Durma hakkına sahip çıkan kadınlar
İnsanlığın iyiye gidişi için ihtiyaç duyulan ivmeyi, insan ırkını oluşturan kadın ve erkeğin iş birliği ve denge halinde yaşayabilmesi sağlayacak gibi görünüyor. Bu konuda henüz uygulama değil, uyanış aşamasında olduğumuz için uzunca bir süre daha kadına yönelik pozitif ayrımcılığa ihtiyaç bulunuyor. Belli ki, bilinçli canlılardan oluşan insan ırkının içinde, iyileşmesi neyse ki mümkün olan milyonlarca yaralı ego bulunuyor. Bu egoların sağlıklı egoya dönüşmesi ve hem kendilerine hem de insanlığa yararlı hale gelmesi için ortak bilinçteki yükselişin hızlanması gerekiyor. İnsan ırkının yarısını oluşturan kadınların durumlarını görmezden gelecek bir hal artık kalmadı. Kadınların ihtiyaçlarını gözetmenin gidişata iyi geleceği gerçeğini herkes kabul etmeden, içselleştirmeden ve uygulamadan pek de yol almış sayılmayacağız. Diyeceğim o ki, kadınlara el uzatacak, yaşamlarını biraz daha çekilir ve yaşanılası kılmaya destek olacak erkeklerin ve rehber kadınların sayısı artmadıkça iyiye gidiş yolundaki ivmeyi kazanmamız zor olacak. Bu konu içinde “İhtiyaç” meselesi oldukça önemli hale geliyor.
Kadınlar, çocukluktan itibaren “ihtiyaç karşılamaya” dair yoğun bir eğitimden geçiyor. Kadınların gördüğü eğitimin kökleri, içinde yaşanılan topluluğun yüz yıllar boyunca oluşmuş bilinçdışı yani alıştığımız dille bilinçaltı alanından geliyor ve günlük hayata yansıyor. Yüzeyde kurallar bulunuyor ama onların derininde, bu kuralların nereden geldiğini bile artık unutmuş olan toplumun ortak bilinçdışı işliyor. Kimsenin sorgulamadan sürdürdüğü kurallar bireylerin kaderine dönüşüyor.
Bazı toplumlarda, kadim öğretiler aktarılırken bir kız çocuğuna kendi yaşamını ve tüm yaşamı kutlaması, beslemesi ve doyasıya sürdürmesi için örneğin rahim bilgeliği masallarla, şiirlerle öğretilirken bazı toplumlarda kız çocuklara itaat etmek, ses çıkarmamak, hizmet etmek öğretiliyor. Hayatta kalmaya dair kuralları kanla yazılmış olan toplumlarda, adeta kökler kuru toprağın içinde kalıyor ve kız çocuğunun o katılığın içinde yeşermesi, filizlenmesi oldukça zor oluyor. Kadın bedeniyle dünyaya gelenlerin yaşam deneyimi en başından, topluluğun önceden belirlenmiş katı ihtiyaçlarına göre şekle sokuluyor. Halbuki dünya üzerindeki yaşamın bütününe bakmak bu konuda oldukça ibret verici... Yaşam için yağmur da rüzgâr da ışık da gerekiyor. Kaskatı kalan toprak ölmeye yüz tutuyor, bereketli olmuyor. Toprağın, üzerinde yeşerecek yaşama ihtiyacı oluyor. Onu ihtiyacından fazla ışıktan, yağıştan, darbeden koruyacak olan diğer yaşam unsurları, toprağın yaşamını sürdürebilmesi için elzem oluyor. Üzerinde yaşamın yeşermesine izin vermeyen bir toprağın kendine de faydası kalmıyor.
Her şey birbirinden beslenip her şey birbirine dönüşürken, her bir unsurun beslenme ve dönüşme ihtiyacı için diğer unsurlar birlikte çalışıyor. İhtiyaçlar farklı gibi görünse de hepsi ortak bir yaşamı besliyor. Dünya üzerindeki yaşam, tüm unsurlarıyla birlikte bir bütün oluşturuyor. Bir filizin uygun miktarda suya, ışığa, havaya ihtiyacı oluyor. Bu mantık tüm yaşama uyarlandığında aslında formül çok basit görünüyor. Ne var ki insanlık doğadan koptukça, kendini yer yüzünün hükmedicisi sandıkça bütünün ihtiyaçları gözden çıkmış. Bütünün içinden kendini ayrıştıran insanlık kendince doğru bildiği ama neresinden tutsan dökülen bir sistem kurmuş halde. Sistem kendi içindeki ihtiyaçları karşılamak için bireyleri kullanıyor. Gözünü sistem içinde açan bireyler de sürekli sistemin ihtiyaçlarını karşılayan bir canlı halinde yetişiyor. Hem sistemin ihtiyaçlarını hem de kendi ihtiyaçlarını karşılar halde kalabilmek oldukça büyük çaba gerektiriyor. Dengede kalmak özellikle de kadınlar için oldukça zor oluyor. Kadınlar besleyici ve doğurgan özellikleri ile toplumda onlara biçilmiş rolleri sürdürmekten kendi ihtiyaçlarını bilmez hale geliyor. Eğitim, iş hayatı, evlilik, çocuk bakımı, mahalle-topluluk baskısı, bekar annelik, yaşlı bakımı, akraba ilişkileri gibi yaşam alanlarında kadınlar birer jonglör gibi top çeviriyor. Baskı görüyor, kendini var edemiyor, müşkül durumdan ötesine büyük mücadelelerle geçebiliyor veya geçemiyor.
Sürekli ihtiyaç karşılayan olmaktan kendi ihtiyacını karşılayamayan insan, sınırsız kaynağa sahip değildir. Önce bunu hatırlamak gerek. Kadınların sürekli ihtiyaç karşılama gereğinden kendini sıyırması gerek. İnsanlığın kadınların enerjisine, kadınlardan gelen yaşamsal öze ihtiyacı var. Ama önce, kadınların kendilerine ihtiyacı var. Erkenden çöken, hastalıklar ve ağrılarla uğraşan, gözü hep yaşlı, zehirlendiği fedakarlığı etrafa saçan kadınlar yerine iyileştiren, şefkat ve merhamet ile güç veren, gücünü koruyabilen, merkezinde kalabilen, ilham olan bir kadın nesli için bu gidişata bir “Dur” demek gerekiyor. Kadınların biraz durmaya ihtiyacı var. Dinlenmeye, kendilerini dinlemeye, gözetilmeye ihtiyaçları var.
HTHayat “Durma Hakkı” çemberi 17 Ocak Pazar günü saat 21:00’de, Damla Çeliktaban'ın kolaylaştırıcılığı ile Zoom’da açıldı. Kadın kadına birbirini gözetmek, durma hakkına sahip çıkmak için dört bir yandan kız kardeşler buluştu. Durma hakkımızı hep birlikte gözettik. HTHayat alan açmaya devam edecek. Ne mutlu böyle bir araya gelmeye, gerekirse birlikte durmaya...
Önce bir duralım. Sonrasına yine bakarız.
YORUMLAR