasak da, gıda endüstrisi fazlasıyla duruyor besinin hikayeler ve güvenle ilişkisi üzerine. Ambalaj renklerinde yeşil, beyaz ve maviyi seçiyor doğa ve güvenle ilişkilendirelim bilinçaltı düzeyde diye. Çocukluk anıları, duyarlılık hikayeleri ve anne sevgisi ile süslüyor reklamlarını. Elinde tahta kaşığı ile bilmem kim usta’nın yoğurdunu yediğimizi sanıyor ve inanıyoruz çünkü beslenirken güvenmeye, ilişki kurmaya ihtiyaç duyuyoruz.


Gıdayı sevebilmek, şifasına inanmak yapana güvenmek demek. Yapanı tanımak… Eskiden bu çok kolaydı. Mahalledeki fırıncı Ahmet’i tanırdın. Çocukları çocuklarınla oynardı meydanda mesela. Hepimizin sevdiği ekmek kokusu; fırındaki sohbet ve gülümseme demekti. Şimdi güvendiğimiz insanların yerini soğuk markalar aldı ve belki de aynı sebepten sosyal medya üzerinden satışlar da arttı. Çünkü orada hikayesini paylaşan insanların yaşantılarını, bakış açılarını bilmek de bizi yakınlaştırıp komşu yapmaktaydı. Taze Mutfak’ın Fırto’su kızımın kardeşi, Murat’ı fırıncı amcası oluyordu anlattıklarıyla. Bayramiç Yeniköy’ün Mustafa’sı o bilmese de çok yakın bir dost gibi bana. Vaskıran'ın Onur'u yoldaşım, Üç Elma Doğal Tarım'ın Hüseyin'i ağabeyim.


Sosyal medyada sadece iyi bildiklerime güveniyorum yine de çünkü orada da “bilinçaltı trendler” takip edilmekte ama gönül rahatlığı ile güvendiğim başka oluşumlar da var; doğa-dostu, ekolojik yöntemlerle üretilen sağlıklı besinleri aracısız olarak ulaşmak isteyen ve bunun için sorumluluk alan bireylerin oluşturduğu topluluk destekli üretim destek grupları, tanıdığım köylüler ve yeryüzü pazarları gibi. Ankara’da “Doğal Besin, Bilinçli Beslenme”, İzmir’de “Batı İzmir Topluluk Destekli Tarım” ve “Gediz Ekoloji Topluluğu” bize yüz yüze görüşme, birbirimizi tanıma, güvenme ve şifa olma olanakları sunan topluluklardan bazıları.


Gıda sadece kalori ve mineral değil…

Ve acıkmak sadece enerji açlığı değil.

Güven, yakınlık ve şifaya duyduğumuz açlık aynı zamanda ve bunlar bulunmuyor marketteki raflarda.

Hepimizin ihtiyacı var yüz yüze olmaya…

Yerelde buluşmaya.


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.